Oyun Günlüğüm: Tiyatronun İyileştirici Gücü Adına!
Yeni yılın başından bu yana zor günlerden geçtiğimiz iki ay boyunca sanatın iyileştirici gücüne inanarak yine tiyatroya ve birbirinden başarılı oyunlara sarıldım. Sahnedeki hikayelere ortak olmak, karakterleri bağrıma basmak ve dekorlarla o ortamın içinde hissetmek bu dönemde en çok ihtiyacım olanlarmış ve çok da iyi geldi.
Yeni yıla girerken tahmin ettiğiniz üzere ilk sıraya yerleştirdiğim tiyatro kararıma her zamankinden daha fazla sadık kalmaya çalıştım. Tek kişilik ve kalabalık kadrolu oyunlar, onları gerçek kılan başarılı oyuncular, sıra dışı sahneler ve başrole oturan dekorlarla, gündemin ağır gölgesinde tiyatroyla iyileşmeye devam ettim. Şimdi ise, çokça alkışladığım oyunlarla, ruhunuzu beslemek ve sanatın iyileştirici gücüne ortak olmak üzere sizi oyun önerilerimle baş başa bırakıyorum.
2025 Kış Sezonu Oyun Günlüğü
Linçler ve Dudaklar, Dolkun Production
Bu yıl tiyatro festivalinde ilk kez not ettiğim Linçler ve Dudaklar’ı sezonun en iyi işlerinden biri ilan ediyorum. Yazar Cemal’in evindeyiz, kendi halinde yaşamaya ve işini yapmaya çalışıyor. Ancak kahramanımız, ailesi, bir anda karşısına çıkan Selin’i, apartman görevlisi, gece canlı bağlantılarının ayarsız katılımcılarıyla topluca hayatın lincini yerken, bizi de haklı olmakla mutlu olmak arasında bir sorgulamaya itiyor. İki saat boyunca Cemal’le özdeşleştiğimiz, karşısına dikilen tüm karakterlere sinir olduğumuz, bazen de acaba haksızlık etmesek mi diye de sorduğumuz oyun, düşündüğümüzden daha derin bir hal alıyor. Günümüzde tazeliğini koruyan tüm gündemler, konular, sorunlar hepsi bu oyunda birleşiyor ama her biri gözümüze sokmadan ustalıkla anlatılıyor.
Yazar Halil Babür’ün iyi bir oyun çıkaracağını biliyordum ve sağlamasını yaptım. Cihat Suvarioğlu, Hare Sürel, Onur Gürçay, İlyas Özçakır, ve Ceren Köse, ise oyunculuklarıyla bizi olayların merkezine alıyor. Asıl başrolün bir bakıma dekora verildiği oyunda bir tiyatro sahnesi kadar bir film sahnesini de izliyor gibiyiz. Sahnenin tamamına yayılan ev ortamı, mutfak, sokak ve özellikle de kapının üstündeki sensor detayıyla ince düşünülmüş dekor bu oyunu izlemek için başlı başına bir sebep olabilir. O zaman ne yapıyoruz, sebeplerimizi yanımıza alıyor ve Linçler ve Dudaklar’ı izlemeye koyuluyoruz.
Gece Diyarı, Siyah, Beyaz ve Renkli
Yine tiyatro festivalinde gördüm, o gün bugündür takibe aldım ve galasında bu kadar ısrarcı olmam boşuna değilmiş dedim Gece Diyarı için. Yazar Marius von Mayenburg’un kalemini konuşturduğu oyunda, evin babasının ölümüyle bir hayat bitiyor ama ardında bambaşka bir aile dramından ziyade bir travma hatta facia başlıyor. Bir tabloyla ailenin geçmişine, tarihin tozlu dönemlerine ve yetmiyor Hitler’e kadar gidiyor. Oradan bildiğimiz tüm değerleri sorgulama duraklarında iniyor, sonra yolumuza devam edip evlilik, kardeşlik gibi kavramlara hiç düşünmediğimiz pencerelerden bakmaya başlıyoruz. Merakımızın inişli çıkışlı temposunda yolculuğumuzun beklenmedik şekilde sonlanması da oyuna çok yakışıyor. Sevdiğim tüm oyuncular İmer Özgün Bademci, Çağrı Şensoy, Güneş Sayın, Hüseyin Sevimli ve Yağmur Kaşifoğlu’nun deyim yerindeyse Voltran’ı oluşturduğu Gece Diyarı da seyirci kalmanız gereken oyunlardan. Kutularla donanmış sahne düzeni de yanına tam not etmelik.
