Pantomim Sanatı: Selen Lun ile Röportaj
Selen Lun… Ben onu ilk olarak pantomim sanatçısı haliyle tanıdım ama o çok yönlü, çok katmanlı biri… Sizin de tanımanızı istiyorum. Bu röportaj için hayli emek verdik, ikimiz de çok mutlu olduk; umarız siz de seversiniz sohbetimizi…
Merhaba, nasıl tanıtırsın bize kendini?
Dans etmeyi, doğada olmayı, macera yaşamayı seven, kendi halinde biri.
Pantomim okumaya nasıl karar verdin? Türkiye dışında Polonya’da da eğitim gördün sanırım, o nasıl gelişti?
Aslında 2008’den beri tiyatrolarda, ses, ışık, asistanlık gibi alanlarda çalıştım. Bir yandan da hayalimde konservatuvar eğitimi vardı ama hukuk fakültesini bırakıp hayalimle faal olarak uğraşmaya başladıktan sonra yaşım konservatuvar için biraz geçkince olmuştu. Yine de birkaç okulun sınavını denedim, almadılar tabii. Sadece yaşla alakalı da değildi aslında, hukuk bölümünü bırakıp tiyatroya başlamak benim için biraz yeniden doğmak gibiydi ve çok çekingen, hatta fazlasıyla yabandım.
Pantomim eğitiminden haberim vardı ama tam olarak nedir, ne gerektirir bilemiyordum ve çekiniyordum. 2012’de tiyatroya biraz küsünce dans etmeye başladım; iyi ki de başlamışım; böylece bedenime ve zihnime güvenmeyi öğrendim. Bu sayede de pantomim eğitimi alabileceğimi ve pantomimi gerçekten yapabileceğimi düşünüp okula başvurdum. Fakat o sene bir sevdiğimi sınavlardan birkaç hafta önce kaybedince zor bir süreç yaşarken sınava girip alınmamış oldum. Sonraki sene de denedim ve bu sefer alındım; gerçekleşen rüyalarımdan biri oldu İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Pantomim Bölümü’ne alınmam.
Polonya olayı da şöyle; bölümdeki birinci senemde Polonya’da her sene Uluslararası Mim Sanatı Festivali’nin düzenlendiğini öğrendim; o sene gidemedim ama kafaya koydum ve seneye gideyim diye bir aylık kiramı ve okulun harcını buna ayırdım. 2. senemde, o sene sınıfta kalmayı göze alarak festivale, Varşova’ya gittim. Festival gerçekten benim için tamamıyla bir eğitim programıydı; sabahları oraya gelen uluslararası sanatçıların 3-4 saatlik atölyelerine girip akşamları oyun izliyorduk. Bir de “Modern Pantomim Gecesi” kısmında festivali düzenleyen Bartlomiej Ostapczuk’un yönettiği ve okulunun öğrencilerinin oynadığı Pytanie (Soru) adlı oyunda onlarla çalışma ve oynama fırsatım oldu ki bu da büyük bir şanstı. Böylece orada kaldığım dönem aldığım en kıymetli, en unutulmaz eğitimlerden birine dönüştü.
Seni Fongogo ve Uluslararası Hindistan Mim Festivali aracılığıyla duydum ilk. Anlatır mısın bilmeyenler için bu tatlı süreci?
Sanırım ‘story of a lifetime’ dediklerinden bir olay bu benim için. Baştan anlatayım tane tane… Yılbaşından önce bir mail geldi; Niranjan Goswami tarafından Mart sonunda Hindistan’da düzenlenecek Uluslararası Hindistan Mim Festivali’ne çağırılıyorum; birkaç farklı şehirde konaklama ve oynama imkanı sunuluyor fakat gidiş- dönüş masrafları bana ait. Durumumdan dolayı mümkün değil biletleri almam ya da vizeyi karşılamam ama inanılmaz sevindiren bir davet. Daveti okuduktan 1 hafta sonra artık kesin gidemeyeceğime karar veriyorum ama içime sinmiyor, sindiremiyorum, 3 arkadaşıma soruyorum; Eylem, Ayşe ve Çağla; böyle bir durum var; bir fonlama kampanyası açsam mı diyorum, aç tabii ki, biz destekleriz diyorlar. Sonrasında beklemediğim ölçüde yoğun bir ilgi ve destek ve tahmin edemeyeceğim kadar kısa bir sürede hedefe ulaşmam ile festivale gidiyorum.
