Kontrbas, Ses, Söz Bir Arada: Esra Kayıkçı ile Sohbet
Esra Kayıkçı, kontrbasa gönül veren bir müzisyen, sesi insanı içine çeken bir solist ve değerli arkadaşı Mehmet Karadağ ile anlamlı sözlere imza atan bir söz yazarı… Sizi, şarkıları eşliğinde, koyu bir sohbete davet ediyoruz.
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Murat Bayındır
Öncelikle röportaj teklifimi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim. Sizinle röportaj yapma yolundaki ilk isteğim, hem kontrbas çalıp hem şarkı söylediğinizi görmemle olmuştu. Böyle müzisyenlere en azından Türkiye’de aşina değilim. Bu enstrümanla yolculuğunuzu nasıl anlatırsınız?
Gitara başladıktan 4 yıl sonra dinlediğim müziklerdeki bas sesler dikkatimi çekmeye başladı ve bir bas gitar almaya karar verdim. İlk bas gitarımı aldığımda heyecandan uyuyamamıştım. O dönem Red Hot Chili Peppers’dan Flea’nın çaldığı bas linelarını çıkartmaya, çalmaya çalışıyordum. Daha sonra üniversitede bas gitar çaldığım iki grubum oldu.
Üniversiteyi Edirne’de okuduktan sonra İstanbul’a döndüğümde caz çalışmaya başladım. Mümkün olduğunca konserlere gidiyordum. Bas seslere hayran biri olarak tabii ki kontrbasın tınısı ve görkemi beni çok etkiledi. Daha sonra eşim Hakan’a “Kontrbas çalmak istiyorum dediğimde hiç karşı çıkmadan ‘’Tamam sana o zaman bir kontrbas alalım’’ dedi. Böylece kontrbas yolculuğu başlamış oldu.
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Volkan Doğar
Arkeoloji okumuş olmanız da ilgimi çekti açıkçası… Müzikle ikisi nasıl kesişti?
Müzik benim hayatımda hep vardı. Önce Sezen Aksu, Nilüfer şarkılarını söyleyerek, sonra eve gelen o dönemin popüler enstrümanı orgu çalarak başladı her şey. İlkokul boyunca en sevdiğim oyuncağımdı org. Daha sonra ortaokulda dersler almaya başladım. Liseyi bitirdikten sonra da gitar sevdasına tutuldum. Uyanır uyanmaz elime gitarı alıp etüdler yapıyordum.
Arkeoloji merakı ise yine ortaokul zamanından geliyor. Mısır piramitlerinde olmayı düşleyen bir çocuktum ve ailemizde çok sevdiğim bir arkeolog vardı. Onun bu mesleğe sahip olması muhteşem geliyordu. Ondan çok etkilendim.
Şarkı söylemek mi enstrüman çalmak mı önce geliyor, söz yazarlığı bunun neresinde yer alıyor?
Önce kulağıma bir motif geliyor. O motif günler boyunca kulağımda çalıyor ve daha sonra bir şarkıya evriliyor. Bazen de elime enstrümanı alır almaz bildiğim bir şarkıyı söylüyormuşum gibi geliyor sözler. Şarkı söylemek, enstrüman çalmak, şarkı yazmak hepsi gerçekten başlı başına bir iş. Ama birbirinden uzak değil. Her gün çalışmaya vakit ayırınca özellikle enstrümanınızda gelişim gösteriyorsunuz.
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Murat Bayındır
Bozgun Hatıra albümünüzde biraz karamsar ama yine de yılmayan bir hava var. Yeni kayıtlar yolda demiştiniz. Neler, nasıl hisler bekliyor bizi bu yeni çalışmalarda?
Evet, şu an beni en çok heyecanlandıran şey iki tane şarkı kaydedecek ve paylaşacak olmamız. Geçtiğimiz günlerde Kitapçı’da yeni şarkılardan birini akustik olarak çaldık, kaydettik. Şimdi de 30 Ekim’de piyano, bas ve davul olarak kayda giriyoruz.
Benim yazdığım, hissettiğim şarkılarda hüzün ve umut iç içe geçiyor. Melankolik bir tarafım var ama günlük hayatta küçük sevinçler biriktiren bir insanım. Yeni şarkılarda da bu hissettiklerim dinleyiciye geçecek diye düşünüyorum.
