Harflerdeki Huzur: Bengisu Yayla ve Beng & Beng Design
Bu röportajımı 2014’ten beri “Beng & Beng Design” adı altında kişiye özel tasarım davetiye, illüstrasyon ve kaligrafi üreten Bengisu Yayla ile yaptım. Kendisi insanın içini ısıtan, tatlı ve estetik tasarımlar yapıyor. Kutlamalar, kartpostallar ve hediyelerle dolu bir hafta olacağından yeni yıl ruhuna daha da bir yakışan bir sohbet oldu gibi. En çok kaligrafi hakkında konuştuk ama fazlası da var röportajımızda.Keyifli okumalar ve herkese şimdiden mutlu yıllar! 🙂
Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. 2014’ten beri Beng & Beng Design’la karşımızdasınız. Neler oldu 2014 öncesinde? Bir felsefe mezunu olarak sosyoloji doktoranız da ilgimi çekti… Bir “Urla yazı”nda nasıl karar verdiniz böyle bir işle devam etmeye?
Ben teşekkür ederim. Evet 2014 yılından beri Beng & Beng Design ile karşınızdayım… Çünkü daha öncesinde sosyoloji tezleri yazıp, üniversitede ders veriyordum. Ondan daha da öncesinde profesyonel olarak milli takım seviyesinde voleybol oynuyordum. Yani evet, eski milli voleybolcu ve sosyolog olarak hep arka plana attığım çizme ve yazma aşkımı artık ertelememeye karar verdim o Urla yazında…
Belki biraz idealistlikten belki biraz üniversitenin o latansından, herkesin anlamsızca koltuklarına yapışıp pek bir şey üretmemelerinden dolayı kendimi oralara pek ait hissetmemeye başladığım bir andı, yol ayrımına gelmiştim ve o yol ayrımında kendimi yeniden buldum.
Fotoğraf: Çağdaş Yoldaş
Yeni yıl gelmek üzere; emek verilen yazılı, çizimli kartpostalların zamanı… “Herkese yeni yılda bir çocuğun kendi adına postalanmış kartı açarkenki mutluluğunu ve heyecanını diliyorum.” demişsiniz Instagram’da, çok güzel bir dilek… Nereye gidiyor bu kartpostallar, nasıl bir proje bu?
Bir gün Sivas’ın bir köyünden bir e-mail aldım. Öğrencilerini sevindirecek bir şeyler yapmamı isteyen çok şahane bir öğretmene asla hayır diyemezdim. Hemen isim listesini istedim ve başladım çocuklara kartlar yazmaya.
Çok iyi bilirim o kadar küçükken adınıza gelen bir postanın, bir kartın nasıl bir anlamı olduğunu; o mutluluk, o heyecan çok başkadır… Belki de yeni anne olduğum için bu duygusallık oradan da geliyor olabilir 🙂
Suluboya çalışıyorsunuz, suluboya fırça kaligrafisinin normal kaligrafiden nasıl farklılıkları var örneğin?
Suluboya çalışıyorum ve onun verdiği hazzı çok seviyorum. Her seferinde sizi şaşırtıyor. Sadece illüstrasyon yaparken değil, kaligrafi çalışırken de farklı süprizlerle karşınıza geliyor. Suluboya fırça kaligrafi yaparken hem suluboya ile hem de harflerle istediğim gibi dans edebiliyorum, bana inanılmaz bir alan açıyor.
Sizin tasarladığınız tipografi çok estetik ve tatlı. Biraz bahsedebilir misiniz nasıl oluşturduğunuzdan? Genelde hep bu yazı tipini kullanıyorsunuz anladığım kadarıyla?
İşte suluboyanın bana açtığı o alanda kendi tipografimi tasarladım. Bu tipografiyi oluştururken görenin hem içinin ısınmasını hem de bir kere gördükten sonra hiç unutmamasını istedim. Biraz yer kaplasın, ince kalmasın, mekanı süslesin istedim. Suluboya fırça kaligrafi yaparken evet, hep bahsettiğiniz yazı tipini kullanıyorum ama farklı alfabelerim de var, divit uçla yazarken birazcık daha klasik yazı tipleri kullanıyorum.
Fotoğraf: Çağdaş Yoldaş
Harflerle ilişkinizi, bağınızı anlatmanızı rica ediyorum. “Kaligrafi”nin bana öğrettikleri: yavaşlamak ve sabretmek” , “demişsiniz örneğin… Nasıl bir “meditasyon” haline dönüşüyor?
