Sarı-Kahverenginin Hâkimiyetinde, Huzur Veren Yer: Mardin
Dar sokaklarıdan geçip insanlarını ve yaşadıkları evleri görmek, size rehberlik etmek için can atan çocukların güzelliği, hepsini almak isteiğimiz telkariler, dibek kokan çarşısı ile Mardin. Mardin’de ilk gittiğimiz yer Kırklar Kilisesi. Kırklar Kilisesi’nde Gabriel ile tanışıyoruz. Gabriel kilisenin Baş Papazı. Süryaninin ana yeridir Mezopotamya diyor Gabriel ve kilisenin tarihini anlatmaya başlıyor.
Gabriel ve Hakkı
Asıl olay Kapadokya-Sivas’a dayanıyormuş. Ne tesadüftür ki biz Kapadokyalı, Hakkı ise Sivaslı, orada tanışıyoruz. Kırklar Kilisesi Mor Behnam olarak da anılıyormuş. Gabriel bize Baş Papazlar mor giyer, behnam ise güzel kokulu demektir diyor.
Mardin Müzesi
Oradan Artukbey‘e gidip mavi şeker ve tarçınlı olanından almaya gidiyoruz (giderseniz siz de almayı unutmayın). Sahipleri çok yardımsever ve ilgililer. Tabii ki dibek kahvesini (gerçekten çok güzel) de tadıp çok merak ettiğimiz Mardin Müzesi‘ne geçiyoruz.
Mardin Müzesi’nde birçok döneme ait eser görebilirsiniz (Zeus ve Pan heykellerini bile). Orta Demir Çağ’a ait takılar ve seramik eserleri bana göre muhteşemdi.
Müzeden sonra Mezopotamya manzarasını seyretmek için Mezopotamya Kafe‘ye geçiyoruz. Manzara eşliğinde çayımızı içip hiç kalkmak istemediğimiz yer oluyor. Fiyatlar da oldukça uygun.
Zinciriye Medresesi
Tadını çıkara çıkara gezmek daha güzel .Biraz dinlendikten sonra takılara düşkünlüğümden dolayı Mardin’in meşhur telkarilerinden almaya gidiyoruz. Gerçekten el emeği isteyen telkarilere bayılıyoruz. Mardin’in gümüşçülük işçiliğine telkari deniliyor. Daha sonra Zinciriye Medresesi‘ne geçiyoruz.
Su, medresedeki hayatı simgeliyor.
Burası inanılmaz bir şekilde tasarlanmış bir yapı. Çok yüksekte inşa edilmesinin sebebi rasathane olarak da kullanılmasıymış. İlk başta Su’yu görüyoruz. Su, Sultan İsa’nın yaşamını simgeliyor ve anlatıyor. Bebekliği, çocukluğu, gençliği… Kısaca yaşamı. Ziyaret edenler sadece fotoğraf çekmek ya da çekinmek için kullansalar da ordaki mesaj çok anlamlı.
Yağmur için özel bir zincir. Zincir sayesinde ayaktaymış medrese…
Deprem taşı, deprem olduğunda dönüyormuş.
Eskiden saat olmadığı için zamanı, saati yukarıdaki delikten gelen güneş ışığıyla anlıyorlarmış.
Zinciriye’yi rehberler eşliğinde gezmenizi tavsiye ederim daha çok bilgi edinmeniz açısından. Zinciriye’ye gidiş için biraz yürümeniz lazım bu sayede Mardin evlerini de görebilirsiniz.
Kent içinde kilise, saray, çarşı, zindan kalıntılarını görebilirsiniz.
Dara ayranı
Mardin’e gelmişken Dara‘ya uğramadan dönmeyin tabi uğramışken Dara’da ayran içmeden de. Dara küçük, yeni keşfedilmiş bir antik bir kent. Mardin-Nusaybin yolu üzerinde. Ulaşım için aracınızın olması daha iyi. Dara’dan sonra Zincirli Kuyu‘ya geçiyoruz. Çok eski bir su deposuymuş.
Genç rehberimiz sayesinde öğreniyoruz, oluşturulan sistem sayesinde su yukarı çıkıyormuş, hatta ne kadar kaldığına da bakılabiliyormuş.
Mardin’de çocuklar her zaman hazır rehberlik etmek için.
Daha fazla fotoğraf, @hillatay ve @minosoul hesabında.
Begüm Güner’inin “Yola Çıktım Mardin’e” yazısını okumak isterseniz sizi buraya alalım.
Rana Kelleci’nin “Mardin’de İki Buçuk Gün” yazısını buradan okuyabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!