İğneada ve Tekirdağ: Hayata Kısa Bir Mola
Hayata kısa bir mola vermek istediğimde ya maviye kaçarım ya da yeşile: ya ağaçların ortasında bir yerde bulurum kendimi ya da denizin tam kenarında… Tüm bu renklerin bir arada olduğu yerler ise bence bir mola vermek için en ideali. İşte karşınızda İğneada ve Tekirdağ!
Sabah 07.00’de yola koyulduk. Önceden plan yapılmış, koşturmaca yok: oldukça hevesliyiz. Yaklaşık üç buçuk saatin sonunda Kırklareli tabelaları karşımızda. Bakucha Bağ Evi ve Köy Evi gibi birkaç seçenek içinden seçtiğimiz Palivor Çiftliği‘nde kahvaltı etmeyi düşünüyoruz.
Palivor Çiftliği Konum
Çiftliğin en güzel yanı günler öncesinden rezervasyon yaptırmaya gerek olmaması. Biz arıyoruz elbet ama gelirken haber vermeniz yeterli diyorlar. Yoldayken iletişim kurup Palivor’un yolunu tutuyoruz. Hava mis, misafirperverlik had safhada, yemyeşil bir çiftliğin orta yerinde çevreyi seyredip etrafın keyfini çıkararak kahvaltımızı bekliyoruz.
Yavaş yavaş masa doluyor, önce gözler sonra karınlar doyuyor hem de her biri leziz ürünlerden oluşan bir kahvaltıyla. Menemen, sucuklu yumurta, peynir ve zeytin çeşitleri, patates ve söğüş tabağı ile gayet mutluyken bir de Palivor Çiftliği’ne özel reçeller geliyor. Özellikle süt reçeli ve kırmızı biber reçeli inanılmaz. İstanbul’da da bulabilirsiniz bu reçellerden; ancak işi şansa bırakmamak için kırmızı biber reçelinden alıp eve götürüyoruz. Kahvaltıdan sonra çimenlerin üstünde kahvelerimizi de içip, rotayı İğneada ve Longoz Ormanları’na doğru kırıyoruz.
İğneada Konum
İğneada; Kırklareli’de Demirköy ilçesine bağlı minik bir sahil kasabası, çok fazla dokunulmamış, doğal haliyle kalabilmiş bir belde. Denizi temiz görünüyor, Kıyıköy‘de kahvenizin eşliğinde manzarayı seyretmeniz mümkün. Karnınız acıkırsa da mutlaka Dobrodoşli Rumeli Köftecisi‘ne veya Rota Balık’a uğrayın.
İğneada Longoz Ormanları Konum
İğneada sahilde kısa bir yürüyüşten sonra, Longoz ormanları ve ormanın içinde bulunan Mert, Saka ve Sülüklü Göl’ü görmeye hazırsınız demektir. Orman gerçekten büyüleyici, ayrıca gölde kano turu yapmak da mümkün. Türkiye’de alüvyal dediğimiz birkaç ormandan biri olan Longoz Ormanları’nda yürümek, kuş sesleri eşliğinde çamurlara bata çıka burayı doyasıya hissetmek beni epey mutlu etti.
İğneada’da Gezilecek Yerler
Dupnisa Mağarası‘nı mutlaka ziyaret etmelisiniz. Dupnisa Mağarası, Kırklareli’nde bulunan Demirköy ilçe sınırları içerisinde, Sarpdere Köyü’nde bulunuyor. Mağara üç girişe sahip ve bu civarda turizme açılmış tek mağara olma özelliğini taşıyor. Burayı İğneada’ya gelmişken muhakkak görün derim ama yaklaşık 500 basamak merdivenle karşı karşıya kalacağınızı da unutmayın. Biz Dupnisa’ya girdikten sonra fazlaca enerji sarfetmekten dolayı kendimizi kurt gibi acıkmış bir şekilde bulduk ve gece Tekirdağ’da konaklayacağımız için o tarafa doğru gidip yemeğe geçmeyi uygun gördük. Aklımızda Barbare veya Barel Bağ Evi vardı, Barel Bağ Evi’ni seçtik.
Tekirdağ Konum
Barel Bağ Evi’ne gidip buranın atmosferini görünce, yemek ve şaraplarını tadınca iyi ki buraya gelmişiz diye düşündük. Barel Bağları’nın içerisine kurulan ve gerçekten evinizde gibi hissedebileceğiniz bu mekanda bağların arasında dolaştıktan sonra, şarap alışverişinizi de yapıp sofraya kurulun. Başlangıçları ve makarnaları özellikle çok leziz. Noodle’a bayıldık! Hele başlangıç olarak gelen, domates ve köz patlıcan ile yapılan Lutenitsa enfesti. Menüde taş fırında yapılan pizza, bahçe ürünleriyle hazırlanan salata, şarap eşlikçisi olan peynir tabağı, manda sütünden yapılmış mozarelle ve füme et tabağı gibi seçenekler de var. Ben ana yemek yerim diyorsanız da, geleneksel anneanne köftesi ve ızgara bonfile önerilenler arasında. Bu güzel mekanda iyice doyduktan sonra bu gece kalacağımız Ramada Tekirdağ Hotel‘e gittik ve eve götürmek için aldığımız şarapları içerek günü tamamladık.
Tekirdağ’da Gezilecek Yerler
Tekirdağ daha küçük ve yapacaklarınız sınırlı ama benim birkaç önerim olacak. Tarihi hissetmek ve kısa bir süreliğine de olsa bambaşka yerlere yolculuk yapabilmek için Namık Kemal Müzesi‘ni gezin. Aynı zamanda Rakoczki Müzesi de, Macaristan Prensi II. Ferenc Rakoczi’nin Tekirdağ’da 15 yılını geçirdiği ve 18. yüzyıldan kalma, Osmanlı mimarisine ait bir köşkte sizleri bekliyor.
Buradan Tekirdağ köftesi yemeden de dönmek olmaz: Abdi Özcan Köftecisi bunun için en güzel adres. Porsiyonları kocaman ve çok leziz. Bir-tat‘ı da fazlasıyla övdüler ama biz Abdi Özcan’dan çok memnun kaldık. Üstüne meşhur Hayrabolu tatlısını da mutlaka tadın derim!
Tekirdağ’da geçirdiğimiz zaman sona erince ertesi günün de tatil oluşunu fırsat bilerek basıp Kumköy, Kilyos’a gittik. Kapanışı da Zekeriyaköy’deki İtalyan restoranı Brio‘da yaptık. Ayrı bir yazı konusu olacak kadar beğendim burayı ama küçük bir tüyo: özellikle risotto ve somon enfes! Hele sonrasında tattığımız sufle gerçekten bir harika! Burası da aklınızda olsun 🙂
İlginizi çekebilir: Deniz Tarhan’dan “Hafta Sonu Kaçış Rotası: İğneada Rotası”
İlk yorumu siz yazın!