Çok seviyorum onları, özellikle birbirlerine bağlanış şekillerini 🙂 Gerçek bir meditasyon… Yazarken her şeyi unutup sadece o anda kalıyorum. Aşağı inen çizgileri çekerken nefes verip yukarı çıkan ince çizgileri çekerken nefesini tutuyorsun ve aslında iç dengeni sağlıyor bu bütün nefes alış ve verişler… Bir bakmışsın bedenin kendi hızını sana buldurmuş ve yavaşlamışsın. O dışarıda koşan hayata rağmen yavaşlamayı öğretti bana kaligrafi. Kaligrafi yaparken koşamazsın çünkü; her harfe, her bağlamaya ayrı ayrı titizlik göstermen gerekir, bir harf önceden bir sonrakini düşünmen bir önceki harfi bir sonrakine göre pozisyonlaman gerekir. İncelik ister kaligrafi.
Slow Public’teki atölyelerden bahsedelim; nasıl bir eğitim veriyorsunuz? Herkes kendi yazı tipini oluşturarak minik eserler mi ortaya çıkartıyor? Cihangir’de çalışıyorsunuz galiba. Orada da atölye yapmayı düşünüyor musunuz?
Herkesin kendine ayırması gereken bir Cumartesi günü, belki de yapacak çooook ama çook fazla işi varken üç saat boyunca her şeyi unutup sadece çizecekleri çizgiye, yazacakları harflere odaklanıp yavaşlamalarını sağlıyorum.
Kendi yazı tipini oluşturmak öyle hemen ilk atölyede, ilk öğrendiğiniz aşamada, pek mümkün değil açıkçası. Atölye, buna doğru atılan ilk adım, gelişme hızı yapılacak bolca alıştırmaya ve buna ayrılacak zamana bağlı. Bunları devamlı atölyede de hatırlatıyorum. Gerçekten çok ama çok fazla alıştırma yapmak gerekiyor.
Cihangir’de homeoffice çalışıyorum. Hem oğlumla vakit geçirip hem de işlerimden geri kalmıyorum. Dolayısıyla atölyeler sevdiğim mekanlarda olmaya devam edecek.
Fotoğraf: Yeliz Atıcı
Okuldaki güzel yazı derslerinden siz de almış mıydınız, var mı öyle anılarınız?
Okuldaki güzel yazı derslerini elbette ben de almıştım. O zamanlar her şeye çok acelemiz olduğu zamanlar, hemen okumayı öğrenip, daha 8 ay önce yazmayı bilmezken bir anda yazmayı öğrendiğimiz; bir de yetmezmiş gibi daha da güzel yazmamız gereken ve tüm bunları 1 saatte 10 sayfayı tamamlayarak kanıtlamamız gereken zamanlardı. Şaka gibi değil mi ? Altı buçuk, yedi yaşında bir çocuksunuz ve sizden istedikleri şu şeylere de bakın.
O zaman hiç farkına varacak zaman vermemişler bize ama o ilk çizdiğimiz düz çizgiler o kadar önemli ki esasında… Her şeyin temeli birbirine benzeyen düz çizgiler çekebilmekte.
Fotoğraf: Çağdaş Yoldaş
En çok iş ürettiğiniz alanlardan biri düğün davetiyeleri. Peki kendinizinkini de tasarladınız mı?
Evet, en çok düğün davetiyesi yapıyorum. Düğün sektöründe herkes ve her şey birbirine benzerken ben tamamen çiftlere özel ve sadece onlara ait olan, bir ikincisi olmayan suluboya illüstrasyonlarla davetiyelerini tasarlıyorum. Köpeklerini çizdirenler, evlenme teklifi aldığı anın fotoğrafını yollayıp o anı resmetmemi isteyenler, evlenecekleri mekanın illüstrasyonu isteyenler… Hatta bazen kimsenin görmediği gelinliği herkesten önce ben görüyorum 🙂
Tabii ki terzi kendi söküğünü dikememiştir hiçbir zaman. Nasıl ki oğlumun odası için tek bir harf yazmamış, tek bir poster tasarlamadıysam kendi düğün davetiyemi de ben yapmadım.
