Augsburg'da Yaşamak: Beril Kunisch ile Keyifli Bir Röportaj
“Türkiye’den başka nerede yaşayabiliriz?” diye araştırıp, farklı bir ülkede yeni bir hayat kurabilmek için heyecanlanırken bir yandan geleneklerimiz, ailemiz, geçmişimiz bizi burada tutuyor. theMagger’ın yeni röportaj dizisi “Yurt Dışında Yaşamak” ise buna cesaret etmiş ve bunu başarmış olanların hikayelerini anlatıyor. Sıradaki konuğumuz, iki yıldır Almanya’nın Augsburg kentinde yaşayan Beril Kunisch.
Sevgili Beril, seni daha yakından tanıyabilir miyiz?
İstanbul’da doğdum ve büyüdüm ve bundan iki yıl öncesine kadar da İstanbul’da yaşıyordum. Kendimi bildim bileli dil öğreniyorum. Dillerle birlikte yeni kültürler de işin içine girince gezmek vazgeçilmez oldu benim için tabii ki. Dilleri öğrenmek yetmeyince öğretmeye karar verdim ve İspanyolca öğretmeni oldum. İstanbul’da İspanyol Dili ve Edebiyatı okuduktan sonra iş hayatına atılıp önce çocuklara sonra da yetişkinlere öğretmeye başladım. Mesleğimi hep çok keyif alarak yaptım ve tatillerimi de seyahat ederek ve bu seyahatlerde eğitimler alarak değerlendirdim. Sonra aşık oldum, evlendim ve hop! Almanya’dayım. İki yıl önce tası tarağı toplayarak ailemi, sevdiğim insanları, işimi arkamda bırakarak Almanya’ya yerleştim. Almanya’nın Avrupa’daki konumunu keşfettiğimden beri de her yere araba ile seyahat etmeye başladık. Böylece eşim ile koca bir hayali gerçekleştirdik ve halen gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Bir bavula sığdık ve eş olmanın yanına yol ve hayal arkadaşlığını da koyduk.
Ne zaman Augsburg’a taşındın? Memnun musun Augsburg’da yaşamaktan? Nelerini seviyor/neleri daha iyi olabilirdi diyorsun?
Augsburg’a iki yıl önce taşındım. Eşim ile onun işine daha yakın olacak ve bana iş fırsatı yaratabileceğimiz bir şehir seçmeliydik, o da Augsburg’du. İkimizin de bilmediği , tanımadığı bir şehirde yaşamaya başladık. İstanbul gibi koskoca bir şehirden Augsburg gibi ufak bir şehire gelip alışmak açıkças başta pek kolay olmadı. Havasına, insanına alışıncaya kadar bir de baktım iki yıl geçmiş. Dil bariyerini aştıktan sonra her şey yoluna giriyor. İnsanlarla ne kadar fazla iletişim kurarsanız Augsburg’un soğuk günleri bir o kadar ısınıyor. Ama şunu belirtmeliyim ki Augsburg halkı ile bir araya gelmek, arkadaş olmak düşünüldüğü gibi kolay değil. Ama bu durumu çok da dert etmemek gerek çünkü doğa var. Almanya genel olarak yemyeşil bir ülke. Hele ki güneyi, Bavyera bölgesi daha da yeşil. Augsburg’da doğa ile her an iç içesiniz. Evimden çıkıp on adım ötede Wertach nehrinden geçerek işe gitmek harika. Augsburg’un küçük bir şehir oluşunu bazen bir avantaj olarak görüyorum. Her şey elimin altında. Bir şeylere ulaşmak çok da zor olmuyor. Şehrin daha iyi olabilecek tek yönü insanlarının daha güler yüzlü olabilmesi olurdu bence. Bu şehrin biraz daha fazla güneşe ve daha fazla etkinliğe ihtiyacı var!
İstanbul’u özlüyor musun? Özlüyorsan hangi yönlerini özlüyorsun veya hangi yönlerini hiç özlemiyorsun?
İlk yılımı bedenim burada, aklım İstanbul’da geçirdim. Bazen gözlerimi kapatıp İstanbul’un sokaklarında dolaştığımı söyleyebilirim. En çok martı sesini ve vapuru özlüyorum ve tabii ki ailemi, arkadaşlarımı ve işimi. Nişantaşı’ndan Beşiktaş’a yürümeyi ve Kuzguncuk’u özlüyorum mesela. Fakat gözlerimi açınca da Augsburg’da eşimle birlikte olduğumu görmek beni mutlu ediyor. Sanırım nerede değil nasıl yaşlandığımız önemli.