Jazz, jazz pop, bossa nova gibi türleri çok sevdiğinizi biliyorum. Sizi bu veya başka müzik türlerinde en çok neler büyülüyor, öğrenmek isterim…
Jazz, latin müzikleri ve pop müzik tabii ki benim hem mesleki olarak hem de müzikal yaşamım açısından merkezimde gibi olmasına rağmen evde özellikle klasik müzik dinlemeyi çok severim. Çok şanslıyım ki evimizde birçok nota ve kayıt mevcut. Böylelikle dinlemek istediğim eserlerin birçoğunu notasından takip ederek dinleyebiliyorum. Beni en çok etkileyen besteciler arasında Mozart, Beethoven, Bach, Mahler, Debussy, Ravel gibi birçok büyük besteci vardır. Onların yanında müzik dünyasını yaptıkları ile önemli derecede yönlendiren Stravinsky, John Cage ve Ligeti gibi bestecileri de dinlemeyi ve onları anlamaya çalışmayı severim.
Sizce bas tınılar nasıl bir katkı sağlıyor Türkçe parçalara? Örneğin Fikret Kızılok’un parçasına dair videonuz bence çok tatlı olmuş. Uzun versiyonunu da dinlesek keşke!
Öncelikle müzikte frekans aralığı düşünüldüğünde tabii ki bas frekansları olmayan bir müzik çok da söz konusu olamaz. Bas frekanslar bizim müziğimizi taşıyan en önemli unsurlardan biridir. Bir canlı performans dinlediğinizde rhythm section dediğimiz davul ve bas ikilisi müzikal groove yarattıkları gibi müziğe kimlik kazandırmakta da önemli pay sahibidirler.
Türkçe parçalarda çok güzel, çok karakteristik müzikler var. Dedim ya bas, müziğin en yönlendirici unsurlarından biridir. Ben evde tek başıma kaldığımda çocukluğumdan beri dinlediğim birçok güzel müzik içinden bir tanesini seçip onun bas hatlarını değiştirip oyun oynar gibi yeni arayışlara girmeyi çok severim. Fikret Kızılok’un ‘’Farketmeden’’ şarkısı da bunlardan bir tanesiydi. Kendimle vakit geçirirken bunu sizinle de paylaşmak istedim. Belki bir gün bir konserde de seslendiririm kim bilir…
Sesiniz insana dinginlik veriyor. Siz kendinizi dinlerken neler hissediyorsunuz ya da sizi dinleyenler müziğiniz hakkında ne düşünsünüz istersiniz?
Öncelikle böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim. Kendimi bazen başka bir şarkıcıyı dinler gibi dinleyebiliyorum ama çoğu zaman tarafsız bir gözle bakamıyorum. Bir çeşit meslek hastalığı durumundan dolayı kendimi hep analitik dinliyorum. İnsanların hayatında sesimle, müziğimle küçücük iyi bir nokta bile yaratabiliyorsam ne mutlu bana!
Müzikal yolculuğunuzdaki önemli kişileri nasıl anlatırsınız, kimler en çok ortak oldu yolunuza? Ayrıca, Ladies in Red projesi devam ediyor mu?
Öncelikle Mehmet Karadağ’dan bahsetmek istiyorum. Lisede tanıştığımız günden beri çok yakın hissettiğim, benim için çok özel bir dosttur kendisi. Benim ne duymak, ne söylemek istediğimi çok iyi bildiği için sanki bir kalemden çıkmış gibi şarkılar yazabiliyoruz. Müzik yolculuğumdaki bir diğer önemli isim, eşim Hakan Kamalı. Birlikte geçirdiğim 10 yıl boyunca beni her hamlemde büyük bir enerjiyle destekledi ve bana hep inandı.
Bu sıralar müzik yaptığım arkadaşlarım; Yahya Dai, Şenova Ülker, Nedim Ulusoy, Uraz Kıvaner ve Fırtına Kıral da aynı şekilde benim için özel insanlar. Zaten arkadaş olmak, bir müzik ortaya çıkarmak için çok önemli. Bununla birlikte Emin Fındıkoğlu ve Ayşe Tütüncü ile kontrabas çalmak ise benim için birer hazine. Son günlerde kendi projelerimize ağırlık verdiğimiz için ne yazık ki Ladies in Red konserlerine devam etmiyoruz.
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Volkan Doğar
Sanırım Nardis, pek çok Türk caz müzisyeni gibi sizin de kaleniz konumunda. Sizin için özel konser mekanlarından konuşsak?
Nardis tabii ki hepimiz, bütün caz müzisyenleri için en özel mekanlardan bir tanesi. Maalesef günümüzde bu mekanların sayısı gittikçe azalmakta. O yüzden elimizden geldiğince sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Aslında samimiyetle müzik yapabildiğim tüm mekanlar benim için özel; fakat benim gönlüm büyük sahneler ve festivallerden yana. Bir de tabii yaz günleri yapılan açık hava konserleri gibisi yok.