Fincanlarınız da çok hoşuma gitti; kağıda dayalı işleriniz dışında…
Bulduğum tüm yüzeylere yazı yazıyorum… Kişiselleştirilebilenecek her şeyi değerlendiriyorum.
Her ayı farklı bir renkte kaligrafiyle Instagram’da karşılıyorsunuz. Yeni yıla dair yeni fikirler, projeleriniz var mı?
Instagram’ın özellikle görsel sanatlarda eserler üreten insanlar için önemi çok büyük değil mi? Instagram bir nevi portfolyomuz artık. Güzel bir buluşturma aracı olarak görüyorum ben Instagram’ı. İşlerimi sergileyebildiğim; sergilediğim işlerin de bazen tesadüf, bazen de tesadüf olmadan alıcılarla, beğenenlerle buluştuğu bir mekan.
Elbette. Projeler her zaman var. Hayatınıza minik bir insan girince sadece tempo biraz değişiyor. Her sene çıkardığım takvimimi bu sene de çıkarıyorum. Ayrıca bunun yanında yeni bir ajanda girişimimiz var. Yeni yıl projelerinden bir başkası da yeni bir kaligrafi atölyesi açmak. Halihazırda divit uçlu kalemle modern kaligrafi vermekteyim, yeni yılda çok sorulan brush kaligrafi atölyeleri de başlayacak.
Kaligrafideki en önemli noktalardan biri harflerin arasındaki bağlamalar galiba, dikkat edilse dahi anlık hatalar olabiliyor…
Hata yapmadan öğrenemezsiniz. O hatayı yapacaksınız ki, bir sonrakinde daha tecrübeli olun. Bu tecrübe sayesinde hata yapsanız bile güzel manevralar yaparak hatayı profesyonel şekilde kapayabilirsiniz. Bazen de aslında size hata gibi gözüken şey, bir bakmışsınız başka yerlere sürüklemiş sizi… İş hiç de planladığınız gibi gitmemiş ama yine de sizi şaşırtarak iyi bir yere varmış olabilir.
İllüstrasyonlarınızdan bahsedelim. Canlı, sıcak renkler; doğaya dair temalar ağırlıktaymış gibi geldi… Çizimin tek başına değeri, önemi nedir sizin için? Çalışma süreçlerinizde nasıl farklar oluyor? Yazı ve çizimi nasıl birleştiriyorsunuz?
Doğaya hayranım. Bir çiçeğe saatlerce bakabilirim; yapraklarını, taç yapraklarını, tomurcuklarını saatlerce izleyebilirim. Doğadaki her şey inanılmaz üstünlükte ve vahşice güzel. Bu hislerim çizimlerime ve renklerime de yansıyor. Çizim, çizerken hissettiklerimi başkaları da hissettiği zaman anlam kazanıyor, değerleniyor.
Mesela düğün davetiyesi için süreç düğün tarihinden en az 4-6 ay öncesinde başlıyor. Düğün mekanı, kullanılacak çiçekler, dekorasyonda hakim olacak renk, çiftin özel istekleri, çiftin hikâyesi gibi daha bir sürü detayı öğrenmem gerekiyor ki yaptığım davetiye bütünle uyumlu olsun.
Çiftin ruhuna ve duruşuna göre çizim oluşuyor, yazı da bunu destekliyor. Çok ciddi birinin çok ciddi düğününde “Serif”siz harf kullanamazsınız mesela, ya da çok şeker, cicili bicili bir alfabe seçemezsiniz. Hepsinin bir uyum içinde olması gerekiyor kısacası.
Şu an her ürününüz kişiye özel ama ilerisi için online satış platformu vs. gibi bir şey düşünüyor musunuz daha genel çalışmalarla?
Ürünlerim kişiye özel olmaya devam edecek ve dolayısıyla online satış platformu kurmayı da pek düşünmüyorum.
Eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çok teşekkür ederim ilgili ve özenli röportajınıza…
Bengisu Yayla’ya aşağıdaki bağlantılardan ulaşarak onu ve çalışmalarını takip edebilirsiniz:
Instagram | Websitesi | Facebook
Bu renkli röportaj hoşunuza gittiyse ve farklı sanat dalları tanımayı seviyorsanız, thecellist’in amigurumi sanatçısı Esengül Toğan ile röportajını, yaprak sanatçısı Müge Kaya ile röportajını ya da origami sanatçısı Banu Balcı’yla röportajını da okumalısınız!
İlk yorumu siz yazın!