İki Korku Komedisi: The Final Girls & The Cabin in the Woods
Klasikleşmiş korku-gerilim filmlerinin sosyo-psikolojik incelemerine yer verdiğimiz Korku Sineması’nda, bu defa biraz yön değiştirip Cadılar Bayramı’na özel bir öneri yazısı hazırladık. Pagan kültüründe ruhların etrafta dolaştığına inanılan bu 31 Ekim gecesini, siyah göz makyajınızla tematik partilere gitmekten ziyade evde arkadaşlarınızla eğlenceli birkaç korku filmi izleyerek geçirmek istiyor fakat korku filmi izlemekten de korkuyorsanız; türün klişelerini komedi sosuyla eğlenceli bir seyirliğe dönüştüren The Cabin in the Woods ve The Final Girls güzel bir ikili olacaktır.
Pagan kültüründe Samhain Festivali (kışın başlangıcı) olarak geçen ve ruhların geçmişte yaşadıkları yerleri ziyaret ettiklerine inanılan Halloween’de insanlar, ölüler tarafından tanınmamak için maskeler takıyor ya da kostümler giyiyorlardı. Dini bir ayin olarak nitelendirilebilecek bu bayram ise günümüzde artık seküler sayılabilecek bir kutlamaya dönüşmüş durumda. Ölülerin etrafta kol gezdiği ve yaşayanların maskelerle ölü taklidi yaptığı böylesine bir mitin tabii ki de korku unsuru olarak kullanılması kaçınılmazdı. Gözlerinden alev fışkıran bal kabakları ve evlerin bahçelerinde asılı duran korkuluklarla Cadılar Bayramı, korku filmlerinin de vazgeçilmezi. John Carpenter‘ın aynı ismi taşıyan kült filmi Halloween‘dan (bu hafta yeniden uyarlaması da vizyonda) Mary Lambert imzalı Stephen King hikâyesi Pet Semetary‘ye kadar birçok kült film korkuseverlerin 31 Ekim gecesi seçimi olabilir; fakat bu özel yazıda korku janrını daha eğlenceli ve aynı zamanda tüm klişelerine de zeki göndermelerde bulunan 2010’lu yıllardan iki kardeş filmden bahsedeceğiz.
The Cabin in the Woods | 2012, Drew Goddard
İlk filmimiz, vizyona girdiği yıl beklentilerin epey üstüne çıkıp eleştirmenlerden de onay almayı başrabilen The Cabin in the Woods. Son dönem bağımsız korku sineması yeni yeni hareketlenirken kimsenin ciddiye almaya niyetinin olmadığı ve ismi itibariyle de her sene en az on tanesini izlediğimiz slasher filmlerden biri olacakmış hissiyatı veren Drew Goddard imzalı bu film, gösteriminin üzerinden kısa bir zaman geçmesine rağmen yavaştan kendine kült bir yer edinmeye başladı bile. Kariyerinin başındaki Chris Hemsworth‘un başını çektiği bir grup üniversite öğrencisi alkol ve seks dolu bir hafta sonu için ormana doğru yola çıkıyor. Yol üzerinde oldukça tekinsiz bir benzinlikte asla oraya gitmemelerini söyleyen ürkütücü bir adam ile karşılaşmalarının sonrasında tabii ki de yollarına devam edip eve yerleşiyorlar. Sonrasında ise bildiğimiz gibi aptal sarışın kızımız seks uğruna başına bela açıyor ve olaylar geçiyor. Peki nedir bu kadar klişe bir anlatıyı dönemin en yaratıcı filmlerinden biri yapan?