Yurt dışında yaşamanın, başka bir kültür deneyimlemenin birey olarak avantajları ve dezavantajları neler sence?
Yurt dışı size çok şey öğretiyor aslında. Bir şeyleri yapmaya ne kadar açık olduğunu düşünsen de aslında ne kadar kapalı olduğunu gösteriyor öncelikle. İnsana tabularını bir bir yıktırıyor. İstanbul’da karşılaşamayacağım kadar çok farklı milletten insanla, farklı hikâyelerle karşılaştım burada. Hepsi çok değerli. Bunun dışında bir de mesleki açıdan farklı bir deneyim. Ben sadece Türk çocuklarına İspanyolca öğretiyorken artık her milletten öğrencim olabiliyor. Bu da mesleğime başka bir bakış açısı ile yaklaşmamı sağlıyor. Öyle ki artık İspanyolca değil İspanyollara Almanca öğretiyorum. Hiçbir zaman Almanca öğretmeyi aklımdan geçirmemiştim fakat kim bilir kendimi bir anda Germanistik okuyorken de bulabilirim. Bunların dışında bir de yaşam tarzınız değişiyor. Buraya gelip Türkiye’deki gibi yaşayamazsınız. Buranın temposu, dinamiği farklı. İstanbul’da spor yapmaya vakit bulamazken artık dağlarda yürüyüş yapabiliyorum. Kızak kaymak gibi yeni bir hobim var mesela. Bisiklet de hayatınızın bir parçası oluyor ister istemez.
Augsburg’dan bize birkaç lokal öneride bulunabilir misin? Buralara gidince neler denemeliyiz?
Kahvaltı… Kahvaltı için en sevdiğimiz mekan N8stallung ve Himmelgrün. Bu iki binanın da bulunduğu alan aslında eski bir mezbahaymış. Fakat artık yerini güzel restoranlar almış. Himmelgrün dekorasyonu ve renkleriyle her zaman çok eğlenceli görünüyor. N8stallung ise binanın eski hali korunarak dekore edilmiş. Kahvaltı esnasında kendinizi sıkça etrafa bakarken bulabilirsiniz. Bu iki mekan da çocuklu aileler için uygun.
Tatlı mekanı… Tatlı denilince Augsburg’da akla Dichtl gelir. Dichtl her gün taze pastalar ve ekmekler hazırlıyor. Fakat eğer o pastaların hepsini denemek istiyorum derseniz Salı günleri saat iki ve beş arası gidip sadece 5€’ya istediğiniz kadar pasta deneyebilirsiniz. Benim tercihim Apfelstrudel ve mangolu pasta. Ayrıca dönmeden çikolatalarından da almalısınız.
Akşam yemeği… Eğer Bavyera usulü yemek isterseniz Bayerisches Restaurant am Dom‘a gitmelisiniz. Hem garsonları kibar ve neşeli, yemekleri de bir o kadar lezzetli. Klasiğin biraz dışına çıkıp Käsespätzle yemenizi tavsiye ederim.
Spontane gidilebilecek bir bar… Augsburg’da birçok güzel bar bulmanız mümkün. Bunlardan birisi Hallo Werner; şehir merkezinde kolaylıkla ulaşabileceğiniz iş çıkışı gidebileceğiniz güzel bir bar. Diğeri ise Beim Weissen Lamm. Gündüz de gece de keyifli olan bir kafe, bar.
Popüler bir kokteyl bar… Gitmekten en çok keyif aldığımız, sadece yaz aylarında açık olan Sonnendeck var. Şezlonglara uzanıp, ayakkabılarınızı çıkarıp güneşin keyfini çıkarabilirsiniz. Yerleri tamamiyle kum olması da bir artısı. Dilerseniz dışarıdan yemek siparişi verebilirsiniz.
Yalnız giderseniz kendinizi hiç yalnız hissetmezsiniz dediğin birkaç “cosy” mekan da önerebilir misin bize?
Akt:f Café (evet i yerine iki nokta var) kitabımı alıp gittiğim, hem çok güzel yemekleri olan hem de sakince vakit geçirebildiğim güzel bir kafe. Çarşamba ve Pazar günleri açık büfesi var.
