Dağcılık Nedir: Batuhan Atılgan ile Zirveye Doğru Bir Röportaj
Ekipmanlarından tırmanış planına oldukça detaylı düşünmeyi gerektiren ve doğayla gerçek anlamda bütünleşmeye olanak sağlayan doğa sporlarından dağcılık sporunu merak edenler arasındaysanız, tanıştıralım: Erciyes’ten Palandöken’e çeşitli bölgelerde dağcılık, Geyikbayırı’ndan Bafa’ya ise kaya tırmanışı deneyimlerine sahip, dağcı ve fotoğrafçı Batuhan Atılgan. Kendisiyle Türkiye’de dağcılığın bulunduğu noktadan, tırmanışları sırasında keşfettiği büyüleyici rotalara ilham dolu bir sohbet gerçekleştirdik.
Batuhan selam, biraz seni tanıyabilir miyiz? Nasıl başladın dağcılığa, Türkiye’de veya yurtdışında ne gibi tırmanışlarda bulundun?
Merhaba adım Batuhan Atılgan, dağcı ve fotoğrafçıyım. Çocukluğumdan beri doğayla bütün bir şekilde ve çeşitli sporları deneyimleyerek büyüdüm. Dağcılık ile buluşmam da Koç Üniversitesi Makine Mühendisliği eğitimimin başında oldu. Bana sayısız öğretisi olan ve en yakın dostlarımla tanıştıran bu spor, çok geçmeden fotoğraf ile birlikte tüm hayatımı çevresinde döndürdüğüm bir tutku haline geldi. Sporumda gelişmek ve gittikçe daha çok bağlandığım dağların, yaşamın fotoğraflarını çekmek için ülkenin uzak bölgelerine seyahat etmeye başladım.
Kaçkarlar, Erciyes, Hasandağı, Uludağ, Verçenik, Palandöken, Aladağlar ve Dedegöl gibi değerli bölgelerde dağcılık, Geyikbayırı, Ballıkayalar, Bafa gibi bölgelerde kaya tırmanışı yapma fırsatım oldu. Her yılımı bir yurt dışı tırmanışı ile tamamlamaya çalıştım. Gürcistan’ın Kazbek dağına tırmandım, sırt çantam ve çadırımla İzlanda’yı otostopla gezdim. İran’ın Demavend dağına tırmandım, Rusya’nın Elbruz dağına gerçekleşen bir ekspedisyonda yardımcı rehber olarak çalıştım ve Avrupa’nın en yüksek noktasına tırmanarak her kıtanın en yüksek zirvesine tırmanma hayalimin ilkini başarmış oldum.
Ve üniversite böylece bitti, tutkulu olduğum hedeflerime odaklanmak için ikinci el bir minibüs aldım ve Türkiye’yi gezmek üzere karavana çevirdim, adını da “Appa” koydum.
Peki neden dağcılık diye sorsak, en cezbedici yanı ne sana göre? Hissettirdiği o adrenalin duygusu mu yoksa hiç tahmin edemeyeceğimiz bambaşka artıları mı var dağcılığın?
İnsanlar birçok neden ile dağcılık, tırmanış veya herhangi bir doğa sporu yapıyor. Adrenalin hormonu kesinlikle bunun bir parçası, ancak yaşadığınız serüvenlerin bize bu hormonun çok ötesinde şeyler kattığını söyleyebilirim.
Uzun kilometreler bedeninizi, yüksek irtifa da ciğerlerinizi oldukça zorluyor ve geliştiriyor. Ancak zihniniz de en az bedeniniz kadar sınanıyor. Zirve günü saat 3’te soğuk ve karanlık bir sabaha kalkabilmek disiplininizi, irtifada nefesiniz konuşmaya bile yetmezken sonu gözükmeyen mesafeleri aşmak azminizi ve bunların üstesinden gelebilmek özgüveninizi güçlendiriyor.
Özgüveninizin arttığı ölçüde, bu inanılmaz coğrafyalar içerisinde ilerlerken ne kadar küçük, önemsiz ve güçsüz olduğunuzu da bir o kadar net anlıyorsunuz. Sizinle beraber dertleriniz de küçülüyor. Cuma günü en büyük derdiniz bir işi yetiştirmek veya insanların sizi nasıl gördükleri iken; cumartesi çıktığınız dağda en büyük derdiniz bir sonraki adım, bir sonraki nefes ve bir sonraki tutamak oluyor. Bu kendi kendinizi soktuğunuz hayat mücadelesinde aslında nelerin önemli olduğunu hissedebiliyor ve çoğunlukla kendinizi ne kadar ufak şeylerle üzdüğünüzü fark edebiliyorsunuz.
