Prag: Büyülü Havası ile Altın Şehir
Nisan’ın ilk günlerinde gittiğimde etraftaki ağaçlar çiçek açmaya başlıyordu. Parklar bahçeler yemyeşil… Zaten büyülü bir havası olan şehir resmen peri masalı gibi olmuştu. Aynı zamanda Paskalya dönemine denk geldiğim için çiçekler her köşede asılı duruyor ve el yapımı oyuncaklar, lezzetli tatlılar baş döndürüyordu.
Prag’ın yani Çek başkentinin iki yüzü var aslında. Bir yanda, moda dükkanları olan caddelere sahipken, öte yandan, 1900’lü yıllara ait gibi duran sokakları bulmak zor değil. Prag’ın merkezi dört çeyrek bölünmüş. Şehrin merkezinden akan Vltava Nehri’nin sağ kıyısında, Eski Kent ve Yeni Kent olmak üzere iki blok yer alıyor. Nehrin sol kıyısı da ikiye bölünüyor. Ünlü Charles Köprüsü (Karlův Most) şehrin iki bölgesini birbirine bağlıyor.
Charles Köprüsü demişken, bu ünlü köprü Prag’ın en ünlü cazibe merkezlerinden biri. Eskiden köprü kentin girişiymiş, ancak günümüzde kentteki tüm tarihi yerleri birbirine bağlama görevini almış. Köprü boyunca 30’a yakın taş heykel göreceksiniz. Ünlü ve etkili insanlar tarafından şehre bağışlanmışlar. Köprü o kadar kalabalık ki fotoğraf çekmek için hafta içi sabah saatlerini tercih etmelisiniz. Ancak her yerde olduğu gibi müzisyenler ve satıcılar buraya ayrı bir renk katmış. Hava kararınca köprüden bir kez daha geçmelisiniz. Şehrin gece bir başka güzel olduğunu göreceksiniz.
Prag’da gezilecek yerlerin başında Old Town Meydanı geliyor. UNESCO tarafında dünya kültür mirası listesine alınan bu meydanda yürüyüş turlarına katılabilir veya haritanız sayesinde etraftaki binaların tarihlerini okuyabilirsiniz. Tam bu okumalarınızı yaparken en az Charles Köprüsü kadar önemli bir geçmişe sahip olan Astronomik Saat Kulesi ile karşılaşacaksınız. En önemli özelliği dünya üzerinde hala çalışmakta olan eski saat olmasıdır. Oldukça ilginç bir hikayeye sahip bu saat ayrıca her saat başı tekrarlayan hareketi ile turistlerin görmeden geçmedikleri bir eser ancaki şuanda tadilatta ve sanırım birkaç yıl dışarıdan bile görünemeyecek.
Prag fotoğraflarında gördüğünüz yüksek bir tepeden şehre bakan heybetli bir katedral ve onu çevreleyen duvarlar tam olarak Prag Kalesi! Kale içine kurulmuş bir yaşam alanı, daha sonradan etrafı çevrilerek kale denmiş bir yerleşim yeri aslında. Prag Kalesi’ne gittiğiniz zaman aynı zamanda St.Vitus Katedrali, St. George Bazilikası, Altın Yol, Powder Kulesi, Rosenberg Sarayı ve kale ile ilgili birkaç müzeyi de görme şansına sahip oluyorsunuz. Her birinin giriş ücreti ayrı, istediklerinizi seçebilirsiniz.
Prag Kalesi tarihi 9.yy’a kadar uzanıyor. Bohemya krallarına ve ailelerine ev sahipliği yapan kale, cumhuriyetin kurulmasının ardından da devlet başkanlarının yerleşim yeri konumuna gelmiş.
Altın Yol diye bilinen, bir zamanlar kaleyi savunmakla görevli olan askerlerin, hizmetlilerin yaşadığı minik sokaktaki 22 No’lu evde 1916-1917 yılları arasında Franz Kafka yaşamış.
