Knidos Antik Kenti: Datça'nın Binyıllık Güzelliği
Badem ağaçlarının arasından, ömür uzatan Akdeniz’e doğru yol alalım mı? Can Yücel, kendisine ‘Nereden buldun bu Datça’yı?’ diye soranlara ‘Elimle koymuş gibi buldum’ diye boşuna cevap vermemiş. Bense yaklaşık 15 sene önce turkuaz renkli suyun hikayesini takip ettim, Ege’nin bitip Akdeniz’in başladığı yerde Datça Yarımadası’nı ve Knidos Antik Kenti’ni buldum. Sonra da vazgeçemedim.
Knidos Antik Kenti
Knidos Antik Kenti’ne Nasıl Gidilir?
Bal, badem, balık, bükler, masmavi deniz derken asıl aklımı çelen güzel Knidos Antik Kenti’dir o yörede. Yüzyıllarca önceye dayanan varlığı, bizi içinde bulunduğumuz 2019 yılından alır, gider M.Ö 2000’li yıllara bırakır. Matematiğinizi zorlayın, oldukça görkemli değil mi?
Datça merkezden kıvrıla kıvrıla giden bir yolla 38 km sonra Knidos’a varabilirsiniz. Taşlı, tozlu yollardan geçeceksiniz ama inanın ki değer! Knidos, korunaklı limanları, Ege’nin bitip Akdeniz’in başladığı nokta ile özelleşen konumu ve deniz ticaretinde geçiş yolu üzerinde oluşuyla önemli bir liman kenti.
Datça Yarımadası Tarihi
M.Ö 546 yılında Lidya saldırılarına karşı yarımadayı ana karadan koparma çalışmalarına başlanmış, bugünkü Balıkaşıran mevkisindeki en dar noktadan kazılarak yarımada adaya çevrilmek istenmiş. Ancak kazıldıkça kayalarla karşılaşılması, işçilerin sürekli yaralanması ve hastalanmasından sonra şehrin yöneticileri kahinlere danışmışlar. Kahinlerin “Tanrılar Stadia’nın yarımada olmasını isteselerdi yaparlardı, bunu değiştirmeye çalışmak tanrıların lanetini getirir” demesi üzerine bundan vazgeçilmiş, hemen sonrasında ise şehir Lidyalılar ile beraber Pers egemenliğine girmiş.
Perslerden sonra Büyük İskender’e boyun eğen Knidoslular, Seleukos Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasındaki savaşta Roma tarafında yer almış, Bergama Krallığı’na katılmışlar. Şehir Bizans döneminde depremler, korsan saldırıları gibi nedenlerle gittikçe güçsüzleşip M.S 7. yy’da tamamen terkedilmiş. Yarımadadaki insan nüfusu ise binlere inmiş.
13.yy’da Menteşe Beyliği ile Türk egemenliğine giren yarımada, 15. yy’da Osmanlı İmparatorluğu sınırlarına katılmış ve Datça adını almış. Osmanlı Devleti’nin son padişahlarından olan Sultan Reşat döneminde Reşadiye adını alan yarımada, Cumhuriyet ile beraber tekrar Datça adını almış.
Knidos Antik Kenti Tarihi
Datça Yarımadası’ndaki buluntulara göre Knidos Antik Kenti, tanımlanabilen ilk medeniyet olan Karyalılar’a ait. Karyalılar’dan sonra ise Trakya’dan göç eden Dorlar ile bölgeye Yunan uygarlığı taşınmış.
Zenginleşen Knidos, ticari ve askeri nedenler ile M.Ö 4.yy’da, bugün de kalıntılarının ziyaret edilebileceği, Datça Yarımadası’nın uç noktasındaki Tekir Burnu’na taşınmış. Eski Knidos ise varlığını devam ettirmiş ve Stadia adıyla anılmaya başlamış, sonrasında ise bu adı yarımadaya vererek bölgenin Stadia Yarımadası olarak anılmasını sağlamışlar.