Albümünüzde, Mehmet Karadağ ile beraber yazdığınız albüm şarkı sözlerinizde zaman, geçmiş, yollar gibi temalar öne çıkıyor. Şu sıralar yazdığınız yeni parçalar var mı, temalar zamanla evrildi mi?
Kaydedeceğimiz iki parçanın dışında, son zamanlarda yazdığım parçalar özellikle şimdiki zamana odaklanıyor. An kavramının büyüsü ve biricikliği ile şarkı yazmak muhteşem bir his. Italo Calvino’nun Görünmez Kentler kitabında olduğu gibi, benim için de hayali kentler ve zamanlar var. Kendimi bıraktığımda ve kendi yarattığım zaman dilimi ve mekanlarda dolaşmaya başladığımda kendimi hep farklı bir müzikli ortamın içinde bulurum.
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Uygar Bulut
Masalcı isimli parçanız benim ayrıca hoşuma gitti. Bu şarkının oluşma sürecini veya size hissettirdiklerini nasıl anlatırsınız?
Ben büyük bir ailenin içinde büyüdüm. Babaannemlerin evi bize bir sokak uzaktaydı ve neredeyse her gün görüşürdük. Masalcı şarkısında benim hayal ettiğim, 7-8 yaşlarında olduğum o evin bahçesinde top oynadığım, ağaçlar ile dans ettiğim bir dünya. Babam her zaman, “Daha dün çocuktuk” diyerek zamanın ne kadar hızlı geçtiğini vurgular. Çocukluğa duyduğum özlemi ben de bir şarkıya dökmek istedim. Bir de Melisa Gürpınar’ın Çocukluğum ve Ölümüm isimli şiir kitabından çok etkilendim.
Türkiye’deki caz çevresi hakkında neler düşünüyorsunuz? Yurt dışında katıldığınız yarışmalar, konserler, eğitimlerle karşılaştırarak düşündüğünüzde sizi nasıl besledikleri ile ilgili farklar görüyor musunuz?
Türkiye caz çevresinin birbirini çok destekleyen bir çevre olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte müzisyenlerin oldukça üretken de olması bizim içinde bulunduğumuz sosyal ve politik durumda insanların sanata ve müziğe tutunmasını sağlıyor. Yurt dışında katıldığım yarışmalar ve atölyeler ise bakış açımı değiştirmemi sağladı ve müzisyenlik mesleğine olan inancım ile isteğimi arttırdı.
2018 sizin için şimdiye kadar nasıldı? İlerisi için planlarınız, hayalleriniz nelerdir? Yeni bir albüm dinlesek ne kadar güzel olur!
2018 benim için özel, çünkü uzun zamandır yapmak istediğim arkeoloji tezimi tamamladım. Sevgili hocam Işık Şahin ile Antik dönemde kadın müzisyenleri inceleyen bir tez çalışması yaptık. İlerisi için planlarım arasında, müzikte yaptığım ikinci yüksek lisans eğitimimin tez çalışmasını tamamlamak, doktora eğitimine başlamak ve tabii ki yeni bir albüm yapmak var.
Sizi en çok gittiğiniz hangi konser çok heyecanlandırdı? Şu an hemen biriyle şarkı söylemek isteseniz ve her şey mümkün olsa kimi seçerdiniz?
Tek bir konser var diyemem fakat hem dinleyici olarak hem de müzisyen olarak canlı performans esnasında oluşan müziğin enerji alanına girmeyi çok seviyorum. Şu an mümkün olsa -ve bence bir gün gerçek olacak- Esperanza Spalding ile aynı sahnede olup kontrabas çalıp şarkı söylemek isterim. Bir hayalim de yıllarca şarkılarını dinlediğim ve söylemeye çalıştığım Bülent Ortaçgil ile şarkı söyleyerek ya da kontrabas çalarak aynı sahnede olmak!
Esra Kayıkçı | Fotoğraf: Uygar Bulut
Bir iki kelimeyle bu sözcüklerin size ne hissettirdiğini söyleyebilir misiniz?
Gitar: İlk aşk
Umut: Kuşlar
Sürpriz: Dedemin şekerleri
Kitap: Arkadaş
Soru: En çok yaptığım şey
Spotify | Instagram | Facebook
Yaşamın ve sanatın farklı alanlarından daha birçok röportaj için theMagger Röportaj hesabımıza ve Röportaj etiketimize göz atmayı unutmayın.
İlk yorumu siz yazın!