Bambaşka coğrafyalarla, bu coğrafyalardaki insanlar ve canlılarla tanışıyorsunuz. Zor zamanlarda birlikte olduğunuz ekip arkadaşlarınız can dostlarınız oluyor. İpinizin diğer ucunda hayatınızı tam anlamıyla ellerinde tutuyorlar ve birlikte aştığınız zorlukların ardından günlük hayatta oluşması güç bir güven oluşuyor aranızda. Dağların en sevdiğim yanı bana aynı zamanda hem çok güçsüz hem de çok güçlü hissettirmesi diyebilirim.
Bu sporla uğraşırken en çok ne gibi noktalarda zorlanıyorsun ve bu zorluğun üstesinden nasıl geliyorsun?
İlki üniversiteye başlamama bir hafta kala, ikincisi mezuniyetimden sonra farklı sporlar yaparken sakatladığım dizimden iki defa ameliyat oldum. Kişisel olarak en zorlandığım süreç dağda yaşadıklarımdan çok, yürümeyi iki kez yeniden öğrenip kendimi o coğrafyalarda taşıyabilecek fiziksel ve zihinsel gücü şehirde yeniden kazanabilmek oldu.
Dağcılık için konuşmak gerekirse yüksek irtifada bir adım daha atacak takatim olmadığını düşündüğüm, yere kapaklandığım oldu. İlginçtir, dağcılıkta hedef zirve gibi gözükse de asıl hedef kamp alanına sağ salim geri dönmek, zirve yolun ancak yarısı oluyor.
Bu zorluk da tabii ki bir adım daha atarak çözülüyor. Sonra bir adım daha… ta ki kamp alanına geri varana kadar. Bu da insana şehire dönünce de kullandığı, dirayet kavramını bir güzel öğretiyor.
Dağcılık gerçekten de tahmin edildiği kadar masraflı bir spor mu? Ekipmanlar, ulaşım… Bu konuda ne gibi alternatiflerin oluyor? Ülkemizde veya dünyada, özellikle bu konuda dağcılara destek veren platformlar var mı?
Başlamak için bir yatırım gerekiyor doğru, ancak ardından elinizdeki malzemeleri uzun seneler kullanabiliyorsunuz. Türkiye’de birçok outdoor mağazası var ve ihtiyacınız olan çoğu malzemeyi bulabiliyorsunuz. Türkiye’de olmayan veya yurt dışında daha ucuz bulduğunuz malzemeler için Almanya’daki kuzenler candır. 🙂
Dağcılık için ulaşım herhangi bir seyahatten çok daha pahalı diyemem ama daha çetrefilli diyebilirim. Şehire varmanızın ardından bir ulaşım aracıyla dağın eteğine kadar gidebiliyorsunuz ama dağa yaklaşabilmek için bazen teleferik, bazen traktör, bazen de katırlar sizlere yardımcı olabiliyor.
Dağcılık kulüpleri yatırım yükünüzü bir süre kaldırabiliyor; çadır, tulum, ip, kazma, krampon gibi malzemeleri ortak kullanabiliyorsunuz. İşin özü motivasyonda yatıyor sanırım yine; harcamak isterseniz büyük bütçelerle de yukarı çıkabilirsiniz, eski dönem dağcıları gibi oldukça kısıtlı imkanlarla da yolunuzu bulabilirsiniz.
Biraz da süreçten bahsedelim. Tırmanış için evinden çıktığın andan başlayarak soğuk zirvelere ulaşana kadar ne gibi süreçler geçiriyorsun?
Henüz o sıcak evinizdeyken faaliyeti bir gazla planlamaya ve tırmanacağınız yere, zamana göre malzeme kontrolüne başlıyorsunuz. Örneğin Elbruz tırmanışı için aylar önceden tüm ara ulaşımları, yerel rehberi, konaklamaları ayarlamıştık ve Rusya uçağına binmeden dağı kafamızda tırmanmıştık. Tabii yaptığınız bu planlar, nadiren tamamıyla gerçekleşiyor. Ancak belirsizliği çok yüksek olan bu coğrafyalarda plan daha da önemli. Dağın erişilebilirliği, zorluğu ve boyutuna göre günübirlik bir tırmanıştan aylarca süren ekspedisyonlara kadar sürebiliyor bir tırmanış.
Dağa en yakın şehire, oradan da dağ kasabasına giderken çok farklı coğrafyalar, insanlar ve yemekler ile tanışıyorsunuz. Araçla ulaşılabilecek son noktada kamp yükünüzün altına giriyor ve dağın alt kısımlarını aşıyorsunuz, belirli noktalarda kampınızı atıyorsunuz. Zirve günü, gün ağarmadan uzun zirve yoluna koyuluyorsunuz.
Bulunduğunuz ortamlar son derece büyüleyici ve süreç bir o kadar eğlenceli olsa da kendinizi ve ne yaptığınızı sorguladığınız anlar olabiliyor. Ancak zirveye vardığınızda hissettiğiniz coşku, yorgun argın vardığınızda kamp yerinin keyfi ve köye döndüğünüzde yediğiniz yemeğin değerleri paha biçilemez oluyor ve işin tüm zorluklarına değiyor. Tam da o yemekte, “Eee sırada nereye gidiyoruz?“ konuşması dönüyor ve döngü devam ediyor. 🙂
Hem Türkiye’de hem de yurtdışında dağcılık yapmış olan biri olarak, ülkemizde dağcılık ne noktada sence, geliştirmek için neler yapılabileceğini düşünüyorsun?
