İlk yorumu siz yazın!
31. İstanbul Kitap Fuarı İzlenimlerim
Kitap fuarı, İstanbul’un merkezine çok uzak, geçtiğimiz yıllara kıyasla çok kalabalık, çocukluğumun kitap fuarından farklı. Yine de kitap fuarı atmosferini yaşamak güzel, iyi ki gitmişim.
İstanbul Kitap Fuarı’na ilk gidişim ilkokul yıllarıma denk gelir. Babamın elimden tutup götürdüğü ve beraber bir sürü kitap aldığımız günler. Yazarlarla ve yayınevi çalışanlarıyla sohbet etmek fuarın en özel yanıydı. Seçtiğim kitaplara göre kitap önerileri almak, kitapların kapaklarını incelemek, ilk cümlelerini okumak çocuk kalbimi mutlu ederdi.
O zamanlar kitap imza kuyrukları, yerlerde oturarak sıra beklenen dolmuş kuyruklarına benzemezdi. Kitap fuarına gelenler, fuar ne kadar kalabalık olursa olsun birbirini itmezdi. Fuar Tepebaşı’ndan Büyükçekmece’ye taşındı. İstanbul’un nüfusu o yıllardan bugüne dek fazlalaştı. İstanbul’da yaşadığını iddia eden ancak şehir merkezine toplu taşıma ile iki saatten kısa sürede varamayan insan toplulukları sırf vitrin bakar gibi kitaplara bakar mıydı? Pusette bebekleri ile gelip bağıra çağıra telefonda konuşanlar var mıydı? Vardı elbet, fakat azdı. Oysa şimdi, fuarın ikinci gününde özellikle Yapı Kredi Yayınları standlarında yaşadıklarım Salı Pazarı’nın eski yıllardaki hallerine tekabül ediyor. Notos Kitap’ta Semih Gümüş’e denk gelip bir iki cümle konuşamasam, “çocukluğumdaki fuardan eser yok, bu fuar tatsız yahu” diyecektim. Bu ruh hali ile herhangi bir söyleşiye göz ucu ile bile bakmadım. Listeden işaretlediğim etkinliklerin çoğu zaten başka günlere denk geliyordu.
Kitap Fuarı’nın Onur Konuğu Hollanda olarak belirlenmiş. Fakat etkinliklere dahil olamadığım için bu belirlemeyi hissedebilme olanağım olmadı. Onur Yazarı ise bu yıl Gülten Dayıoğlu. İlkokul öğretmenliği geçmişi de olan yazar, çocuk kitapları dışında, gezi yazıları, tiyatro ve radyo oyunları, öyküler ve romanlar da yazmış; yine de en çok çocuk kitapları ile bilinmekte. Ben de tam onbeş yıl önce “Sekizinci Renk” isimli kitabını okuduğumu anımsıyorum.
Fuarın bu yılki teması çocuk ve gençlik edebiyatı olunca, fuarı ziyaret eden çocuk nüfusu da dolayısıyla artmış. Çocuk kitapları çeşitliğini görünce imrenmemek mümkün değil. O kadar güzel kapak tasarımları gördüm ki, fuardan alamamış olsam da yakında bir çocuk kitabı edinmeyi planlıyorum.
İtiraf etmeliyim fuara giderken yıllar önce gidişlerime az da olsa benzesin diye, saçlarımı her iki yandan ayrı ayrı topuz yaptım. Büyük postacı çantamı da boşalttım ve yanıma aldım. Fakat hedeflediğim kitapların ancak yarısını alabildim. Fuara gelmeden önce satın almayı planladığım kitapların listesini yapmıştım ancak yine her zaman olduğu gibi liste dışı kitaplar da aldım. Listemdeki bazı kitapları satın almayı ise sonraya bıraktım. Bu arada kitap fiyatları kitapmetrede belirlediğim fiyatlardan az değildi. Benim ganimetlerim şöyle:
İletişim Yayınları, en kalabalık “stand”lardan birisiydi. Her iki salonda da kapının girişinde olmasının da etkisi olmalı. Hem son dönemde okuduğum en iyi kitaplar hem de listemde sayıca fazla olan kitaplar İletişim etiketli. Yazık ki kalabalıktan okur-yayınevi çalışanı iletişimi pek yoktu.