Ticaretten çok iyi paralar kazanan Knidoslular bu çok zor coğrafyada iki tiyatro, sayısız tapınak ve büyük bir agora kurmuşlar. Knidos Antik Kenti’ne ana girişinden girdiğinizde sizi karşılayan 10.000 kişilik tiyatronun dışında kentin yukarı bölümünde 20.000 kişilik diğer bir tiyatro mevcut. Bu iki tiyatronun dışında 4.500 bin kişilik bir konser salonu (nam-ı diğer Odeon), şehrin siyasi merkezi olan Akropol, mezar odaları (Nekropol) ve ünlü Aslanlı Anıt’ın temelleri günümüzde yıkıntı halinde duruyor maalesef.
Knidos, eski tarihlerde bilim, mimarlık ve sanatta oldukça ileri bir kent olarak biliniyor. Gezegenlerin hep aynı yörüngede hareket eden yuvarlak cisimler olduğunu bulan ünlü astronom, matematikçi ve filozof Eudoxus, en iyi yontulmuş Çıplak Afrodit Heykeli’ni yapan heykeltıraş Praxiteles, doktor Euryphon, ünlü ressam Polygnotos ve dünyanın yedi harikasından biri olan Mısır’daki İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos, Knidos’ta yaşamış ünlü isimler.
İngiliz arkeolog Charles Newton, 1858 yılında Knidos’ta kazı yaparken, günlüğüne şunları yazmış: “(…) Halikarnassos’un gurur duyacağı bir anıt mezarı: Mozole’si, Rodos’un bronzdan dökülmüş anıtsal bir heykeli: Helios’u varsa, küçük Knidos kentinin de aynı şekilde gurur duyabileceği bir Afrodit Heykeli vardır; o heykeldir ki, Bithynia (Ege bölgesinin kuzeyi) Kralı Nikomedes, karşılığında kentin bütün gelirini ortaya koymuştur; Knidos’un bütün borçların silmiştir, ama nafile…”
Ne üzücüdür ki, Knidos Krallığı’nın simgelerinden olan Knidos Aslanı, Osmanlı yönetiminden alınan kazı izni ile 1858’te yerinden sökülüp İngiltere’ye götürülmüş. Kirmeryalı Conan komutasında büyük bir deniz savaşını kazanan Knidoslular, zaferin anısına bu Knidos Aslanı’nı yaptırmış. Heykel, şehrin 1.5 km doğusundaki tepeye dikilmiş. Açıktan geçen bütün gemilerin görebileceği şekilde tasarlanmış. Büyük bir kaybımız olduğu için üzülerek söylüyorum,heykel bugün British Museum’un girişinde, tüm ihtişamıyla ziyaretçilerini karşılıyor.
Knidos Afrodit Heykeli
Bölgenin en önemli eseri ise, her iki limana hakim konumdaki Afrodit Tapınağı bence. Dönemin en ünlü heykeltraşları arasında yer alan Praxiteles’in yaptığı Knidos Afrodit Tapınağı‘nda bulunan Knidos Afroditi, çok önemli bir yapıt olarak kabul edilmiş. Afrodit Heykeli, tapınağın tam ortasında yer alıyormuş ve kapılar heykele açılıyormuş. Dönem sikkeleri üzerinde de tasvir edilen heykel, daha sonra onlarca sanatçı tarafından kopyalanmış. Günümüze kadar bulunamayan heykelin ne yazık ki artık sadece kaidesi görebiliyoruz.
Knidos Afrodit Heykeli’nin öyküsü kısaca şöyle: 6 Dor şehrinden biri olan Kos, Praxiteles’ten Afrodit heykeli yapmasını istemiş. Praxiteles birisi çıplak, diğerinin üzerinde kıvrımlı kumaş bulunan iki heykel yapmış. Kos giyinik olanı seçmiş, çıplak olan da Knidos’a kalmış. Böylelikle “Çıplak Afrodit” olarak da bilinen Afrodit Heykeli ile ilk kez böylesine cesurca bir kadın vücudu işlenmiş. Atinalı Praxiteles de çıplak kadın figürünü heykele uyarlayan ilk sanatçı olarak tarihe geçmiş.