Avrupa ve Amerika tırmanıyorsa biz emekliyorken, yakın zamanda yürümeye geçtik diyebilirim. 🙂 Tabii bu söz ülkemizin dağcılık olanaklarından ziyade bu müthiş olanakları bilmeyip değerlendirmeyen bizlere! Çok iyi dağcılar, tırmanışçılar var ülkemizde, ancak sporun kendisi oldukça keşfedilmemiş konumda. Doğa sporları yapanların neredeyse tümü tutku ile yapıyor ve mümkün olduğunca geliştirmeye çalışıyor ancak birbirimizden kopuk veya düzensiz olabiliyoruz. Birlikte objektif bilgilere erişimi sağlamak, bu sporlara başlamayı kolaylaştırmak ve başlamayacak olsa bile insanlara dağların ekosistemimiz için ne kadar önemli olduklarını daha iyi anlatmamız gerekiyor.
Eminiz tırmanış maceralarında sayısız keşiflerin oluyordur. Çok fazla kişi tarafından bilinmeyen ama görülmesi gerektiğini düşündüğün noktalar var mı bizimle paylaşabileceğin? Senin tırmanış yapmayı en çok sevdiğin bölge hangisi?
Benim her gittiğimde huzur dolduğum ve evimde hissettiğim iki bölge Niğde’de Aladağlar ve Antalya’da Geyikbayırı. Türkiye’de, inanılmaz doğa sporları potansiyeli sunan bir coğrafyaya sahibiz ve bunun çok farkında da değiliz. Erişimi nispeten kolay olan sayısız dağ ve tırmanış bölgesi olmasının yanında Kaçkarlar’da helikopterden zirvelere atlayıp kayak yapabiliyor, Erzurum’da donmuş şelalelere tırmanabiliyorsunuz.
Biz ise böyle değerli bölgelere maden arama ruhsatı verip yıkmaya çalışabiliyoruz. Geyikbayırı geçtiğimiz yıllarda yoğun çabalar ile kurtarıldı, Dedegöl Dağı da çok yakın zamanda sporcuların uzun ve yoğun çabaları ile ve farkındalık yaratmak üzere gerçekleştirilen festival ile kurtarıldı. Bu bölgeler çeşitli doğa sporlarının yanında çok değerli doğal zenginliklere ve ekosistemlere de ev sahipliği yapıyorlar.
Biraz da üzerinde çalıştığın “Macerita” adlı platformundan bahsedelim. Nasıl bir platform bekliyor bizi, neyi hedefliyorsun tam olarak?
Az önce konuştuğumuz gibi seyahatlerimde, ülkemizin dört bir yanındaki birçok doğal güzelliğin bilinmediğini fark ettim. Bu objektif bilgi ve erişim eksikliğine bir çözüm üretmek üzere de Macerita projesine başladım.
Macerita uygulamasında Türkiye haritasından aktivite seçiminizi yapabilecek, zorluk seviyesi ve bölgeye göre macera aktivitelerini görebileceksiniz. Seyahat edeceğiniz bölgenin 3 boyutlu modellerini inceleyebilecek, kilit noktalarda aktiviteyi sanal olarak gerçekleştirebileceksiniz. Son olarak da bu bölgeye nasıl gideceğinizi, nerede konaklayabileceğinizi ve kiminle yapabileceğinizi öğrenebileceksiniz.
Platforma yakın zamanda www.macerita.com ve telefon uygulamasından ulaşabileceksiniz. Uygulama çıkana kadar da gelişmeleri Instagram hesabımdan anlatmaya devam edeceğim.
Son olarak, dağcılık ve tırmanma isteğine sahip ama çeşitli sebeplerden bir türlü harekete geçememiş kişilere ne söylemek istersin?
Türkiye’de çoğu kişi doğa sporları serüvenine üniversitede kulüplerinde başlıyor, üniversitede iseniz ve bir doğa sporları kulübü varsa kaçırmayın derim. 🙂 Dışarıya açık eğitim ve faaliyetler düzenleyen kulüpler var, federasyon eğitimleri var, yine eğitim ve faaliyet hizmeti veren tur şirketleri var.
Çoğu popüler spora kıyasla başlamasının daha zor olduğu bir gerçek, ancak istediğinizde bir gruba dahil olup yeni kişilere çok açık bu kabilenin içerisine hoş geliyorsunuz.
İlginizi çekebilir: Tuna Patır’dan “Free Solo: Alex Honnold’un İlham Veren Tırmanış Belgeseli”
İlk yorumu siz yazın!