Kitap satışına yardımcı olan kişiye Latife Tekin‘in almak istediğim kitabının adını söylediğimde, “Everest Yayınları olduğuna emin misiniz?” diye sordu. Ardından yüzümdeki ifadeyi fark edince cevap vermeme fırsat vermeden “Bir dakika” dedi ve diğer çalışanlardan birine sordu; o da standın altlarından bir yerlerinden kitabımı buldu çıkardı: “Ormanda Ölüm Yokmuş”. Bu arada yazarın iki kitabının yeni baskılarının (“Gece Dersleri “ve “Berci Kristin Çöp Masalları”) İletişim Yayınevi etiketi ile yayımlandığını eklemek isterim.
Can Yayınları çalışanları son dönem çıkan kitapların kapaklarının basıldığı t-shirtleri üzerlerine giymişti. Kitap çeşidi oldukça fazlaydı. Aslında listemde Murat Yalçın – “Karga Zarif”, Uwe Timm – “Yarı Gölge” ve Pelin Buzluk – “Kanatları Ölü Açıklığında” da vardı fakat o kadar kalabalıktı ki kitapları ilk bakışta bulamadım, sormaya da takatim kalmamıştı. Kitap listemde olan “Öykü Sersemi” ve geçmişten aklımda kalan Abidin Dino – Yeditepe Öyküleri’ni alıp uzaklaştım.
Mario Belllatin – “Çin Daması”nı almak için yaklaştım ve kitaba dokunur dokunmaz Semih Gümüş o kitabı neden seçtiğimi sordu. Radikal Kitap’ta Melisa Kesmez’in kitap tanıtım yazısını okuduğumu söyleyince, aslında yazarın ilk kitabının “Güzellik Salonu” olduğunu söyleyip, onu da incelememi önerdi. Kitabın arka kapağını ve ilk cümlesini okudum, konusu enteresan geldi ve almaya karar verdim. Ardından yazmak üzerine ufak bir sohbetimiz oldu. İyi ki oradaydı.
Fuara gelmeden önce, Notos’un twitter hesabından eski dergi sayılarının indirimli olarak satışa sunulduğunu okumuştum. Kitaplığımda bulunmayan Notos dergisinin Kafka özel sayısını da koleksiyonuma ekledim.
Siren Yayınları’nın çalışanları oldukça güleryüzlü ve içtenler. Kalkıştıkları yayıncılık işi için belli ki çok istekliler. Yayınevinin enteresan kitapları var: Muriel Spark – “Bayan Jean Brodie’nin Baharı”, Salvador Plasencia – “Kağıt İnsanlar” vb. Yayınevinin son dönemde çıkardığı kitapların hem içeriğiyle hem de kapaklarıyla dikkat çekmemesi mümkün değil. Etgar Keret‘in, Avi Pardo çevirisi ile “Kapı Birden Vuruldu” isimli kitabı artık kitaplığımda, okunmayı bekleyenler arasında.
Zarif Filiz Ali hanımefendiyi kitap imzalarken gördüm.
Almak istediğim kitaplar şöyleydi: Ali Teoman – “Kırık Kalpler Terzihanesi” ve Kazuo Ishiguro – “Uzak Tepeler” (Çeviren: Pınar Besen). Zor olsa da o kalabalığın arasından kitapları bulup çıkardım fakat satın almak için kasaya döndüğümde gördüğüm kuyruk sebebiyle kitapları almaktan vazgeçtim. Nasıl olsa Beyoğlu veya Kadıköy Yapı Kredi Yayınları dükkanlarına gittiğimde de indirimli kitap alabiliyorum.