Gitmekten en çok mutlu olduğum bir başka yer ise Hofgarten. Doğa ile baş başa kalıp çimenlerin üzerinde kitap okuyabileceğiniz merkezin biraz dışında saklı bir bahçe. Kitabınız yoksa sorun değil çünkü ödünç alabileceğiniz bir kitaplık var. Hatta bilgisayarda çalışmak isterseniz internet de var.
Yeme/içme mekanları hariç şehirde yaşayan lokalleri görebileceğimiz meydanlardan/bit pazarlarından/kütüphanelerden/galerilerden bahsedebilir misin?
Augsburg küçük bir şehir bu yüzden yerlisini her an her yerde görmeniz mümkün. Kütüphane neredeyse ikinci evim. İspanyolca’dan Rusça’ya, Türkçe’ye kadar geniş bir dil yelpazesi var. Üye olmasanız bile içeri girebilir, gezebilir hatta kitap okuyabilirsiniz. Ayda bir veya iki kere çocuklar için kitap okuma etkinliği yapıyorum, kim bilir belki karşılaşırız!
Bit pazarları genellikle Cumartesi ve hava durumuna göre kuruluyor. Yağmurlu günlerden pek de medet ummamak lazım fakat bit pazarlarına bir alternatif olarak Maximilian Straße‘nin paralel caddesinde ekim ayında Dult pazarı kuruluyor. Aradığınız ıvır zıvır ne varsa burada bulabilirsiniz.
Hayır bu kadar lokal yetmez derseniz, Liliom Sineması‘na gidip öncelikle UNESCO kültür mirası olan iki nehrin nasıl kesiştiğini görebilir, hatta şanslı iseniz surf yapan insanlarla da karşılaşabilirsiniz. Augsburgluların gitmekten keyif aldığı başka bir lokal yer ise Rotes Tor‘un yakınındaki Gewürz Garten. Buraya gidip akşam yemeği için biraz baharat toplamak güzel bir fikir olabilir.
Son olarak, yurt dışında yaşamak isteyen ama buna cesaret edemeyen kişilere birkaç tavsiyede bulunabilir misin?
Öncelikle bunu ne kadar önceden planlamaya başlarsanız riskiniz o kadar azalır. Planınızı yaparken orada yaşamanın turist olarak gezmekten, Erasmus öğrencisi olmaktan çok daha farklı olduğunu unutmamanız gerek. Yaşadığınız şehirde, tıpkı evde olduğu gibi fatura ödeyecek, ev temizleyecek ve çalışacaksınız. Hatta yeniden ehliyet alacaksınız.
Gideceğiniz ülkenin dilini önceden bilmeniz de bir avantaj. Eğer bilmiyorsanız bir kursa gitmenizi tavsiye ederim. Bu oradaki evrak işlerinize epeyce yardımcı olacak. Başka bir konu ise şu ana kadar biriktirdiğiniz arkadaşlıklarınız. Oradaki koşulları buradan beklememek gerek. Çünkü o arkadaşlıklar üzerine yıllarca emek verdiniz, burada da sizi aynı süreç bekliyor. Beklentinizi ne kadar düşük tutarsanız alışma devri bir o kadar sorunsuz geçer.
Bir de ön hazırlık kısmı var. Yaşamak istediğiniz ülkeye yerleşmeden önce iyi bir araştırma yapmanız gerekiyor. Hatta bunu tecrübe etmiş kişilerle iletişime geçmek belki de en iyisi! Ama bu kişiyi bulamazsanız dert etmeyin, Instagram’da @dortdilbirbavul’u takip ederek bu süreçle ilgili bilgi alabilir hatta sorularınızı sorabilirsiniz. Ülkenize her zaman geri dönebileceğinizi unutmayın, B planı her zaman var bu yüzden denemeye değer! Bol şans!
New York, Berlin, Londra ve dünyanın birçok yerinde yaşayanların deneyimklerini ve şehirlerini anlattığı röportajların tamamını okumak için buraya tıklayabilir, siz de Yurt Dışında Yaşamak röportaj serimize konuk olmak isterseniz bize Instagram hesabımızdan mesaj atarak ulaşabilirsiniz.
İlk yorumu siz yazın!