Kaleden dönüp Charles Köprüsü’nü geçtikten sonra Lennon Wall’a gidebilirsiniz. John Lennon’ın Prag’ı hiç ziyaret etmeyip, adına şehirde bir duvar bulunması aslında sıra dışı bir durum. Çekya’nın bir zamanlar Çekoslovakya’nın bir parçası olduğunu ve komünist rejim ile yönetildiğini hatırlarsak Lennon’dan çok onun simgelediği yaşam tarzını, düşünce yapısını benimseyen bir duvar olarak ortaya çıkmış. 1980 yılında Lennon’ın öldürülmesinin ardından, onun şarkı sözlerinin yazılması ile renklenen duvar, bugün ikonik yerlerden biri haline gelmiş. Dönemin polisleri, duvarı ne kadar temizlemeye çalışsalar da bu konuda başarılı olamamışlar. İyi de olamamışlar!
Lennon Wall’dan çok uzaklaşmadan Kafka Müzesi’ni gezebilirsiniz. Müzenin yanında Gingerbreadman satan küçük dükkana kayıtsız kalamayacaksınız ancak öğlen yediğiniz tatlıları da bir daha düşünmenizi öneririm. Müzenin tam karşısında Prag’ın en dar sokağı Najuvezsza Praska Uliczka’ya göreceksiniz.Kafka Müzesi’nden hediyelikler almayı ihmal etmeyin!
Müze dönüşü görebileceğiniz bir yer daha var, Kampa Adası.Tam ada olduğunu fark etmek çok zor çünkü nehre sıkışıp kalmış gibi duruyor Kampa. Vltava Nehri’nin batı yakasında incecik bir kanalla ile ayrılmış bir alan olan Kampa’da yapılabilecek en güzel aktivitelerden biri, bahar havasının tadını nehir kenarında çıkarmak. Hemen yakınlardaki Kampa Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Kampa Müzesi, 20.yy’da Orta Avrupa’da ortaya çıkan eserleri sergileyen bir modern sanat müzesi. Eski Doğu Bloğu ülkelerinden birini de ziyaret ettiğinizi unutmayın, Prag müzelerinde bu döneme ait birçok eser bulacaksınız.
Son bölge ise Stare Mesto Doğu yakasında bulunuyor.Bu bölgedeki Vaclavske Meydanı, tarih boyunca Prag’ın hareketli noktalarından biri olmuş.Öyle ki 1948 yılında komünizme destek bu meydanda verilmiş, 1989’da komünizme son vermek için ortaya çıkan Kadife Devrim destekçileri bu meydanda toplanmış. Meydan ve çevresi o kadar tahrip olmuş ki o dönemlerde, şuan gördüğünüz oteller, binalar çoğunlukla İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra inşa edilmiş. Savaş demişken, malum Prag’ın tarihi çok fazla olaya şahitlik etmiş. Dönemi detaylı incelemek isteyenler Doğu yakasında Soğuk Savaş Müzesi’ne uğrayabilirler. Prag’da KGB Müzesi, Komünizm Müzesi, Soğuk Savaş Müzesi gibi farklı müzeler mevcut.
Jewish Quarter ise gezdiğim son duraktı ama en çok etkileyici olanıydı diyebilirim. Prag’ın iyi korunmuş tarihi Yahudi Mahallesi olan Josefov görsel ve mimari açıdan göz kamaştıryor. Avrupa’nın en eski aktif sinagogu olan Old New Synagogue, Pinkas Synagogue, binlerce kişinin yattığı ve yer olmadığı için mezarların üst üste şekilde yer aldığı Eski Yahudi Mezarlığı ve mimarisine hayran kalacağınız El Hamra dublörü İspanyol Sinagogu bu bölgede mutlaka görmeniz gereken yerler. Çok vaktiniz yoksa aralarından direkt İspanyol Sinagogu’na yönelin ve içini de görmeyi ihmal etmeyin. Kapıda kuyruk görebilirsiniz gözünüz asla korkmasın!