Fuar sonrasında tüm yorgunluğuma rağmen, sıcak kahvem eşliğinde el değmemiş kitaplarımdan birini seçip okumaya başladım. Listedeki kitaplardan “Kambur” ve “Zamanın Farkında” isimli kitapları şimdiden bitirdim. Şule Gürbüz‘ün yazdıklarından büyülendiğimi söylemeliyim. Bir akşam en sevdiğim cafelerden birine gidip, kitabım ve kadeh şarabımla satır altlarını çizerken buldum kendimi. Cesaretimi toplayıp kelimelerin parmaklarım arasından dökülmesini sağlayabilirsem, hakkındaki düşüncelerimi yazmayı deneyeceğim.
Son ziyaret günü 25 Kasım Pazar günü olan Kitap Fuarı’nı, yazdığım tüm olumsuz yanlarına rağmen, ziyaret etmelisiniz. Son olarak, fuarın son iki günü için size önerebileceğim etkinlikler şöyle:
24 Kasım Cumartesi – Interexpo Salonu
14.45-15.45
Söyleşi: “İstanbul’un Renklerini Yaşamak”
Konuşmacılar: Mario Levi, Sema Kaygusuz, Karin Karakaşlı
Düzenleyen: Doğan Kitap
17.15-18.15
Söyleşi: “Afili Filintalar”
Konuşmacı: Alper Canıgüz, Emrah Serbes, Murat Menteş
Düzenleyen: April Yayıncılık
24 Kasım Cumartesi – Büyükada Salonu
14.30-15.30
Söyleşi: “Yekta Kopan ile Söyleşi”
Konuşmacı: Yekta Kopan
Düzenleyen: Can Yayınları
17.00-18.00
Söyleşi: “Mihman”
Konuşmacı: Akif Kurtuluş
Düzenleyen: İletişim Yayınları
25 Kasım Pazar 2012 – Marmara Salonu
13.15-14.15
Söyleşi: “Az”
Konuşmacı: Hakan Günday
Düzenleyen: Doğan Kitap
25 Kasım Pazar 2012 – Karadeniz Salonu
15.55-16.45
Söyleşi: “Şiirde Çocuk İzleri”
Konuşmacı: Haydar Ergülen
Düzenleyen: Kırmızı Kedi Kitap
Benim bu fuardan aldıklarım arasında en fazla sayıda kitap Domingo Yayınevi'ne ait. Geçtiğimiz yıl "Film Kulübü" ve "Boksör Böcek" okuduklarım arasındaydı, ikisini de çok sevdim ve sonuç olarak diğer kitaplarını da inceleyerek "Fang Ailesi", "Koltuk", "Yatak" ve "Tam Benim Tipim"i satın almaya karar verdim.
Yayınevi-okur ilişkisi konusunda büyük yayınevlerinin sınıfta kalması çok üzücü. O kadar satışa odaklılar ki, kendi yayınları hakkında bilgisiz kişileri standlara koymaktan çekinmiyorlar gördüğüm kadarıyla. Geçtiğimiz yıl ilk kez bir Hakan Bıçakçı öykü kitabı okumuş ve bu yıl yeni bir tane almak istemiştim. İletişim Yayınları standındaki görevliye Hakan Bıçakçı'nın (roman değil) başka öykü kitabı olup olmadığını sordum. Bana yazarın kitaplarının durduğu köşeyi göstermekten öte bir yardımı dokunmadı. Diğer yandan (örneğin Siren Yayınları) küçük standlarında gerçekten ilgili ve bilgili bir şekilde karşıladılar bizi. Sormadan bilgi verdiler.
Yorum için teşekkür ederim. Önerdiğiniz kitapları karıştıracağım mutlaka.
Yayınevi-okur ilişkisi konusunda tespitlerinize katılıyorum. Siren Yayınları hakikaten çok başarılıydı bu konuda. Bence çok farklı bir köşede devam edecekler yayın hayatlarına. İletişim'de yaşadığınızın bir benzeri Everest'te başıma geldi. Acaba ben mi yanlış anladım diye düşünerek kendimi avuttum.