9/8’lik Kıyamet, Mek’an Sahne
Tek kişilik oyunların yeri bende ayrıdır ancak 9/8’lik Kıyamet’in yerinin çok özel olduğu kesin. İlk oyunlarından beri radarımda olan Mek’an Sahne’nin en yenisi olarak izlediğim, kalemiyle Şamil Yılmaz’a ve yönetmenliğiyle Sezen Keser’e bir kez daha hayran olduğum bu oyunu övmeye ve önermeye nerden başlamalı ve nasıl anlatmalı? Öncelikle, Diyar’ın içimizi yakan hikayesi mi, Leyla’yla yaşadıklarıyla böylesi de mümkün diyerek aşka yeniden inanmamızı sağlaması mı, Oğulcan Arman Uslu’nun darbukasıyla bizi de dahil ettiği, ağlattığı ve oyun sonunda önleyemediğimiz sarılma hissi mi daha ağır basıyor bilmiyorum. Bildiğim tek şey, aklınıza geldikçe sizin de kalbinizin biraz sızlayacak.
Bu yaşanılan, kıyamet gibi de, tam da kıyamet değil. Bize anlatılanlar bir hikaye gibi ama tam da hikaye değil. Bize yaşattıkları şiddetli gibi ama derecesi sabit değil. Tek gerçek var, darbukanın bu şiddetin derecelerini pekiştirmesi. Bir müzik aletinin, bir oyunda bu kadar etkin ve derin hissettireceğini tahmin etmezdim. Bir de Kopil var, o artık bizim de arkadaşımız ve yoldaşımız. Diyar’la tanışmak için bu kıyameti siz de yaşamalısınız. Bir de, oyun başlarken şarkılara etmeyi unutmayın.
Sivrisinekler, İBB Şehir Tiyatroları
İBB Şehir Tiyatrolarının klasik düzeninden farklı sahnelenen Sivrisinekler de ayrı bir övgüyü hak ediyor. Sadece Büyük Hadron Çarpıştırıcısı projesinde değil, bir aile dramın da içindeyiz. Hayatta her şey bir anda değişebiliyor. Kariyeriniz var, emek vermişsiniz, sonra öyle bir şey oluyor ki, planlarınız ve önceliğiniz değişiyor. Ya da bir şey için çok uğraşıyorsunuz, doğrusunu bildiğinizden emin kontrolü elinde tutarak ilerlemeye çalışıyorsunuz ama öyle olmadığını tecrübeyle sabitliyorsunuz. Hayat değişiyor, kararlar değişiyor, seçimlerimiz değişiyor. Biz de değişiyor, akıllanıyor ve olgunlaşıyoruz. Bunun için önce biraz akışına bırakmayı ve biraz da sevdiklerimizi merkezimize koyup onları dinlemeyi hiç düşünmüyoruz. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını bilerek bakış açımızı değiştirmeyi denemek keşke her zaman mümkün olsa.
Oyunda sizin bakış açınız nasıl olacak bilmiyorum ama Şehir Tiyatrolarının bildiğimizden farklı 4 ayrı çıkışı olan daire biçimindeki sahne düzenine tam puan verecek ve iyi oyunculuğa da doyacaksınız. Özellikle Senan Kara ve Yeliz Gerçek’i sahnede izlemeyi ve oyunculuklarını nasıl doruğa çıkardıklarına şahit olmayı özlemişim. Abla-kardeş ilişkisinden başlayarak travmalardan travma beğendiğimiz, fen ve fizik bilgimizi tazelediğimiz ve sonunda ailenin ne demek olduğunun tanımını yaptığımız bu oyunu da listenize eklemeniz şiddetle tavsiye.
