Malezya Gezi Rehberi: Kuala Lumpur, Malakka ve Batu Caves
Kışı sert geçiren Şanghay’dan 5,5 saatlik AirAsia uçuşu ile aralık ayında 32 derece olan Malezya şehri Kuala Lumpur’a elimizde montlarla iniyoruz. Malezya’daki 4 günümüzü planlarken, Kuala Lumpur harici farklı bir şehir daha görmek için yerel tavsiyeleri dinleyerek kiraladığımız araba ile UNESCO mirası ve yüzyıllar boyu bir sömürge şehri olan Malakka’ya gitmeye karar veriyoruz. Ayrıca Kuala Lumpur yakınlarında rengarenk merdivenler ile tırmanılan Hindu tapınağı ve Batu Mağaraları’nın da Malezya gezilecek yerler listesinin başında geldiğini öğreniyoruz.
Malezya’da Gezilecek Yerler
Batu Caves
Dünyanın en büyük mağara tapınağı olan Batu Mağaraları’nı öğrenip fotoğraflarını gördüğüm anda mutlaka gitmemiz gerektiğini anlamıştım. Havalimanına 45 dakika uzaklıkta bulunan bu ihtişamlı tapınak için kesinlikle vakit ayırmaya değer! Havalimanında Asia Car’dan kiraladığımız arabamızı alarak Batu Caves’e doğru yola çıkıyoruz. Bu arada hemen söyleyeyim, Malezya’da trafik sağdan akıyor. Başlarda ben, oturduğum yerden soldaki arabanın üzerine çıkacağız yanılsamasına kapılsam da gün sonunda ‘sağlamaya’ alışmıştık. 🙂 Ayrıca deli gibi bir motorsiklet kullanımı olduğunu da belirtmeden geçmeyeyim; çete gibiler, vızır vızır ve çok hızlılar, dikkat etmekte oldukça fayda var.
Trafikle ilgili son bilgi, trafiğin oldukça yoğun olduğu! Ulaşım için araba yerine toplu taşıma araçlarını da tercih edebilirsiniz. Şehir merkezinden otobüs veya metro ile yarım saat süren bir yolculukla mağaraya ulaşılabiliyor; metro durağı tapınağın ve mağaranın hemen yakınında bulunuyor.
Hindu tapınağı olan Batu Caves adını Batu Nehri’nden alıyor. Dimdik ve rengarenk basamaklarından; Hindu Tanrıları’ndan olduğunu öğrendiğimiz görkemli heykel Lord Murugan’dan gözlerimizi alamıyoruz. Uzaktan ayrı etkileyici, yakından ayrı… Yaklaştıkça hemen solunda yer alan rengarenk başka bir Hindu tapınağı da üzerindeki maymunlarla dikkat çekiyor. Maymunlar her yerde geziniyorlar, hatta bazen turistlerin çantalarını, yemeklerini ellerinden aldıkları da oluyor. 272 renkli dik basamağı maymunlarla çıktıktan sonra kireç taşından oluşan mağaranın farklı bölümlerinde de tapınaklar ve heykeller görüyoruz. Hintliler her tapınaklarına olduğu gibi buraya da çıplak ayakla giriyorlar.
Burası, tüm dünyadan Hintliler’in Thaipusam festivallerini kutlamak için geldikleri yer. Bu festivalde, kendilerine şiş batırarak günahlarından arınıyorlar ve bunu Lord Murugan’a sunuyorlar. Festival sırasında yüzlerce Hindu’nun akın ettiği bilgisini okuduk, eminim çok değişik görüntüler ortaya çıkıyordur. 2020’deki Thaipusam festivali de 8 Şubat’ta gerçekleşecekmiş, eğer siz de bunu deneyimlemek isterseniz bu tarihi bir yere not alın derim!
Sıcak havada ve kalabalıkta merdivenleri inip çıkmak yorucu olsa da kesinlikle burayı görmeye değdiğini söyleyebilirim. Kuala Lumpur’a yolunuz düşerse şehirden önce Batu Caves’i ziyaret etmenizi öneririm. Çıkışında pazar gibi kurulan, bir sürü yan yana tezgah var ve burada ferahlamak için taze sıkım meyve suları içip bir şeyler yiyebilir, bölgenin meşhur içeceği dondurmalı hindistan cevizi suyu ile kapanış yapabilirsiniz.
Malakka
Malakka yoluna koyulmadan önce, yol üzerinde güzel denize girmelik yerlerden birini bulmuştuk: Blue Lagoon! Hayaller çok başkaydı, gerçekler ise acıydı. Ülkemizin masmavi koylarında girdiğimiz soğuk sularından sonra orada denize girmek bizim için gerçekten imkansızdı. Deniz hüsranı sonrası, navigasyondan daha kısa süreceğini düşündüğümüz yol, politik bir toplantı nedeniyle 3.5 saat sürdükten sonra sonunda Unesco Dünya Miras Listesi’ndeki şehir Malakka’ya vardık.
Malakka Boğazı dolayısıyla özellikle Coğrafi Keşifler sonrası giderek artan bir stratejik bir konuma sahip olan Malakka, farklı kültürlerin ve mimari akımların izlerini taşıyor. İlk kez 1405’te Çinli bir amiralin büyük bir donanma ile başlattığı uluslararası etkileşim, ilk etapta Çin’in Malakka’ya sağladığı hammaddeler karşılığında günümüzün Tayland’ını Siam’a karşı korumasıyla, aslında her iki taraf için nispeten fayda sağladığı bir uzlaşma ile başlıyor. Çin’in ilgisini kaybederek geri çekilmesi sonrası bölgeye 1509’da gelen Portekizliler’den sonra sırasıyla Hollanda ve İngiliz yönetimleri, Malakka’yı 20. yüzyıla kadar beş yüz yıldan uzun süren bir koloni şehri haline getiriyorlar.
