Meteora: Yunanistan'da Mistik Bir Yolculuk
Seyahat etmek çok güzel, ama yol almak da aşırı keyifli değil mi? Yaşama dair pek çok motivasyonu yollarda bulduğuma inanıyorum ben ve bu durum, gidilen yere varma hevesim dışında bizzat yolculuğun kendisinden aldığım lezzeti de arttırıyor. Hele ki o varılacak yer uzun yıllardır sıra bekleyen bir duraksa, bu lezzeti çok daha derinden hissettiğimi söyleyebilirim. Buna ek olarak; bazı seyahat noktalarının hakikaten “doğru” zamanı olduğuna, ruh hazır olmadan fiziksel olarak harekete geçilmemesi gerektiğine de inanıyorum. Meteora, bana bu duyguyu hissettiren ilk adreslerden biri ve bu serüvene ruhen hazır olduğumu bilerek yolda olmak doyumsuz…
Meteora, Yunanistan Konum
Meteora, Orta Yunanistan’da Athos Dağı eteklerindeki Thessaly vadisine yayılmış Kalambaka şehrine bağlı olan Kastraki köyünün hemen ardında yükselen kayalık bölgeye verilen isim. Harita üzerinde İstanbul’dan sola doğru hafif eğik bir çizgi çizerseniz neredeyse şehrimize paralel bir konumu olduğunu görebilirsiniz. Meteora, vadiye yayılmış dev kayalıklar sayesinde farklı ve büyüleyici bir coğrafya olarak kabul ediliyor. Kayaların üzerine yüzyıllar evvel inşa edilmeye başlanan Bizans Ortodoks manastırları ise bu büyüleyici coğrafyanın güzelliğini daha da taçlandırmış durumda.
Meteora’da 20.000 yılın öncesine dayanan bir yaşamın varlığını sürdürdüğü tahmin ediliyor. Keşişlerin Meteora’ya ilk yerleşim zamanı 11. yüzyıl olarak belirlenmiş olsa da asıl yerleşimin 14. yüzyılda başladığı ve bu yüzyılda manastır inşaatlarına da ilk adımların atıldığı doğrulanıyor. Bu noktada, keşişlerin böyle akıl almaz derecede zorlu bir alana manastırlar inşa etmelerinin ana nedenlerinin; inzivaya çekilme, ulaşılamama ve korunma isteği, Türk korsanlarının ve Ortodoks mezhebine karşı olanların acımasız saldırıları, yanında insana huzur veren doğa manzaraları olduğuna da insanın aklı kolayca yatıyor.
Devasa boyutta olan ve aslında birer kum taşı tepesi olduklarını öğrendiğimiz kayaların üzerinde bulunan ve yer çekimine adeta meydan okurcasına gökyüzüne yükselen manastırların insan eliyle yapılmış olduklarına inanmak neredeyse imkansız diyebilirim. Gökyüzünden kayaların üzerine sakince bırakılmış gibiler ki zaten Metora’nın “havada yüzen ya da havada asılı duran” gibi bir kelime anlamı da var. Kayaların jeolojik oluşumları ise yirmi beş milyon yıl evvel yaşanan ve denize ulaşmak isteyen bir nehrin taşması sonrası birikmiş kum, kaya ve tortuların deltada yaşanan depremler, ki bu depremlerde dağlar da birbirinden ayrılmış, sert esen rüzgarlar ve şiddetli yağışlara bağlı olarak aşınmalarına bağlanıyor. Bu doğa olayları sonrasında, bugün gördüğümüz şekilli kaya tepelerinin ve mağaraların oluşmuş olduğu söyleniyor ve bu nedenle de “dünya dışı bir kaya kenti” söylemi Meteora’ya çok yakışıyor.
