7 Gün, 7 Yönetmen: Havana'da 7 Gün
Dünyanın en güzel şehirlerinden Havana’yı başrole yerleştiren ve bu şehirde 7 günlük bir serüven yaşatan Havana’da 7 Gün (7 Days in Havana) filmi çok yakında tekrar vizyona giriyor. Tekrar diyorum çünkü Filmekimi’nde izlemiş ve çok beğenmiştim bu sıra dışı filmi… Hazırsanız, bu eğlenceli filmi size de önermek istiyorum!
Kaçıran ve tekrar izlemek isteyenler için film, çok yakında tekrar vizyona giriyor, hem de sadece İstanbul değil tüm Türkiye’de… İlk kez izleyecekler için filmi çok kısaca anlatmak isterim, o kadar etkilendim ki eminim izleyenler de çok beğenecekler.
Yedi gün, yedi yönetmen ve yedi öyküden oluşan film, bu büyüleyici kente bir methiye aynı zamanda… Şehrin en bilindik mekanları da, en arka sokakları da öykülere fon oluyor. Şehrin sakinlerinin yanı sıra, Havana’ya gelen yabancıların yaşadıkları kimi komik, kimi hüzünlü anlara şahit oluyoruz…
Pazartesi gününü filme çeken isim, sevdiğimiz oyunculardan Benicio del Toro. Oyuncu gırgır bir öyküyle karşımıza geliyor. Amerikalı bir sinema okulu öğrencisinin Havana’da geçirdiği ilk gecenin öyküsü. Şehrin en havalı, en eski oteli Nacional’de sonlanan filmden çıkan sonuç; gördüğün her güzele kanma! Merak edenler gidip izlesin.
Arjantinli ünlü yönetmen Pablo Trapero’nun yönettiği Jam Session adlı bölüm Salı gününde geçiyor. Havana Film Festivali’ne Onur Ödülü almaya gelen ünlü yönetmen Emir Kusturica’nın , kendisine şöförlük yapan şahane bir caz müzisyeniyle geçirdiği günü anlatıyor. Şehrin en şahane barı Floridita’da geçen kısım çok komik. Kusturica kendiyle dalga geçilmesine izin vererek insanı şaşırtıyor. Filmin en güzel bölümü!
İspanyol yönetmen Julio Medem’in yönettiği bölüm, filmin en seksi gününü, şarkıcılık yapan bir genç kızın kariyer ile aşk arasında tercihini anlatıyor. Medem’in sinemasını bilenler için yeterince erotik değil, şikayetleri olabilir! Filistinli yönetmen Elia Suleiman filmlerini sevenler için çok keyifli geçecek dördüncü gün, sinemasını bilmeyenler için biraz deneysel olabilir. Duygularınızla izleyin!
Aynı zor hal, Fransız Gaspar Noe’nin bölümünde de geçerli. Son filmi Enter the Void ile deneysel sulara yelken açan Noe, bu bölümde de Havana’da lezbiyen olursanız, aileniz size böyle yapar (!) havasında egzotik ve hayli eksantrik bir filme imza atmış.
Son iki bölümün yönetmenleri Juan Carlos Tobia ile Laurent Cantet, hikayelerini, tamamen Kübalılara ve onların günlük yaşam rutinlerine ayırmış. İlk film entelektüel bir ailenin yaşamına, ikincisiyse Meryem Ana’nın emirlerini (!) çevresindekilere uygulatan yaşlı bir kadının dünyasına tanıklık ettiriyor. İki dünya yaşam enerjisi ve sevgiyle dolu !
Havana’yı görenlerdenseniz, filmi izlerken bir an önce tekrar orada olmak, sokaklarında dolaşıp, daiquri kadehlerinde kaybolmak isteyeceksiniz. Havana’yı görmediyseniz zaten konuşmayalım!
İlk yorumu siz yazın!