Bu konuda en az benim kadar çalışan Emel Sarlı, Merve Demirler, Hilal Polat var; ben sana cep harçlığı da koyarım diyen Nuran Teyzem var, Instagram’dan tanımadan takip ettiği halde destek yollayanlar var… Sonra özellikle Elit İşcan, Yekta Kopan, Akasya Asıltürkmen, Tülin Özen ve bana en büyük şoku ve sevinci yaşatanlardan Serra Yılmaz gibi değerli sanatçıların da %100 desteği var. Bu desteklerle, omzumda bir sürü dost elle aslanlar gibi gidip ülkemi temsil edip dönüyorum. Tüm süreç inanılmaz güzel; hani korkutucu güzellikte çünkü bir falso, bir terslik yok, gerçekten saf sevgi ve destek var.
Festivalle ilgili duygu yoğunluğunu biliyorum. Bize orada yaptıklarını anlatabilir misin?
İnanılmaz bir süreç. Gittiğimin ertesi günü Delhi’de oynayıp ertesi gün Kalküta’ya, Mim Enstitüsü’nün ve EZCC sahnesinin olduğu festivale geçiyorum; ikinci gün de orada sabah öğrencilerle atölye yapıp akşam oynuyorum. Ertesi gün yine kendimin ve öğrencilerin yoğun isteği üzerine ikinci atölyeyi yapıp bir sonraki gün seminer veriyorum çünkü festival süreci; sabah sanatçıların atölyelerine, öğleden sonra seminere ve akşam oyunlara göre düzenlenmiş. Enstitüde sürekli kalıp eğitim alan, Hindistan ve civarından farklı bölgelerden gelen öğrenciler var ve bir de Japonya, Meksika, Almanya’dan gelen sanatçılar var. Tabii ki inanılmaz besleyici bir süreç. Festival bittikten sonra herkes ayrılma hüznü yaşıyor, hatta son gün sahnede pasta kesip pasta savaşı yapıyoruz, oradan da enstitüye geçip gece boyu dans ediyoruz…
Ordan sonra Delhi’de 2 günüm daha kalıyor; Old Delhi’deki bazı okullara gideceğiz. IIrshad ile beraber kuralsız Delhi trafiğinden geçip dapdaracık sokaklardaki okullara gidiyoruz. Toplamda 6 okulda pantomim atölyesi yapıyorum; çalıştığım çocuklar ailelerinin kısıtlı imkanlarına rağmen okutulan çocuklar, hatta okullardan biri, yanlış hatırlamıyorsam New Kucha Cheelan, sadece sokakta yaşayan ailelerin çocuklarını 3 aylık dönemlerde eğiten bir okul; tüm öğretmenler, öğrenciler inanılmaz açık ve istekliler, dolayısıyla zevkle çalışıyorum.
Pantomim, fiziksel tiyatro, modern dans, performans sanatı… Hem çok kolay, hem çok sıkıcı, hem de çok zor bir soru sorayım. Nedir bunlar yahu; yani senin için nasıl aynı bedende erirler?
Hmmm… Aslında benim için hiçbiri birbirinden ayrı değil; ben de isimlendirmektense kendime yeni yollar bulup geliştirmeye, tanımaya çalışıyorum. Dans etmeyen bir tiyatro oyuncusu düşünemiyorum ya da en azından bir spor dalıyla uğraşmayan bir pantomimci nasıl olur bilemiyorum…
Yeni bir eser yazma sürecin nasıl gelişiyor? Bir anda bir karakter ya da bir an mı geliyor aklına mesela? Yazdıklarında gördüğün ortak noktalar neler ya da birbirlerinden gerçekten çok mu farklılar?
