Kitap Günlüğüm: Bu Sefer "Her Şeyden Birazcık"
theMagger’da başladığım ilk serimin ikinci yazısına hoş geldiniz. Daha önce birinci sınıf bir kontrol manyağı olduğum için yıl boyunca her ay okuduğum kitaplar, izlediğim filmler ve oyunların bir listesini tuttuğumu anlatmıştım. Şimdi de buna minik bir ekleme yapıyorum. Hem kendimi eğlendirmek hem de okuyanlara değişiklik sağlamak adına her ay okuma listemelerime bir tema belirlemeye karar verdim. Umarım sürdürülebilir olur diyor ve Kasım ayı listemi paylaşmaya başlıyorum.
Kasım ayı için her şeyden birazcık temasını seçtim çünkü bu ay canım bambaşka konularda ve bambaşka yazın türlerinde kitaplar okumak istedi.
Serinin ilk yazısı: Gizem Kalaç’tan Kısa ve Çarpıcı Kitaplar
Uygarlığın Ayak İzleri – Celil Sandık
“Günümüzde sanat tarihi ile ilgilenenlerin meraklı insanlar olduğunu düşünüyorum. Hayatın özüne varmak; geçmiş ve geleceği bir araya getirip ikisini birden okumak ve çağımızın olanca hızına rağmen yavaşlayıp küçük bir nefes almak isteyen insanlar…“
Sanat tarihine ilgili biri olarak kitaba bayılmanın yanı sıra, sanat tarihi ile ilgilenmeyen ancak zorlamamla kitabı okuttuğum arkadaşlarımın da bayıldığı bu kitap Kasım ayı favorim oldu. İlk olarak okuması hem çok keyifli hem de çok kolay. Son derece anlaşılır ve açık bir dille yazılmış ve sanatçıları bölümlere ayırılarak kronolojisinden, eserlerinin okunmasına ve hatta özel yaşamları ile ilgili hafif magazinsel ama sanatçıların eserlerini anlamamız için aslında son derece önemli bilgilere kadar her şey dahil edilmiş. Rönesans ve Barok dönemin dehalarını içeren bu kitabın bir seri haline gelmesini ve diğer dönemleri de okumayı hevesle bekliyorum.
Mavi Çocuk – Henry Bauchau
“Sevgili Öğretmenim,
Tekrar denize gidildi. Yüzmek zorunda kalındı. Sağ ayakla kuzen Hugo’nun yanına gidilmek isteniyordu ama sol ayak dipten ayrılmak istemiyordu. Su yutuldu ama çok değil ve kuzeni izlemek için sol ayak da yüzmek zorunda kaldı. Sonra o dedi ki: Sen yüzmeyi biliyorsun. Hayır bilmiyorsun diyen ışınlar var. Bilinmiyor. “
Mavi çocuk neden bilmem ama kalbime çok yakın bir kitap. Belki “fighting my demons” (“şeytanlarınızla savaşmak”) konsepti bana kendi ruhsal dünyamda çok şey ifade ettiği içindir. Ergenlik çağında bir çocuk ile tedavisini üstlenen bir psikeanalistin 10 yıldan uzun sürede birlikte yaşadıkları tüm süreci bütün iniş ve çıkışlarıyla anlatıyor. Yakın bulduğum noktalardan biri de bu belki de. Çünkü mental sorunlarla uğraşmış herkes sürecin doğrusal gitmediğini bilir. Bazen yavaşlar, bazen hızlanır ve bazen düğüm olursunuz. İşte kitapta da tüm bu süreçler açık yüreklikle anlatılmış ve psikeanalistin önerisi ile düğümler sanat yoluyla çözümlenmeye çalışılıyor. Deli ve dahi arasındaki ince çizgide yürümenin nasıl bir his olduğunu hissetmek isteyenlere…
Persepolis – Merjane Satrapi
“Beş gün rüzgar gibi geçmiş ve sigaralar beni alt edememişti. Çantamı topladım. Tekrar başımı başladım. Kişisel ve sosyal özgürlüklerimin çoğunu yitirecek olsam da… Eve gitmeye çok ihtiyacım vardı…”
Bu ayı farklı türde kitapların ayı ilan ettiğimi söylemiştim. İşte film afişini hatırlayacağınız belki de izlemiş olduğunu Persepolis’i de son derece öğretici ama keyifli bir çizgi roman biçiminde okudum. İran’daki devrimin ülkeye ve insanlarına yaşattıklarını küçük bir kızın yetişkinliğe giden yoldaki deneyimleri ile birleştirerek anlatan kitap benim için son derece öğretici ve bilinçlendirici oldu. Zira İran devrimine ilişkin bilgim sınırlı olduğu gibi anksiyete mi yoksa korku mu desem bilemediğim bir sebepten orada doğan ve büyüyen bir kadınların yaşadıklarını incelemekten kaçınıyordum. Persepolis ise bütün bu süreci hem siyasi hem sosyal yönleri ile bir kadının yaşam hikayesi yönünden anlatıyor. Böylece hem süreci anlamanızı, hem empati kurmanızı hem de bilinçlenmenizi sağlıyor.