Meteora’daki en önemli manastır, 1382 yılında münzevi hayatı yaşamak için bölgeye gelen Athanasios tarafından yapımına başlanan Great Meteoron olarak kabul ediliyor. Athanasios sonrası bölgeye daha çok keşiş ve rahip akın etmeye başlıyor ve bu durum diğer insan eli mucizesi manastırların yapımını hızlandırıyor. Manastırlar ortaya çıktıkça, Meteora yalnızca bir dini inziva yeri değil; filozoflar, şairler ve ressamlar tarafından da ziyaret edilen önemli bir düşünce merkezine dönüşüyor. Bu arada 1920’li yıllara dek manastırlar arasında bulunan yollar ve manastırlara girişi kolaylaştıran köprüler mevcut değil. Manastırlarda yaşayanların hayatını neredeyse kökten bir çözümle kolaylaştıran ve bizim de günümüzde seyahatlerimizi gerçekleştirmemize olanak sağlayan yol ve köprü geçişlerinin yapımı 1920 sonrası gerçekleşmiş. Anlatılanlara göre, 24 adet manastır yapılmış bu bölgede ama günümüze ulaşan manastır sayısı yalnızca 6 ve bu kaybın ana nedeni de Meteora’nın II. Dünya Savaşı boyunca Almanlar tarafından bombalanmış olması..
Meteora’ya Ulaşım
Biz Meteora’yı uzun bir yol seyahatinin içine dahil ettiğimizden, İpsala’dan sonra Selanik şehrinde verdiğimiz konaklamalı mola sonrası, Selanik’ten Egnatia Odos A2/E90 otobanını kullanılarak 2 saat 45 dakika gibi bir sürede bölgeye ulaştık. Meteora’nın Selanik’e uzaklığı 225 km, ama otobanın birçok noktasında bulunan tüneller nedeniyle yollar hız yapmaya pek müsait sayılmaz. Yine de aşırı keyifli ve beklenmedik derecede yeşil bir otoban yolculuğu olduğunu söyleyebilirim. İhtiyaç gidermek için ödemeli geçiş noktalarının hemen sonrasında bulunan, otoban kenarındaki eski ve küçük tuvaletlerin tertemiz olduklarını da eklemek istiyorum, zira yolculuk sırasında bu detaylar çok önemli oluyor. Eğer gişe sonrası değil de yol boyunca kahve, yemek, tuvalet ya da benzin ihtiyacınız olursa, otobandan çıkış yapıp kasabalara giriş yapmanız şart. Selanik-Meteora arasındaki otobandan çıkıp vadinin içlerine doğru Kalambaka yönünde ilerlemeye başladığınızda ise yol daha da güzelleşiyor, doğaya yakınlaşıyor ve kayaların görüntüsü muazzam bir sevinçle gözlere değiyor.
Meteora’ya Alternatif Ulaşım
Meteora/Kalambaka‘ya, Atina (Larissa Railway Station) ya da Selanik’ten (Neos Sidirodromikos Stathmos Station) tren ile ulaşmak mümkün. Tren, Atina’dan 5 saat, Selanik’ten ise 2 saat 40 dakika sürüyor. Bazı trenler Paleofarsalos durağında değişim yapıp ciddi bir zaman kaybettirdiğinden bu noktaya bilet alırken dikkat etmek gerekiyor.
Otobüs zahmetli olsa da Meteora için bir başka ulaşım seçeneği; Selanik’te Macedonia Intercity Bus Station’dan, Atina’da ise Liosion Station’dan kalkan otobüsler. Bu otobüsler ilk olarak Meteora’ya yakın olan Trikala şehrine gidiyorlar. Trikala’ya vardığınızda da Kalampaka’ya giden yerel otobüslere geçiş yapmanız gerekiyor. Atina’dan Trikala 4,5 saat, Selanik’ten ise 2,5 saat. Trikala-Kalambaka arası 25-30 dakika kadar sürüyor.
Meteora’da Konaklama
“Meteora’da konaklamalı mıyız?” sorusuna “Kesinlikle evet!” olarak net bir yanıt verebilirim, zira gün doğumunda etraf hala bir miktar karanlıkken meditasyon ya da sabah sporu yapmak, serin havanın tende yarattığı ürpertiyi hissetmek ve kuşların senfonisine kulak vermek hakikaten deneyimlenmeli diye düşünüyorum.
