Pera'nın Zamanı: Otel Odalarında Büyüleyici Bir Yolculuk
Tiyatronun büyüsüne inanlardansanız, Pera’nın Zamanı bu inancınızı doğrular nitelikte. Altıdan Sonra Tiyatro, Pera Palas Jumeirah ile bizi zamanda bir yolculuğa ve bu zamana sıkışıp kalan insanlarla tanışmaya davet ediyor.
Pera’nın Zamanı, her tiyatroseverin başına gelebilen en büyüleyici oyunlarından biri. Bu oyunda Pera Palas’ın tarihi atmosferi, her biri kendi alanına ismini yazdırmış insanların odalardaki izleri ve bu izleri ölümsüzleştiren dört ayrı oyunla bizi bambaşka bir deneyime çağırıyor. Nasıl mı?
Önce Pera Palas’ın kapısından içeri giriyor ve dördüncü kata çıkıyorsunuz. Sizi karşılayan belboyların verdiği kulaklık rengine göre gruplara ayrılıyorsunuz. Odalara girmeden önce hoş bir sada yankılanıyor koridorda. Bir kadın, otelin havasıyla da bütünleşen şarkısını söylüyor ve oyunun büyüsü de yavaş yavaş kendini hisettiriyor. İlk önce Agatha Christie’nin kaldığı odanın kapısını çalıyorum. Karşımda bir yazar ama tanımaya başladıkça yazar mı yazamaz mı pek emin değiliz. Diğer izleyicileri kendi hikayesine ortak ediyor, bizi oldukça eğlendiriyor ama kendisi için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Bu yazarın derdi nedir, derdinin dermanı var mıdır, izleyince karar vereceksiniz. Ben şahsen, hâlâ odada olduğunu ve yine sayıklayıp durduğunu düşünüyorum.
Odadan çıkınca kulaklarınızın pası silinmeye devam ediyor, şarkı tüm koridorları dolaşıyor. Bir yandan da belboylar, tarihe sıkışıp kalan misafirleri temizleme konusunda sizden destek istemeye devam ediyor. Şimdi sıra Franz Joseph’in kaldığı odada. İki ayrı odada, yaptıkları işin kıdemlisi iki kanka, “proje bazlı” bir durumu açıklığa kavuşturma çabasındalar. Sonu hayır mıdır, şer midir, bilinmez ama hikayenin bizi sürüklediği kesin. Greta Garbo’nun kaldığı odada yaşanan olaylar ve diyaloglar ise biraz karmaşık. Gelinin ve belalısının arasında geçenleri izliyor ve kafamızdaki sorulara yenilerini ekliyoruz. Son olarak kral dairesinin sakini ise bizi gördüğüne fazlasıyla memnun. Hikayesini paylaşıyor, biz de merakla dinliyoruz. Dinledikçe hedefine bir gün ulaşacağına inanıyoruz, aşkına da.
Odaları ziyaretimiz bitince, yine orta alanda buluşuyoruz. Belboylar son sözlerini söylüyor, duygu ve düşüncelerimizi ‘söz uçar, yazı kalır’ misali ölümsüzleştiriyoruz. Ardından misafirliğimizi sonlandırmak üzere balo odasına doğru ilerliyoruz. Odalardaki hikayeler de bizimle birlikte salona ilerliyor. Şarkının son tınıları kulaklarımızdan geçiyor ve Pera’nın Zamanı selamını veriyor.
İşte Pera’daki yolculuğumuz böyle geçti. Aklımda en çok Agatha Christie’nin odası ve misafiri kalırken kral dairesindeki hikaye canımı acıtmaya devam ediyor. Balo odasındaki son veda ise hala gözlerimin önünde… Sadece düğün hikayesi karmaşık ve anlaşılması zor. Yine de iki saat boyunca gördüğüm, duyduğum, hissettiğim ve deneyimlediğim her şey insanı ve insana ait tüm duyguları yansıtıyor ve izleyenlere de kendince dersler veriyor. Otelden ayrılırken dört farklı oyunu sahnede değil de otel odalarında sergilemek ve izleyenlere bambaşka bir oyun seyri yaşatmak adına emeği geçen herkese teşekkürümüz bir borç kalıyor.
Alkışlarımız arasında projenin mimarı Altıdan Sonra Tiyatro, yönetmeni Yaman Ömer Erzurumlu, yazarları Gülhan Kadim, Seda Özen Yürük, Selin Girit, Yaman Ömer Erzurumlu, Selen Örcan, şarkıların söz ve besteleriyle Burçak Çöllü yer alıyor. Oyuncular Aslı Can Kortan, Cenk Hakan Köksal, Erkan Kortan, Hakan Emre Ünal, İhsan Dehmen, Merve Öztoprak Kantarcı, Özer Arslan, Seyfi Erol, Sinan Arslan’ın payı ise biraz daha büyük. Önce Seyfi Erol sonra da Hakan Emre Önal en çok alkışladığım. Belboylar Erkan Kortan ve İhsan Dehmen’in yeri ise apayarı. Bizi karşılamaları, oyun boyunca yönlendirmeleri, işlerine ortak etmeleri, çok bilmediğimiz iş tempolarını ve sorunlarını bizlerle paylaşmaları ve oyun sonunda uğurlamalarıyla, oyuna kattıklarını takdirle karşılamamak mümkün değil.
Kısaca Pera’nın Zamanı demek Pera Palas’ın eşsiz havasını koklamak, bir tiyatro sahnesine değil bir otele hatta tarihe tanıklık eden odalarına misafir olup oyunların bir parçası haline gelmek ve tiyatronun büyüsünü hissederek ayrılmak demek. Tüm bunları da anlatmakla değil yaşayarak öğrenmek demek. Hazır, yeni sezon gelmişken böyle bir zaman yolculuğuna siz de çıkın. Kim bilir, belki belboylara temizlikte bizden daha çok yardımcı olursunuz. Şimdiden kolay gelsin!
Sezonun yeni oyunları hakkında daha fazla bilgi almak için Eda’nın “Tiyatro Mevsimi Başlıyor” yazısına göz atabilir, yaklaşan 21. İstanbul Tiyatro Festivali önerileri için buraya tıklayabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!