Datça’ya kadar gitmişken, yapmadan dönmemeniz gerekenler işte burada!
_Eski Datça’yı keşfetmeyi, muhteşem evleri arasında zaman geçirmeyi ve evinin etrafındayken içinizden Can Yücel şiirleri geçirmeyi unutmayın!
_Deveboynu Feneri, Datça Yarımadası’nın en uç noktası. Fenere yaklaşık 1 saatlik bir yürüyüşle çıkabilirsiniz. Ancak öyle bir manzara karşılıyor ki sizi, çok az yerde rastlarsınız benzerine. Dik yamaçların üstünde duran Deveboynu Feneri, karşısında Kos Adası, arkasında Knidos, bir tarafında Akdeniz, diğer tarafında Ege Denizi ile gerçekten de efsanevi bir şölen yaşatıyor sizlere. 1931 yılında inşa edilen deniz feneri uzun yıllar denizden gelenlere rehberlik etmiş ve hala görevini sürdürüyor.
_Knidos Antik Kenti’nde denize girilebiliyor. Tarihe tanıklık etmiş bu bölgeye denizden bakmayı unutmayın!
_3B yani bal,badem ve balık üçlüsünü unutmayın, zeytin ve zeytinyağını yabana atmayın, mümkün olduğu kadar bu güzelliklerin tadına varın!
_Rüzgar sörfü denemek isterseniz Reşadiye çevresinde güzel mekanlar var, deneyin pişman olmazsınız, Datça hep püfür püfür 🙂
_Pasaportunuzu yanınıza alıp komşuyu, Kos veya Simi Adası’nı ziyaret edebilirsiniz.
_Palamutbükü’nün masmavi, tertemiz denizinden sizi hangi çılgın çıkarabilir ki? Palamutbükü Datça’nın en uzun sahil şeridine sahip, büyük kısmı yassı çakıllı ancak size rahatsız etmez. Aklınızda kalanlar temiz deniz, taze balıklar, Payam Pastanesi’nin bademli dondurması olur 🙂
_Datça’nın köyleri hala mükemmel doğasıyla korunuyor, onları ziyarete gidebilirsiniz. Bazıları; Kızlan, Karaköye, Emecik, Reşadiye, Sındı, Yaka.
_Ev yemekleri için Datça merkezdeki Zekeriya Sofrası’nı deneyebilirsiniz. Hem lezzetli hem doyurucu yemeklerini Datçalı ev hanımları yapıyor. Yemek sonrası bir de Datça’nın meşhur damat tatlısından yiyip, limana doğru güzel bir yürüyüşe başlayabilirsiniz.
_Ben hem balık yemek istiyorum, hem de Datça’ya özgü mezeler olsun derseniz Fevzi’nin Yeri‘ne gidebilirsiniz.
Yüzyılların terk edilmişliğine karşın, Knidos özellikle sur duvarları, kuleleri, limanları ve diğer arkeolojik buluntuları ile görmeye değer. Knidos’u daha önceden çalıştığınız güzel bir yazılı rehber ile gezmek için birkaç saat ayırmak gerekli. Gün batımından birkaç saat önce orada olursanız bence dünyanın en güzel gün batımlarından birine de tanıklık edebilirsiniz!
Ben ne zaman Knidos’a gitsem Ege ile Akdeniz’in kavuştuğu bu yerden baktığımda, her şeyi aşmış ve geride bırakmış olmanın güzelliğine bayılıyorum. İnanıyorum her şey güzel olacak. Aynı zamanda ben de katılıyorum Can Yücel’e en sonunda, Bozcaada, Kaş, Cunda her zaman gönlümde ama “Mekanım Datça olsun!”
İlginizi çekebilir: Selin Tavaşi’den Datça’da Gezilecek Yerler
İlginizi çekebilir: Akdeniz Antik Kentleri
İlk yorumu siz yazın!