Hollywood'da Bir Sanat Yönetmeni: Ilgı Çandar Dyer
Bir film ya da diziyi izlerken açılış ve kapanış jeneriklerine ne kadar dikkat ediyorsunuz? Los Angeles’ta yaşayan ve Hollywood’da film ve dizi projelerinde compositor, tasarımcı ve sanat yönetmeni olarak çalışan Ilgı Çandar Dyer ile (birçoğunu izlediğinize emin olduğum) işlerinden ve Los Angeles’ta yaşamaktan konuştuk…
Merhaba Ilgı, öncelikle kısaca kendinden bahsedebilir misin?
Ben Ilgı Çandar Dyer, Sabancı Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı bölümünü, ardından San Francisco’da Academy of Art Üniversitesi’nde Animasyon ve Görsel Efekt yüksek lisansını tamamladım. Okurken compositor olarak hem bağımsız filmlerde, hem de görsel efekt şirketi olan Tippett Stüdyoları’nda çalıştım, bana inanılmaz bir deneyim kattı. Bu dönem sürecinde Cosmos, A Million Ways to Die In The West, Fruitvale Station ve yabancı dilde en iyi film Oscar adayı olan Theeb gibi filmlerde çalışma fırsatım oldu. Sonra mezun olur olmaz yU+co‘da işe girdim, önce compositor olarak başladım, sonra zamanla tasarım ve sanat yönetmenliği görevlerini üstlendim. Burada da Walking Dead, Key & Peele, Tomorrowland, Silicon Valley, The Jungle Book ve niceleri gibi pek cok sevilen projede yer aldım. Şu an yU+co’da sanat yönetmeni olarak devam ediyorum. Los Angeles’da ikamet etmekteyim, yeni evliyim, koca kafalı bir köpeğim var.
Los Angeles’ta yaşamaktan memnun musun? Nelerini seviyor, neleri daha iyi olabilirdi diyorsun?
Los Angeles’ta yaşamaktan memnunum ve fakat San Francisco’da yaşamayı bir parça daha çok sevmiştim. Burası bana çok büyük ve dağınık geliyor bazen, o yüzden şehri keşfetmek zor oluyor ama zamanla kendi benimsediğin yerlerin oldukça, baya keyifli burada yaşamak. Her türlü insan her aradığı şeyi bulabilir bu şehirde. Trafik çok kötü, keşke trafik daha az, toplu taşıma daha iyi olsaydı diyorum. Bir de hava her zaman aşırı sıcak, kışa doğru biraz yağmur görmek isterdim.
Los Angeles günlük hayatında bir yıldızla karşılaşma olasılığının en yüksek olduğu şehir herhalde. Senin günlük yaşamından herhangi bir ünlüyle ilginç bir hikâyen var mı?
Hollywood’da yaşadım bir süre, ofis de orada ve bence en ilginç olan şey ne kadar az ünlü gördüğüm. Topu topu iki hikayem var; Nicolas Winding Refn’i bir restoranda gördük, çıkışta “yemek güzel miydi gençler” dedi, bir de ofisin önünde Shameless çekiyorlardı, kahve almak için ofisten dışarı çıktık ve azar yedik set ekibi tarafından, sanırım bir sahneyi mahvettik. O sırada uzaktan William H. Macy’nin sinirli bakışlarını gördüğümüzü hayal meyal hatırlıyorum. Yani sürekli civarda bir film galası, dizi çekimi, Jimmy Kimmel falan mutlaka bir şeyler oluyor, duyuyoruz ama maalesef görmüyorum kimseyi. Sanırım ofisin içinde çok fazla vakit geçirdiğim için oluyor hep bunlar.
Los Angeles’ta vakit geçirmeyi en çok sevdiğin 3 mekanı sayabilir misin? Buralara gidince neler yapmalı, neler denemeliyiz?
Zor soru, çok fazla var. Biraz genel bir cevap olabilir, özür dilerim şimdiden. Ben LA Downtown’u seviyorum çok, gündüz vakit geçirmelik bir sürü müze var, mesela the Broad, MOCA, Hauser & Wirth… Özellikle bu müzenin bulunduğu alan Art District diye geçiyor, favorim.
Kitap sevenler için The Last Book Store şahane (biraz klişe ama gerçekten güzel yer), bir sürü inanılmaz güzel restoran, brewery ve konser / dans mekanları var. Benim bu ara yeni favorilerimden biri güney mutfağı restoranı Little Easy, atmosfer ve yemekleri çok iyi, canlı jazz oluyor bazı günler.
Downtown dışında, her gittiğimde “bunu daha sık yapmalıyım” dedigim Malibu, sörf sevenler için zaten cennet ama benim gibi manzara izleyip, kendini kuma gömüp kafa dinlemek isteyenler için de birebir. Çok güzel manzaralı yürüyüş parkurları da var. Bunların dışında Hollywood’da buraya her gelen arkadaşımı götürdüğüm No Vacancy adlı bir speakeasy bar var, henüz beğenmeyen olmadı. Tavsiye ederim.
Bir sanatçı ve tasarımcı olarak en çok kimlerden ya da nelerden ilham alıyorsun?