Kalambaka, Meteora kayalarına gelmeden evvel ulaşılan ve vadiye genişçe yayılan bir yerleşim yeri. Genel olarak turistik olduğunu ve yeme-içme noktalarının burada yoğunlaştığını söylemek doğru olur. Otel seçenekleri de daha çok Kalambaka’da karşımıza çıkıyor zaten. Kastraki ise Kalambaka sonrası ulaşılan ve kayalıkların hemen önünde kalan bir dağ köyü olduğundan, Meteora manzaralı bir otel bulmak açısından daha doğru bir nokta diyebilirim. Butik oteller her iki yerleşim bölgesinde de mevcutlar, ama otel standartlarını gözünüzde çok büyütmemenizi öneririm, zira Yunanlı arkadaşlarımızın söylemiyle bu bölge biraz “gypsy sytle” kıvamında..
Biz seyahatimizin Meteora ayağında Meteora Hotel Kastraki‘de konakladık. Aslında alışkanlıklarımızın dışında kalan büyüklükte bir oteldi, ama manzarası, sessizliği ve odamızın konumu sayesinde çok sevdik kendisini diyebilirim. Yine de eğer müsait yer olsaydı tercihimiz kesinlikle Hotel Doupiani House olurdu.
Genel Notlar:
- Manastırların kapalı oldukları günler hafta içinde değişiklik gösterirken hafta sonları hepsi ziyarete açık durumdalar.
- Her manastırın girişinde küçük gişeler mevcut ve 2-3 euro arası değişen giriş ücretleri var.
- Genel olarak fotoğraf çekiminde bir sorun yaratmıyorlar ama kilise ve şapellerde fotoğraf çekmek kesinlikle yasak.
- Manastırların tamamında kıyafet konusunda dikkatli olmak gerekiyor. Bedeninizin üst kısmına ne giydiğinizi çok önemsemiyorlar aslında ama şort, kısa etek ve dar pantolon giyiyorsanız manastır girişlerinde bulunan bezleri belinize sarmanız rica ediliyor. Bu durum şort giyen erkekler için de geçerli. Bol pantolon giyenler sorunsuzca içeri alınıyor.
Meteora Gezilecek Yerler
Holy Monastery of Great Meteoron Konum
Great Meteoron, manastırların en büyüğü ve en yüksek kaya üzerine inşa edilmiş olanı. Manastırın girişinde, hemen solda, Athanasios’un manastır yapılmadan evvel yaşadığı mağara içi şapelini görebiliyorsunuz. 1382 yılında yapılmış ve yaklaşık 625 metre yüksekliğindeki manastıra bulunduğu kaya üzerine oyulmuş 300 basamaklı uzun ve dik bir merdivenle ulaşılıyor. Merdivenleri çıkarken fotoğraf mı çeksek yoksa gözlerimize bu anları mühürlesek mi bilemiyoruz, o derece muazzam bir manzara… Biletlerin alındığı ana giriş bölümüne geldiğimizde ise yapıldığı dönemin şartlarına uygun olarak tasarlanan asansörü fark ediyoruz hemen. Asansörden aşağıya doğru baktığımızda da devasa boyutlu kayanın içinde karınca kadar küçük hissediyoruz kendimizi. Sahi, bu adamlar, bu asansörle bu kadar yükseğe nasıl çıktılar ve dahası inşaat malzemelerini nasıl taşıdılar?
Manastırın avlularını, şarap mahzenini, tarihini takip edebildiğimiz etkileyici müzesini ve Bizans’tan kalmış muazzam fresk örnekleriyle kaplı kilisesini ilgiyle geziyor ve kilise girişinde mum yakıp, dilek dileme şansı da buluyoruz ailece. Great Meteoron’dayken en çok; avlusundan Varlaam‘a bakmayı, bir dua etme alanında insanların küçük kağıtlara dileklerini yazıp kayalara iliştirmelerini ve bir keşişle ziyaretçilerden birinin sohbetine şahit olmayı çok seviyoruz…
Yaz aylarında 09:00-15:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Salı günleri kapalı. Kış aylarında ise; 09:00-14:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Salı, çarşamba ve perşembe günleri kapalı.
Holy Monastery of Varlaam Konum
Great Meteoron’un avlusundayken bize sunduğu manzarasını çok sevdiğimiz ve Varlaam adında bir münzevi tarafından 16. yüzyılda inşa edilmiş olan manastır, sonradan eklenen köprü sayesinde bizi Meteoron kadar yormuyor ve içine adım atar atmaz burnuma gelen “kokulu silgi” esintileriyle beni çocukluğuma götürüyor. Koku hafızası ne enteresan ve kişiye özel diye düşünüyorum avlusunda ve minik şapelinde dolanırken.
