Gerçeklik ve Sahtelik Üzerine: KAM
KAM, 2011 yılında Can Bora tarafından kurulan, çağdaş tiyatro ve çağdaş dans alanında işler üreten sanat topluluğu berika’nın en yeni “tiyatro” prodüksiyonu. Fakat bırakın klasik anlamdaki tiyatro oyunlarını, İstanbul’da tanık olmuş olabileceğiniz çağdaş tiyatro örneklerinden bile farklı olmayı, alışıldık çerçevenin dışına çıkmayı başarıyor. KAM’da sahnede izlediğiniz performansa salt tiyatro adını koymak mümkün değil; çünkü oyuncuların sahnedeki hareketleri bu performansın sadece bir parçası ve tek başına değil, geçtiği teknolojik filtrenin ardından anlam kazanıyor.
Green box tekniğini bilmeyeniniz yoktur. Hani şu ortasında tek başına debelenen oyuncuların bulunduğu yemyeşil/masmavi odaları bir Life of Pi sahnesine ya da Khalesii’nin kucağındaki peluş yastığı bir ejderhaya çeviren teknoloji… KAM, green box teknolojisini tiyatro sahnesine taşıyor ve sizi bir film setinde hissettiriyor. Üstelik bu film setinde, karşınızdaki yeşil perdenin önünde rol yapan oyuncuları eşzamanlı olarak yandaki ekranda, sanal gerçekliğin içerisinde de izliyorsunuz. Tiyatro deneyimi, sinema deneyimine doğru, sinema deneyimi de tiyatro deneyimine doğru birer adım atmış oluyor kısacası. Bu deneyime ve tekniğe daha önce yine Can Bora’nın yazdığı, yönettiği ve tek başına rol aldığı Dantel‘de tanık olmuş olabilirsiniz, fakat gerek oyuncu kadrosuyla, gerek işlediği konunun size yakınlığıyla, gerekse bu teknolojik yanını katbekat geliştirmiş olmasıyla çok daha farklı ve çok daha üst seviyede bir performans izleyeceğinizi bilin.
KAM’ın konusuna gelecek olursak… Öncelikle oyun adını “Şamanlarda, hekim büyücüye verilen ad. Kamaşmak, bir araya gelmek. Dilek, mutluluk. Yüzyıl, çağ.” anlamındaki sözcükten alıyor. Bunun nedeni, şamanizm ve yoga öğretisinden esinlenerek oluşturulmuş olması. Günümüz insan ilişkilerine ve romantik ilişkilerine dair, kendinizden mutlaka bir şeyler bulabileceğiniz bir olay örgüsü izleyeceksiniz KAM’da.
Akıllı telefonların, sosyal medyanın, iletişim ve internet bağımlılığının, insanların sanal beğenisini kazanma bağımlılığının yol açtığı, somut ilişkileri yaşamamıza imkan vermeyen sanal ilişkilerin zararını gören dört insanın hikayesi KAM. Kişisel olarak benim de sürekli takıldığım, sevgilime/arkadaşlarıma isyan ettiğim ama diğer yandan kendimin de yapmadan duramadığı şeylere, hayatımın/işimin bir parçası olan sosyal medya ve teknoloji bağımlılığına dair çok yerinde tespitler yapmış Can Bora. Gerçeklik ve sahteliğin çarpışması hem gerçek hem de mecaz anlamda sahneye taşınmış; ortaya doğal ve eğlenceli bir performans çıkmış.
Bir yandan Goncagül Sunar, Yunus Günçe, Başak Kıvılcım Ertanoğlu ve Halil İbrahim Irklı’nın performanslarını izliyor, bir yandan sahnenin iki yanındaki ekranlara dönüşümlü olarak bakıyorsunuz oyun boyunca. (Ekranda bazen karakterlerin akıllı telefonlarının ekranlarında gördükleri, bazen sosyal medya profilleri, çoğu zaman da green box‘ın sonucu olan görüntü oluyor.) İki ekran ve sahne arasında sürekli gidip gelmek, hayatımızın bir parçası haline gelen o ‘belli bir süreden fazla aynı şeye konsantre olamamak’ belasına hem bir gönderme hem de bir çözüm gibi.
İlk yorumu siz yazın!