Aslında sanırım bu ne kadar açık olup anı ne kadar derin yaşayabildiğinle alakalı; öyle şeyler oluyor ki anlatmak, dönüştürmek zorundasın yoksa seni rahat bırakmıyor.
Growing Pains of An Old Athlete‘i kolumu kırıp ameliyat olduktan sonra yatarken ve fizik tedavi sürecimde yazdım mesela; sadece bedenen değil zihnen de çok zorlayıcı bir süreçti.
Olaylar, karakterler, hep iç içe aslında; biraz üslup farkları var tabii; bir modern pantomim oyunu nerede İngilizce stand-up’taki karakterin anlatımı nerede… Çok alakasız gibi ama benim için değil tabii ki, hepsi sürekli genişleyen koca bir labirentin parçası. Katia Makatow da Suat Göknar’dan çok farklı değil yani bir yerde…
Bağımsız bir sanatçı sayabiliriz di mi seni, Lun Family Company’ye de dayanarak? Zorluklarını, güzelliklerini anlat desem….
Sayabiliriz, aynen. Ha bu ne demek ama… Gösterilerini kendin ayarlarsın, izleyicini kendin bulursun; yapımcın, yönetmenin, mentor’un, yazarın, oynayanın hepsi sensin demek… Bu da aslında yine küçüklükten beri kendime biçtiğim bir yol ama kolay mı, hayır ama başka bir yol mümkün mü benim için derseniz, ona da hayır… Güzelliği de yeni bir şeyler yaratma özgürlüğü ve kimseye beğendirme kaygım olmaması… Yani şöyle; vay işte, yapımcım şöyle istiyor, böyle yapmalıyım gibi bir derdim yok.
Lun Family Company neler yapar, bir de geçici ev olarak nereleri beller? Mekan Space Çatı, BKM, Sabancı Müzesi gibi…
Şöyle diyelim; istediğim şey Lun Family Dance Company, Lun Family Mime Company ve Lun Family Film Company bünyelerinde sanatçılarla ortak üretim platformları yaratmak ve bir yandan eğitimlere devam etmek.
Mekan olarak ÇATI benim yuvalarımdan biri, [alt] ofis bir diğer yuvam, bir de Kendisi Bir Mekan var. Buralar derslerle, provalarla, üretimle, güzel insanlarla beraber beslenebildiğim yerler. aynı şekilde Akbank Sanat benim için çok önemli, BKM Mutfak Çarşı‘da Stand Up Turkey grubuyla çalışabiliyor olmak da aşırı sevindiğim ve sevdiğim bir durum.
Sakıp Sabancı Müzesi, geçtiğimiz sömestr döneminde tanıştığım 2 hafta boyunca modern pantomim atölyelerimi 7-11 yaş grubuyla yapma şansı yakaladığım bir cennet benim için; Hakan Musluoğlu ile Ritim Pantomim atölyesini de gerçekleştirdik orada.
Bu saydıklarımın hepsi çok önemli benim için. Çünkü şehir içinde var olduğum ve var edebildiğimi hissettiğim yerler; yaratıcı, açık, meraklı ve ateşi paylaşıp harlayabildiğimiz insanlarla kavuşup beraber üretebildiğimiz yerler. Mekan Space de çok önemli bir oluşum, onlarla belirli bir üssümüz yok ama BAÜ VRFirst‘ü de bir yuva sayabiliriz, onlarla en çok orada çalışıyoruz çünkü.
Katia Makatow Presents NOTHINGNESS II, Toy Toy, Bruce Willis For a Day, Growing Pains of An Old Athlete… Hangileri devam edecek, yakında seni izlemek istesek?