Varlaam, Meteoron sonrası yapılan ikinci büyük manastır. Yapımı için 22 yıl boyunca zirveye inşaat malzemelerinin taşındığından ve tüm azizlere adanmış bir manastır olduğundan bahsediyorlar. 195 basamak sonrasında ulaşılan geniş ve insanı fazlasıyla ferah hissettiren bir avlusu var. Tarihi açıdan ziyaretçilerini farklı bir yolculuğa çıkartan ve manastırın yapım aşamalarını da gözler önüne seren müzesi ve Bizanslı dini simgebilimci Frangos Katelanos tarafından yapılmış freskler bizi çok etkiliyor bu manastırda. Müzesinde de Kanuni Sultan Süleyman‘ın Varlaam’a gönderdiği 1534 yılında yazılmış bir mektup görüyoruz. Hem bu mektup hem de iç güzelliği sayesinde bu manastırı bir başka seviyoruz…
Yaz aylarında 09:00-16:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Cuma günleri kapalı. Kış aylarında ise; 09:00-15:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Perşembe ve cuma günleri kapalı.
St. Stephen’s (Agios Stefanos) Monastery Konum
İçine ayak basar basmaz rahibelere ait olduğunu anlayabildiğimiz, çiçeklerle kaplı, tertemiz ve girişi diğer iki manastıra göre fazlaca kolay olan bir manastır burası. Hatta merdivensiz ulaşımı olan tek manastır olarak da not edebilirsiniz kendisini. Diğerlerinden farklı olarak, avlusundan vadinin dev kayaları görmüyor ve bu açıdan pek de etkileyici bir manzara sunduğu söylenemez, ancak vadiden bakıldığında görünebilen bir manastır olması nedeniyle sunduğu manzara kesinlikle nefes kesici.
Agios Stefanos, Bizans imparatoru Andronicus Paleologos‘un yapımını finanse ettiği ve yapıldığı yıldan beri hac yeri olarak kabul gören bir manastır. Manastır içindeki kilisesi, mucizevi ve iyileştirici bir gücü olduğuna inanılan Aziz Charalambos‘un kafatasına sahip. Manastır II.Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından bombalandığından ve ayrıca Yunan iç savaşı sırasında da ciddi bir şekilde tahrip edildiğinden kilisenin freskleri savaş sonrası yenilenmiş. Bu nedenle de fresklerinin diğer manastırların freskleri kadar ilgi çekici olduğunu söyleyemem. Bu arada manastırdan çıkmadan evvel uğrayabileceğiniz, rahibelerin satış yaptıkları bir mağaza bulunuyor. Geçmişte el yapımı ürünler satıldığı söylense de şu an birçok ürünün el yapımı değil, ticari amaçla satıldığını söyleyebilirim.
Manastırdan çıktıktan hemen sonra “The Observation Deck“ olarak adlandırılan geniş kayalık bir alana gözümüze çarpıyor. Kalabalık aslında, ama kalabalığın otobüslere doğru hareket ettiklerini görünce seviniyor ve hızlıca o yöne doğru yürümeye başlıyoruz. Rüzgar, havanın da etkisiyle keskinleşmiş durumda ve bu enfes noktada kimselerin olmayışını bir avantaj kabul ederek meditasyon molası vermek istiyorum ben. Rüzgarın yüzüme ve göğsüme vuruşunu hissederek yapıyorum meditasyonumu, muazzam bir iç huzur eşliğinde ve gözlerimi açtığımda gördüğüm manzaraya bir kez daha inanamayarak… Bu noktayı gün batımını izlemek için de notlarınıza ekleyebilirsiniz. Ayrıca ismi Psaropetra olarak geçen kayalık alan da not edebileceğiniz bir diğer gün batımı adresi.
Yaz aylarında 09:00-13:20 ve 15:30-17:30 saatleri arasında, kış aylarında ise; 09:00-13:00 ve 15:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir ve yalnızca pazartesi günleri ziyarete kapalı.