Prag’da Ne Yesek?
Cafe Slavia: Vltava nehri kıyısında, kaleyi gören bir konumda olan bu kafenin duvarında Nazım Hikmet’in fotoğrafı yare alıyor.Ünlü şairimiz,2 sene yaşadığı Prag’da en çok bu kafeyi ziyaret edermiş. Tatlıları, biraları ve lezzetli et yemekleri şahane, asla kaçırmayın! Nehri gören masalardan birine oturun ve içinizden bir Nazım şiiri okuyun…
Trdelnik: Genellikle köz ateşinde pişirilen, tarçınlı ve üstü şekerle kaplı ünlü hamur tatlısı. İçine de Nutella sürdüklerinde lezzeti ikiye katlanıyor.
Lokal: Prag’ın esnaf lokantası. Ben iki kez gittim her seferinde de çok lezzetli biraların, ev yapımı sosislerin tadına baktım. Hardal sosları bir sanat eseri olabilir.
Otelime çok yakın yerde Prag’ın en güzel kahvesini Ema Espresso Bar’da içtim. Keşke ilk geldiğim gün keşfetseydim!
Prag İçin Küçük İpuçları;
_Prag’a giderken Schengen vizesi almanız gerekiyor.
_Çekya’nın para birimi Çek Korunası. İlk bakışta Çek Korunası Türk Lirasına göre daha değersiz görünse de, bütçeniz klasik bir Avrupa tatili bütçesi kadar olmalı.
_Para bozdurma işini havaalanında yapmayın. Şehirdeki kur oranları ile havaalanındakiler arasında çok ciddi fark var, pişman olmaya ise hiç gerek yok.
_Prag güvenli bir şehir. Sadece çok turistik noktalarda, özellikle Old Town gibi lokasyonlarda elbette eşyalarınıza dikkat edin.
_Yürüyüş turuna katıldığım rehberimin de söylediği gibi, insanlar hala Komünist dönemin etkilerini taşıyorlar ancak misafirperver ve güler yüzlü olmaya da çalışıyorlar. Genel olarak soğuk ve ciddi görünmeleri bu yüzden. Ama merak etmeyin oldukça yardımseverler.
_Üç tam gün Prag için çok ideal. Zaten her yeri yürüyerek gezebiliyorsunuz, sokakların tadını doyasıya çıkarın.
_Karlovy Lazne yani Orta Avrupa’nın en büyük eğlence merkezi Charles Köprüsü’nün yanı başında bulunuyor.5 kattan oluşan bu mekanın her katında farklı bir tür müzik dinleyebilirsiniz.Çok kalabalık oluyormuş, dikkat!
_Prag’a her mevsim gidilebilir ancak kışın çok soğuk olduğunu göz önünde bulundurmalısınız. O nedenle bahar aylarını öneririm.
_Prag’da çeşme suyu içilebiliyor. Hiç tereddüt etmeyin.
_Dans Eden Ev’e gitmedim hiç pişman değilim. 🙂
_Prag Havalimanı ile şehir merkezi arası ulaşım oldukça kolay. 119 ya da 100 numaralı otobüsler sizi metro istasyonuna kadar götürüyor.Ben 119 numaralı otobüs+metro ile şahane otelime çok olay ulaştım. Otel için tık tık!
_Prag’ı çok sevin, çünkü o adeta bir prenses! Savaş yaralarını sarmış,artık herkese en güzel yüzünü gösteriyor.
Kapak fotoğrafı: www.prague.eu
Şubat sonu orada olmayı planlıyoruz. Dans Eden Ev'i hiç merak etmiyorum 🙂 🙂 🙂
geri kalan kisimlari cok begeniceksiniz🙂 keyifli seyahatler!