Treplev, Decollage Art Space
İyi uyarlamaları severiz, Çehov’un Martı’sı düşündüğümüzden farklı bir şekilde, üç ayrı katta geçen sıradışı bir deneyim yaşatırsa daha çok severiz. Decollege Art Space’in en alt katından başlıyoruz Treplev’le tanışmaya. Bu tanışma sıradan bir tanışma değil. Kahramanımız, kendisinin ölüm ilanıyla bize kendisini ve ailesini anlatıyor. Bu tanıştırılmanın içinde bizim de rolümüz var. Her birinin fotoğrafı, Treplev’in boyalarla acayip bir sanat eserine dönüştürdüğü aile ağacından sonra bir üst kata çıkıyor ve boks maçında yerimizi alıyoruz. Ringin iki tarafında tüm karakterler yüzleşiyor, hırçın, agresif, tutkulu düellolar birbirini kovalıyor. Son olarak da üçüncü kata çıkıyor ve cenaze töreniyle sakinleşiyoruz. Burada süremiz belli, 20 dakikada Treplev’i sevgiyle (?) anıyoruz.
En başından sonuna kadar tüm oyunun içindeyiz. Bazen annesi, bazen sevgilisi, babası oluyor, Treplev’le atışıyor, ona katılıyor veya zıt düşüyoruz. Yine de Treplev’e sımsıkı sarılıyoruz. Aile kavramını hiç tahmin etmediğiniz bir açıdan irdeleyeceğiniz, Başak Ertanoğlu ve Ümit Erlim’in muhteşem performansını ayakta alkışlayacağınız bambaşka bu oyun deneyimini mutlaka yaşamalısınız. Bakalım, oturduğunuz sandalyede size kim düşecek ve sorulan sorulara yanıtınız ne olacak?
Godot’yu Beklerken’i Beklerken, DOK Stüdyo
Yıllar önce Asmalı Sahne’de izleyip önce metnine vurulduğum bu oyun, yine yeniden beni içine aldı. Bir kulisteyiz, etrafa yayılan dekorlar, kıyafetler arasında iki yedek oyuncunun bir şekilde Godot’yu Beklerken oyununu oynamak için sahneye çıkmalarını bekliyoruz. Oyuncularımız, şansları yaver giderse sahneye çıkmak için var gücüyle hazırlanırken ve Samuel Beckett’i, kariyerlerini, ailelerini, planlarını, yaşama oynayarak tutunma çabalarını, bundan sonra ne olacağını tartışırken, biz de umut etmek-çaresizlik, beklemek-beklentisizlik, hayaller-gerçekler, geçmiş-gelecek ve daha ne kadar zıt kavram varsa hepsi üzerine kafa yoruyoruz. Hepimiz ayrı şeyler düşünüyoruz; bazı duygu ve düşünceleri kendimize uzak görüyor olabiliriz ama umut konusunda hemfikiriz.
Oyuncular Refika Kollak Vural, Serhan Çatalay ve Vahap Vural, içimizdeki umudu yeşertmek üzere sahnede oyunculuklarıyla ellerinden geleni yapıyor. Ester ve Val olarak, bizleri kulislerinde ağırlıyor, kendi neşelerine, planlarına, heyecanlarına ve arada çaresizliklerine bile ortak ediyorlar. Sonuç olarak siz de izlediğinize memnun salondan ayrılırken umudunuzu sırtınıza geçirip yolunuzda ilerlemeye devam edeceksiniz, en kısa zamanda kendilerini gerçek sahnede izleme temennisiyle birlikte.
Gördüğünüz üzere ruhunuza hitap edecek oyunlar ve oyuncular sizi bekliyorsa, iyi hissetmeye tiyatroyla başlayabilirsiniz. O zaman pusulanız oyun listeleriniz, istikametiniz tiyatro sahneleri olsun. Şimdiden iyi seyirler!
Kapak Fotoğrafı: @treplev.play
İlginizi çekebilir:
İlk yorumu siz yazın!