Monastery of The Holy Trinity Konum
Agia Triada ya da diğer adıyla Holy Trinity manastırına girmek için hem patika bir yol geçmek hem de üzerine merdiven çıkmak gerekiyor. Yani ulaşılması en zor manastır diyebiliriz kendisine, ancak manastırın terasından sunduğu Kalambaka, Varlaam ve bir miktar da Meteoron manzarası hakikaten muazzam. Manastırın freskleri tamamen yenilendiğinden çok etkileyici oldukları söylenemez, o nedenle Holy Trinity için sunduğu manzaranın doyumsuzluğundan bahsetmek daha doğru olur gibi geliyor bana. Bu arada manastırlar içindeki en ünlü manastır olduğu da söyleniyor, zira James Bond’un 1981 yılında çekilen ve Bond karakterini Roger Moore’un oynadığı “For Your Eyes Only” filminde kullanılmış bir manastır kendisi..
Yaz aylarında 09:00-17:00, kış aylarında ise 10:00-16:00 saatleri arasında ziyaret edilebilir ve perşembe günleri kapalı.
Monastery of Roussanou Konum
Roussanou, yönetim olarak rahibelere bağlı bir manastır. Daha alçakta kaldığından ulaşımı daha kolay olsa da inşa edildiği kaya parçası oldukça çarpıcı diyebilirim. İsminin nereden geldiğine dair net bir bilgi yok, ama büyük bir ihtimalle kilisenin ilk sakini ile bir bağlantısı vardır diye düşünüyorlar. Manastırın şapeli de freskleri de zaman ayrılası güzellikte ve Meteora Vadi’sinin manzarasını tüm ihtişamıyla sunuyor ziyaretçilerine. Bir de küçük bir önerim var; Roussanou’nun hemen karşısındaki alandan St. Nicholas Manastırı son derece güzel fotoğraflanıyor. Bu detayı da kaçırmamanızı öneririm.
Yaz aylarında 09:00-17:00, kış aylarında ise 09:00-14:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Çarşamba günleri kapalı.
Holy Monastery of St. Nicholas Anapafsas Konum
Ağaçlık patika yoluna bayıldığımız ST. Nicholas, diğer adıyla Agios Nikolaos Anapafsas manastırı, vadiye giriş yapıldığında göze değen ilk manastır olsa da tura genel olarak Great Meteoron’dan başlandığından en son ziyaret edilen adres oluyor. Aslında bu bir bakıma doğru da bir karar, zira son manastırın en kolay ulaşılan olması yorgun günün sonunda insana pek iyi geliyor. Manastırın bulunduğu kaya oldukça küçük ve dar. Bu durum manastırın daha fazla genişleyememesinin nedeni olduğundan, yukarı doğru katmanlı olarak inşa edilmiş bir manastır kendisi.
Manastırın, Ortadoks manastırlarında katholikon olarak adlandırılan ana kilisesi ve küçük şapeli çok önemseniyor, zira duvarlarında bulunan 14. yüzyıldan kalan freskler oldukça iyi korunmuş durumda. Manastırın ismi ile ilgili de Roussanou gibi bir bilinmezlik söz konusu ve yine aynı şekilde ilk sakinlerden birinin adının verildiğine inanılıyor. Anapafsas ise; Yunanca “dinlenmek” fiilinden yola çıkılarak dinlenilen ve ferahlık veren yer olarak yorumlanmış tarihçiler tarafından.
Yaz ve Kış aylarında 09:00-16:00 saatleri arasında ziyaret ediliyor. Cuma günleri ziyarete kapalı.
Meteora Yeme-İçme
Meteora, Yunanistan’ın kıyı şeridi ve adalarında alışkın olduğumuz deniz ürünleri mutfağının aksine, ülkenin geleneksel ev yemeklerini deneyimleme noktası olarak kabul edilebilir. Bölge mutfağı, yavaş ve uzun sürede pişen et yemekleri üzerinde yoğunlaşmış ve mevsimlik sebzeler de bu yemeklerin içine daima dahil edilmiş. Mutfaklarda öne çıkan lezzetlerin; güveçler, musakkalar ve taze açılan ev makarnaları olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca bu yemeklerin hepsi de yerel aşçıların ellerinden çıkıyor. Yemekler yerel, şaraplar yerel, fiyatlar son derece makul seviyelerde ve porsiyonlar alıştığımız Yunanistan porsiyonlarından farksız. Yani, sırt çantalı bir gezgin ya da bir dağcı için kesinlikle doyucu yemekler sunan bir mutfak.