Toplu Oyunlar 1 – Yunus Emre Gümüş
“Ee hayatım mutfakta mısın? Tabi ki de değilsin. (Yerde kullanılmış prezervatif bulur, iki parmağı ile tutup havaya kaldırır. Ne bekliyordun ya aptal kül kedisi. Modern çağın masalları böyle işte. Şimdi bununla şehirdeki tüm erkekleri dolaşıp tek tek deneyerek beyaz atlı prensini bulabilirsin. “
Gelelim her şeyden birazcık ayının oyun metni kitabına. Tiyatro ile ilgilendiğim son iki yılda elimden geldiğinde çok sayıda metin okumaya çalışıyorum. Üstelik hem keyifli hem de okuması oldukça kısa sürüyor. Bununla birlikte üzülerek söylüyorum ki Yunan tragedyaları ve Shakespeare metinlerini çözümlemekte hala sıkıntı çektiğim için zannediyorum ki modern metinler okumaya bayılıyorum. Bu noktada Yunus Emre Gümüş’ün traji-komik diyebileceğimiz üç oyununun yer aldığı bu kitaptan çok keyif aldım. İlk oyunu (Kadınlar, Filler Vesaireler) BKM sahnesinde izlemiş Vahide Gördüm’ün canlandırdığı üçüncü kadın karakterine bayılmıştım. Her üç metinde temelde kadın- erkek ilişkileri ve modern zaman insanının buhranlarını anlatıyor diyebiliriz. Bunu son derece eğlenceli bir biçimde yapması ve güldürmesi ise bonus.
Archimboldo – Yapı Kredi Yayınları
“Dört Mevsim ve Dört Unsur serilerini dışarıdan anlaması zor şakalar, muzip tuhaflıklar ya da Hadsburg İmparatorluk Sarayı’nı alay alan eleştiriler olarak değerlendiren sanat tarihçileri mevcut.”
Annem resimle ilgilendiği için küçüklüğümden beri evimizde bir sürü resim kitabı vardı. Önceleri yalnızca resimlere bakmayı, büyüdükçe ise ressamların yaşam öykülerini ve resimlerinin analizlerini okumayı çok sevdim. Geçen ay gittiğim Meşher’deki Avrupa’dan Çağdaş Seramik sergisinde Bertozzi&Cassoni’nin işlerini gördüğümde ben bunu bir yerden hatırlıyorum hissi oluşmuştu. Sonrasında ise kitapçı gezerken bir anda Yapı Kredi Yayınlarnın bu kitabına denk gelince taşlar yerine oturdu. Yaşam öyküsü için çok ilgi çekici diyemeyeceğim Archimboldo’nun sanatçı kimliği ise bunun tam zıttı biçimde bir kez gördüğünüzde bir daha unutmayacağınız kadar ilgi çekici. Genellikle bitki, meyve ya da hayvan figürlerini kullanarak yapmış olduğu portrelere her baktığınızda bambaşka bir detay farkediyorsunuz.
Tüysüz – Woody Allen
“Ne olurdu Tanrı bana varlığına dair bariz bir işaret gönderseydi… Örneğin, bir İsveç bankasına benim için yüklüce bir para yatırmak gibi.”
Kendisinden hiç hazzetmemekle birlikte filmlerine bayıldığım Woody Allen’ın o garip ve yaratıcı beyninin içini bize açtığı bir kitapla karşı karşıyayız. Kitabın her bir bölümü bambaşka bir hikaye anlatıyor. Öyle ki tiyatro metni biçiminde yazdığı bölümler de var, Van Gogh’un Teo’ya yazdığı mektupları Van Gogh’un ressam yerine dişçi olduğu (!?) bir realitede yeniden yazdığı bir bölüm de var. Saykodelik düşünme şekli itibariyle bana Kalt’ın podcastlerini anlatan kitabın elinizin altında eriyip gideceğinden eminim. Özetle, çok güzel yazmış Allah’ın delisi!
İnsana Hiç Rahat Yok Kendinden – Grace Paley
“Yılbaşını atlatır atlatmaz sosyal hizmetleri aradım. Bu insanların yalnızca yalancılara baş etmeye şartlanmış olduklarını ve dürüstlüğün onları hayal kırıklığına uğrattığını anlamam beş dakika sürmedi. Hatta fazla doğrucuysanız dosyanıza bakmayı bile reddedebilirlerdi.”
Her şeyden birazcık ayının yedinci kitabı ise birçok kısa öykünün birleşmesinden oluşuyor. Trajik ile komik arasında gidip gelen öykülerde bir askere aşık bir ergen, çiçekleriyle arabasında yaşayan bir iş bulma danışmanı gibi türlü türlü ilginç karakter konu edilmiş. Yalnızlık, şehvet, tükenmişlik birçok farklı duygu üzerinden ilerleyen 12 hikayenin en az 10 tanesi sizi rahatsız edecek ama güldürecek ve sonuç olarak umduğunuz şekilde bitmeyecek.
Aralık sonunda görüşmek üzere…
İlginizi çekebilir: Artsy Magger’dan Kitap Önerileri
İlk yorumu siz yazın!