Maalesef öyle basit bir tarifi yok ilhamın benim için. En çok etrafımdaki yetenekli arkadaşlarımdan, sonra internetteki yetenekli sanatçılardan ilham alıyorum. Film, oyun, sergi, dergi, internet, olabildiğince çok şey görmeye çalışıyorum, ne olursa olsun beyninde yer ediyor mutlaka. Onun dışında şehrin içinde vakit geçirmek, sokaklarda yürümek, etrafı ve insanları izlemek her zaman zihnimi açmıştır. Özellikle İstanbul ve San Francisco gibi şehirler doku, renk, muzik ve hareket dolu, ilham verici gelmiştir bana hep.
Bir film ya da dizinin açılış / kapanış jeneriklerinin tasarımı neden önemlidir? Sen bir tasarımcı gözüyle, sinemada ya da evinde izlediğin bir film ya da dizinin jeneriğinde nelere dikkat ediyorsun?
Açılış jenerikleri önemli, çünkü izleyeceğin şeye seni hazırlar, filmin modunu belirler. Dizi / film hakkında hiçbir fikrin olmasa da psikolojik olarak hazırsındır; filmden ne bekleyeceğini, ne hissedeceğini almışsındır jenerikten. Filmin kapanış jeneriği de aynı şekilde; filmi izledikten sonra ne hissetmen gerektiğini sana hatırlatır niteliktedir, film hakkında gördüğün en son şey genelde kapanış jeneriğidir ve kafanda filmi nasıl hatırladığınla aslında büyük bir ilişkisi vardır diye düşünüyorum. Müzik, tipografi ve görsellerin uyumunun dışında, yaratılan görselliğin ilginçliği benim dikkatimi çekiyor genelde. Yaratılan kompozisyonlara, kullanılan metaforlara dikkat ediyorum.
Yaptığın işi Türkiye’de yapıyor olsaydın profesyonel hayatında nasıl farklılıklar olurdu sence? Karşılaşacağın en büyük zorluk ne olurdu?
Belki klişe bir cevap olacak ama hem VFX, hem motion graphics dünyasında çalıştım ve ikisi de hâlâ ağırlıklı olarak erkek egemen iki endüstri ve bu kadın tasarımcılar/sanatçılar için birtakım problemler yaratıyor bence. Estetik kadar teknik bilgi de her iki endüstri için çok önemli, dolayısıyla projenin prodüksiyon kısmında yer alıyorsan ve/veya bir ekip yönetiyorsan, sistemdeki bazı önyargıları / alışkanlıkları kırman gerekebiliyor. Mesela “Aa! Sen Maya (bir 3D program) biliyor musun? Kadınsın ve Maya biliyorsun, vay be!” gibi bir cümleyi gerçekten duydum ve bu sadece tek bir örnek. Kendini birçok kez kanıtlaman gerekebiliyor önyargıları aşabilmek için ve bazen o bile bazı bariyerleri aşmana yetmiyor maalesef. Belki istemli, belki istemsiz bu davranışlar ama, daha çok kadın lazım bu sektöre! 🙂 Türkiye’de çok çalışma fırsatım olmadı ama bu konunun daha da zor olacağını tahmin ediyorum.
Bugüne kadar çalıştığın projeler arasından bize 2 film/dizi önerin olsa hangileri olurdu?
Tabii ki keyifle takip ettiğim Silicon Valley ve film olarak The Jungle Book. The Jungle Book, görsel olarak özellikle muhteşem bir film; zaten geçtiğimiz yıl VFX Oscar’ını da kaptı.
Şu anda hangi projede çalışıyorsun? Biraz bu filmden/diziden bahsedebilir misin? (Söyleyebiliyorsan tabii…)
Çok fazla kağıt imzaladım, mahvederler! 🙂
2017’nin sonuna gelirken herkes yılın en iyileri listeleri yapıp duruyor. Bu yıl seni sanatsal ve teknik anlamda en çok etkileyen 3 film ya da animasyon film hangileri oldu?
Of bu sene çok fazla zamanımı Star Wars‘un orjinal üçlemesi, Game of Thrones ve Stranger Things gibi popüler film/diziler izlemekle geçirdim sanırım 🙂 Ama 2017’nin en iyileri konusunda bir derleme yapmam gerekirse; bence Blade Runner 2049 görsel olarak inanılmaz güzeldi, hayranı oldum. Ayrıca true crime konusuna ilgim olduğu için David Fincher’ in Mindhunter dizisi ayrı bir yer edindi gönlümde (jeneriği de pek güzel bence), sabah oturdum ve bir bütün gün izledim bitirene kadar. Dizinin renkleri, sinematografisi inanılmaz başarılıydı bence. İzlemek isteyip izleyemediğim çok film oldu bu sene maalesef. Onun dışında motion dünyasında özellikle bu sene FutureDeluxe adlı şirketin işlerine ağzım açık bakıyorum.
Seni sosyal medyada hangi adreslerden takip edebiliriz?
Bu sene biraz çekildim sosyal medyadan ve sayfalarımı özel yaptım ama işlerimi Behance ve Vimeo‘dan işlerimi takip edebilirsiniz.
Hayatın farklı alanlarından ilham verici hikâyeler okumak, yeni hayatlar tanımak için RÖPORTAJ kategorimize göz atın!
İlk yorumu siz yazın!