Taverna To Paramithi Konum
Mini minnacık ama Yunan arkadaşlarıma göre aşırı lezzetli bir mutfağı olan Taverna To Paramithi Meteora’daki tek akşamımızda bizi gerçek anlamda mutlu eden bir adres oldu. Çalışanlar güler yüzlü, mezeler tazecikti. Mantar cenneti kabul edilen Meteora’da sipariş edilecek ilk tabaklardan biri diyebileceğim “fırın mantar” mükemmel bir lezzette pişirilmişti ve kendi tavuklarını yetiştiren mekanda ana yemek olarak tavuk sipariş etmek, bizim gibi yurt sınırları içinde tavuk tüket(e)meyenler için tam olarak bir velinimetti diyebilirim.
Restaurant Meteora Konum
Yemek olarak bir diğer deneyimimiz, yasemin kokularının sardığı bir bahçede bulunan ve bölgenin en iyi yerel restoranı olduğu söylenen Restaurant Meteora‘da mükellef bir sofra eşliğinde tatmin edici bir öğle yemeği olarak yaşandı. Bölge mutfağının baş lezzetlerinden biri olan, güveçte uzun saatler pişmiş, daha çatal değer değmez dağılıveren ve erik ile de lezzetlendirilmiş enfes et yemeklerinin tadı hala damağımızda diyebilirim.
Ayrıca kahveyi Rapsody Net Espresso Bar‘ın köşe masalarına konumlanıp etrafı izleyerek, dondurma ve lezzetinde pek iddialı oldukları baklavalarını da Kyvelia Pampiris‘te deneyimledik..
Game of Thrones İzinde Meteora
Meteora belki bizim ülkemizde çok fazla bilinen bir adres değil, en azından benim gözlemlediğim bu, ancak dünya genelinde milyonlarca turist ağırlayan çekici ve mistik bir seyahat noktası olarak görülüyor. Özellikle dağcılar ve trekking tutkunları bu bölgenin şartlarını çok seviyorlar. Meteora son yıllarda seyahatlerini Game of Thrones dizisi izinde planlayanların da ilgili alanına girmiş durumda, zira kayalıklar Westerost’un fethedilmesi en zor kalelerden Eyrie’nin tam olarak ilham kaynağı olarak açıklanmış. İzleyenler hatırlayacaktır; Tyrion ceza alıp zindana gönderildiğinde, bu kaleye adeta fırlatılmış ve kalenin en yüksek noktasında dehşet içinde asılı kalıp, bulutların üzerinden aşağıdaki uçuruma ve kayalıklara bakakalmıştı. O sahneyi yeniden izlerseniz, Meteora kayalıklarını da açıkça görebilirsiniz. Bu arada, her ne kadar GOT ekibi Meteora’da çekim yapmak istese de bölgenin korunma disiplini ve Unesco’nun evrak prosedürleri nedeniyle bu dileğin gerçekleşmesi mümkün olmamış, ama dijital ortamda aynı büyüleyici ve ürkütücü manzara yaratılarak çekimler tamamlanmış. Unesco demişken; Unesco, Meteora bölgesini 1988 yılında koruma altına almış aslında ama asıl bilinç Yunan devleti ve halkına ait diyebilirim, zira onlar için burası kutsal bir bölge ve zarar görmemesini her şeyin üzerinde tutuyorlar.
Meteora, seyahat listemizdeki en mistik noktalarından biriydi bizim için. Kendimizi çok iyi hissettiren, ruhumuza ilaç gibi gelen, aradığımız dinginliği tam anlamıyla bulabildiğimiz gizemli ve dudak uçuklatacak kadar da büyüleyiciydi.
Kapak fotoğrafı: Lonely Planet
İlginizi çekebilir: WanderMagger’dan Game of Thrones’un Çekildiği Yerler
Yunanistan beni çok etkileyen bir ülke zaten, buraya nasıl gitmedim dedim! Kesinlikle ekledim listeme