Hepsi devam edecek ve en az 2 adet yeni iş geliyor. Sanırım en yakın tarihte StandUp Turkey var, 26 Mayıs‘ta BKM Mutfak Çarşı’da ama henüz tam belli değil. Bir de şu an yapmaktan aşırı mutlu olduğum BODY AND SPACE atölye serim devam ediyor. Dersler her haftasonu Cumartesi günleri 19:00’de, ÇATI‘da devam
ediyor. Ayrıca 30 Mayıs‘ta A Corner In The World‘un 29’59” seçkisinde, SALT Galata‘da Growing Pains of An Old Athlete‘in 15 dakikalık bir ‘selection cut’ edisyonunu oynayacağım. 31 Mayıs‘ta ise Meshelley Variety Show‘da sahne alıp birbirinden yetenekli ve enteresan sanatçılarla eğlenceli bir varyete gecesi yaşayacağız. Bir de çok yakında, bu aylardır beni en çok heyecanlandıranlardan, Katia Makatow Presents NOTHINGNESS II ‘ belgeselimiz ALT Platform üzerinden internette yayınlanacak. Yayınlanmadan önce özel bir ön gösterim yapacağız, bunu da yine Instagram’dan duyuracağım.
Çocuklarla çalışmak hakkında başka neler söylemek istersin?
Evet, benim için fazlasıyla önemli. Çocuklarla çalışmak, kendim hakkında yaptığım en önemli keşiflerden biri. Barış Manço izleyerek büyümüş bir çocuk olarak, çocuklarla kurulan iletişim beni hep ilgilendiriyordu fakat, sanırım yine pantomimle uğraşmaya başlayana kadar çok da cesaret edemiyordum.
Çocuklar çok cesurlar, filtresizler ve doğuştan sanatçılar… Her birinden çok şey öğreniyorum. Ben çocukken çok da çocuk olduğumun farkında değildim, çocukluğun avantajlarını pek
kullanamadım, onlar kullanabilsinler, buna destek olabileyim istiyorum.
Sahne, dersler ve fazlası arasında sadece kendi çalışmalarına ait nasıl bir programın var?
Oldukça zorlayıcı diyebilirim. Günlük ritüellerim var; her gün neyi, ne amaca yönelik pratik ediyor olduğum çok önemli.
Bence pantomim olsun, dans, tiyatro olsun, bu işlerle uğraşan bir oyuncunun çok dikkat etmen gereken bir uyku, yemek, hareket düzeni olmalı. Sabah kahvaltıyı bir muzla geçiştirebilirim ama herhangi bir prova ya da gösterimin olmadığı bir günde bile o min. 20 dakikalık ısınmamı, esnememi geçiştiremem.
Nasıl hayaller var kafanda?
Ah, bir ömre sığar mı bilmiyorum! Yine de daha yakın vadeli hayallerden bahsedecek olursam; stüdyo açma isteği tatlı tatlı kaşındırıyor. En büyük hayalim herkese ulaşabilmek sanırım; uğraştığı alanlarda maharetli bir insan olabilmek istiyorum. Film olsun, sahne sanatları olsun; beraber çalıştığım arkadaşlarımla güzel işler yapmaya devam edelim istiyorum. Aile benim için çok önemli; bu yüzden Lun Family Company büyüsün, gelişsin, çiçeklensin ve varlığını her halükarda sürdürerek ilham versin istiyorum.
Türkiye’de eğitim sistemine biraz katkım olsun; çocuklar benim yaşadığım zorlukları yaşamasınlar istiyorum. Doğanın öneminin fark edilmesini sağlayacak işler yapmak istiyorum. Uluslararası bir sanatçı olarak dünyayı gezmek istiyorum. Genel hatlarıyla böyle hayallerim var…
Sohbet için çok teşekkür ederim.
Selen Lun | Instagram
İlk yorumu siz yazın!