The Cabin in the Woods, hikâyenin tonunu gerilim ve parodiye yakın bir mizah arasında tutarak kendine has bir anlatı oluşturuyor aslında. Bu anlatı tabii ki Scary Movie cıvıklığında ya da Scream serisi öz farkındalığında değil, daha çok janrın seyircisini ve alt türlerini eleştiren satir olarak hareket ediyor. “Ancients” adı verilen korku seyircilerine istediklerini verme rotasında ilerleyen bir sistem ve bu sistemin içerisindeki güdüler üzerine tıpkı türün örnekleri gibi bir tekrar mekanizması sunuyor. Bu süreçte de her korku izleyicisinin aşina olduğu zombileri, maskeli katilleri ve daha nice ne idüğü belirsiz yaratıkları hikâyenin içine yedirerek ürkütücü, eğlenceli ve aynaladığı filmlerin aksine oldukça da zeki bir yapıt olarak öne çıkıyor. Goddard‘ın orman evi vahşeti ile ilgili belki de konuşulacak çok daha fazla şey var ama filmin doğası gereği sürpriz-bozan konusunda dikkatli olmak gerek.
IMDb Puanı: 7.0/10
The Final Girls | 2015, Todd Strauss-Schulson
Cadılar Bayramı gecesi bir kova patlamış mısır eşliğinde güzel gidecek bir başka komedi soslu korku önerisi ise The Final Girls. Todd Strauss-Schulson imzalı bu ‘hayatta kalan kız’ anlatısı ise, 80’ler slasher furyasının soft erotik kan banyosu estetiğinden ilham alıyor. 80’lerin çığlık kraliçelerinden biri olan annesini trafik kazasında kaybeden Max ve bir grup arkadaşının, annesinin en ünlü filmi (film içerisinde kurmaca başka bir film) Camp Bloodbath‘in gösteriminde çıkan yangınla filmin içine düşmelerini konu ediniyor. İlham kaynağı Friday the 13th olunca Camp Bloodbath‘in dehşet kaynağı da Billy adında bir seri katil. Kurmaca filmin başladığı noktadan 92 dakikada bir tekrar eden olaylar dizisinde filmin içinden çıkabilmek için de Billy‘nin yeniden ölmesine ve dolayısıyla da yeni bir ‘final girl‘e ihtiyaç var. Bundan sonrasında ise Max ve arkadaşlarının film içerisinde hikâye akışını bozmadan hayatta kalma ve Billy‘yi yenme çabalarını izliyoruz.
Film içinde film taktiği ilk defa The Final Girls‘ün yaptığı bir şey değil; fakat hem türün atalarına gösterdiği referanslarla dolu saygı duruşu hem de mizahi yetkinliği ile ön plana çıkmayı başarıyor. Kurmaca filmin karakterlerinin abartılı tasvirleri karikatürleşmeye varma yolunda iyi bir tür komedisi tonu yakalıyor. Flashback ve slow-motion sahnelerinin renk ve hız değişimi, filmin belli yerlerinde çalan gerilim müziğinin yine klişe anlatılara eğlenceli bir şekilde yedirilmesi gibi detaylar gülümsetici. Yıllardır süregelen ‘korku filmlerindeki insanların daha önce hiç korku filmi izlemememiş olma problemi’ esprisini ise bu defa korku filmlerini ezbere bilen bir grubu filmin içerisine atarak ‘klişe bir korku filminin içerisinde olsaydınız ne yapardınız?’ sorusunun da cevaplarını arıyor aslında. The Cabin in the Woods‘un aksine, korku seyircisinin ve türün politik duruşunun eleştirisinden öte, tüm ezbere işleyen metaların beyinsizliğinden alınan hazzı ve final girl kavramının seyircide uyandırdığı heyecanı vurgulamayı tercih ediyor. Son tahlilde, anne-kız teması filmin ciddiyetsiz atmosferi içerisinde biraz yavan kalsa da diyaloglardaki zeka parıltıları bile The Final Girls‘ü keyifli bir izlentiye dönüştürmeye yetiyor.
IMDb Puanı: 6.6/10
İlginizi çekebilir: Halloween Ruhunu Korkutmadan Yaşatan 10 Film
İlk yorumu siz yazın!