Yorganlar Fora: Abud Efendi Konağı'nda Asırlık Bir Sergi
Bugün İstanbul sokaklarında samimiyet perdesiyle aklınıza gelebilecek birçok kafe, restoran ve dükkânda bir küçük kırmızı afiş asılı: “Yorganlar Fora” 8-16 Aralık, Abud Efendi Konağı. Bizleri çeşit çeşit yorganlarla buluşturmaya hazır bir sergi daveti bu ama işin aslı daha derin, çok derin. Yarım kalan bir geleneğin, asırlık emeklerin vefası bu sergi. İçimi kıpır kıpır eden bir minik kırmızı kıvılcım. Görünen yüzünün ardında gizliden bir büyük akımın habercisi…
Yenilikçi, bir o kadar da klasik bir Anadolu kızı olarak itiraf ediyorum ki; tabii ki de hala anneannemin çeyizime koyacağı motifli, saten yorganın peşindeyim. Kış için yün, yazları pamuk olanından. Bir küçük meselemiz var ki; yünü, pamuğu, basması, yazması, ipeği, kadifesi, tavus kuşunu, gülü, goncayı, laleyi, fiyongu, bordürü işleyebilecek yorgan ustaları ve zanaatkârları artık yok. Olanı da sayılı, bir elin on parmağını geçmiyor. Üzerinde bulunduğumuz topraklarda asrı aşkındır hüküm süren yorganların estetiğiyle, nizamıyla, sıcaklığıyla ve hatta olmazsa olmazlığıyla rol çalınıyor. Kuşaklardır genç kızların en değerli çeyiz unsuru olmayı başarmış canım yorganlar kilidi pas tutmuş dolaplara saklanıyor. Her yörenin kendine has yorgan deseni ve çeşitliliği bir hiç yolcuğunda kayboluyor. Eskilerin atlas yorganı şimdi sadece bir Sezen şarkısında dudaklarımızdan geçiyor. Deyimlere, atasözlerine konu olmuş yorganlar; saraylardan döşeklere bir kültürü sırtına almış gidiyor.
Teknoloji, hayatımızın her yerinde, belki o sebepten bu emek dolu meslek kendini teslim ediyor. Hazır yorgan tüketiminin hız kazanması, insanların kuş tüyünü daha pofur pofur, elyafı daha pratik bulması derken yorgancılık mesleği kepenk kapattı, bitiyor. Ancak, teknolojiyi el işi yorganlara harmanlasak belki çok başka şeyler olur. İşte bu yüzden Yorganlar Fora beni heyecandan dört köşe ediyor. Belki birilerine ilham olur, belki bu meslek yeniden canlanır. Belki hallaçlar yeniden sokaklara dökülür; moru, pembesi, yeşili, sarısı, bordosu yataklarımızı rengarenk yorganlar kaplar. Lohusa kadına, yeni doğan bebeğe, sünnet olmuş çocuğa, sefere çıkan padişaha eşlik etmiş bir tören geleneği yorganlar, yeniden anlamını bulur.
8-16 Aralık tarihleri aralığında Sultanahmet’teki Abud Efendi Konağı’nda gerçekleşmekte olan bu serginin tasarım ve küratörlüğünü Ayça Sarc üstleniyor. Aslında bir kıvılcım olarak gördüğüm bu akımın mimarı o. Teşvikiye’nin üreten, biriktiren, hayata ekleyen cevherlerinden birisi Ayça Sarc. Daha yeni tanıdığım zamanlarda fark etmiştim pırıltısını çünkü tarzıyla, duruşuyla ve hatta sesindeki huzurla dolu dolu olduğu o kadar belli ki. Instagram hesabını inceleme fırsatı bulduğunuzda benzer duyguları paylaşacağımıza inanıyorum.
Instagram: @aycasarc
Peki nedir bu işin aslı astarı? Yorganın sergiye konu olabilmesi hangi çılgının fikri? Parıl parıl renkleri, zamansız desenleri ve arkalarındaki müthiş el emeğiyle yorganlara karşı neredeyse bir aşk beslediğini söylüyor Ayça Sarc. Anneannesinden, babaannesinden kalan naftalin kokulu yorganları yıllarca gözü gibi korumuş. Dükkanına yıllardır gittiği Teşvikiye yorgancısı İsmail Dursun’un 2014’de aniden işi bırakması ise Sarc’ı bu tutkusuyla yüzleştiren kırılma noktası. İsmail Dursun, saray yorgancıbaşısı Osman Nuri Efendi’nin torunu, üç kuşaktır süren bir aile geleneğinin son temsilcisi. Sadece onunla da kalmayıp, yakın zamana kadar her mahallede bulunan yorgan dükkanlarının yaprak dökümü gibi hüzünlü vedası Sarc’ı yepyeni bir maceraya sürüklüyor. Elinde olan tüm klasik yorganları korumak bir yana, yorgancılığı yeniden yorumlamak üzere kendi seçkisine dayalı renk ve desenlerle yeni yorganlar diktirmeye başlıyor. Tophane, Beşiktaş, Sarıyer, Bursa, Adapazarı, Trabzon ve Kilis’teki ustaların ellerinden çıkma yorganların sayısı altmışın üzerine çıkınca aslında “Coffee Table Book” yayınlama hayaliyle çıkılan yolculuk, sergi fikriyle taçlanıyor. Ardında hala kitap hazırlığıyla devam eden bu çalışma, serginin tempolu günlerinin bitimiyle son halini alarak yakın gelecekte bizlerle buluşacak. Amacının asırlık bir geleneği yurt dışına taşımak olduğunu söyleyen Sarc’ın, bu çalışması dünyanın birçok yerinde daha şimdiden beklenir olmuş. Sergi sonunda seçili ürünlere Dilek Aksu’nun mağazası Bobbin Tasarım’dan ulaşabileceğinizi hatırlatarak nostalji yüklü bu kültürel zerafeti kaçırmayın diyorum.
O zaman hep birlikte Yorganlar Fora! Hoşça kalın, sıcacık kalın…
İlk yorumu siz yazın!