Şehrin mimarisini de şekillendirmiş olan tarihi sayesinde, içleri yenilenmiş modern ve şık tarihi oteller bulmak mümkün. Bizim kaldığımız 1825 Gallery Art Hotel, oldukça konforluydu ve nehir kıyısında, hemen hemen gezeceğimiz her yere yürüyerek gidebileceğimiz kadar yakındı. 2-3 katlı evlerin arasında kaybola kaybola Malakka’da gezip, nehrin aradan göründüğü bir sokağa dalıp nehir kıyısında yürüyebilir; nehir kıyısındaki restoran ve barlarda oturup bir şeyler içerek gezinizi tamamlayabilirsiniz. Jonker yoluna doğru Stadthuys’un olduğu yerin köşesinde kocaman bir Hard Rock Café bulunuyor. Eğer Peranakan mutfağı yemek istemezseniz burayı tercih edebilirsiniz.
Jonker Street
Jonker Street, gündüz trafiğe açık, geceyse sadece yayalara açık olan ve gece pazarının (yiyecek-içecek-giyim) kurulduğu, Malakka’nın ana sokaklarından biri. Burada, gezilecek görülecek tapınaklar, sokaklar eninde sonunda Jonker sokağına bağlanıyor.
Cheng Hoon Teng Chinese Tapınağı
Bu tapınak, 17.yüzyıldan kalma, Malezya’daki en eski Çin tapınağı olmasıyla, turistler için gezilecek yerlerin başında geliyor.
Malezya’da, sadece Çinlilerin değil, Hinduların, Müslümanların da mabed yerleri bulunuyor. Malezya’daki en eski Hindu tapınaklarından biri de bu tapınağa oldukça yakın.
Stadthuys
1650’li yıllarda Hollandalılar tarafından inşa edilen bu binaysa, Hoorn şehrindeki belediye binası örnek alınarak yapılan, oldukça güzel bir yapı. Eskiden yerel belediye binası ve belediye başkanının evi olarak kullanılırken; şu anda Tarih ve Etnografi Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor. Mimarisiyle, kilisesiyle ve önündeki garip müzikli, ışıklı bisiklet taksileriyle bu meydanı görmeden dönememenizi öneririm.
A Famosa
Portekizliler’den kalan en eski yapı olan A Famosa, Malezya’nın en çok turist çeken noktalardan biri. A Famosa’ya ulaşmak için park gibi bir alanın içinden yürüyorsunuz ve bu sırada görülecekler arasında yer alan diğer yerleri de görmüş oluyorsunuz. Güneydoğu Asya’daki en eski Avrupai kalıntılardan biri olan A Famosa, Portekiz Kalesi’nin günümüze kalan tek kapısı olarak biliniyor.
St. Paul’s Church
Malezya ve Güneydoğu Asya’daki en eski kilise olan St. Paul, ilk olarak 1521 yılında Portekizli bir asilzade tarafından inşa edilmiş. Daha sonraki farklı istila dönemlerinde Hollandalıların da dokunuşunun bulunduğu kilise günümüze kadar gelmiş. Tepede bulunan kiliseye vardıktan sonra şehri tepeden de seyretme fırsatınız oluyor.
Kuala Lumpur
Tropik yağmur geçişleri nedeniyle çantada şemsiye ve ayakta flip-floplar, Malezya ikliminin olmazsa olmazı! Kuala Lumpur için aldığım tavsiyelerle, internette neler olduğunu karşılaştırıyorum ve eksiği var fazlası yok gibi bir durum ortaya çıkıyor. Gezilecek yerler arasına Hindu tapınağı Siri Maha Mariamman ile Çin tapınağını da sıkıştırıyorum. Bu büyük şehirde yapılacaklar çok belli! Telefonunuza Grab uygulamasını indirirseniz, metro harici ulaşımınızı kolaylıkla çözebilirsiniz. Nereye, ne kadar tutacağı bilgisine kadar tüm detaylar uygulamda görünüyor, ayrıca nakit olarak da ödeme yapabiliyorsunuz. Yoldan bir taksi çevirmek yerine kesinlikle Grab’i denemenizi öneririm. Bence, Kuala Lumpur’u gezmek için en fazla 2 gün yeter de artar bile!
Petronas İkiz Kuleleri
Neredeyse her kaynakta görülmesi gereken yerlerin en başında bu kuleler yer alıyor. Petronas, Petrol Holding’e ait, 2004 yılına kadar Dünya’nın en yüksek kuleleri unvanını taşıyan, şu anda da dünyanın beşinci en yüksek binası olarak biliniyor. 88 katlı bu kulelere çıkmak içinse belirlenen saatlerden uygun olanına bilet almak gerekiyor. Bilet gişesinde uzun bir kuyrukla karşılaşmak mümkün. Akşam saatlerinde de ziyarete açık olan bu kulenin belirli katları ziyarete açık oluyor. Diğer katlarda ise ofisler bulunuyor.
Bu uzun binaların yükseklikleri tam 452 metre! İlk durulan kat, iki binayı birbirine bağlayan, 170 metre yükseklikte bulunan 42. kattaki Sky Bridge… 42. katta belli bir süre fotoğraf çekip etrafı izledikten sonra 81. kata çıkılıyor ve en sonunda da 86. kata varılıyor. 88. kat sadece özel kullanımlara açık. Biz, vaktimiz olmadığı için gece aşağıdan kuleleri görüp gündüz kuleye çıkabildik; ancak gece görüntüsü ve aydınlatması çok daha güzel diye düşünüyorum. Ya da kuleleri farklı bir yerden görebileceğiniz teras barlar tercih edilebilirsiniz.
Central Market
Central Market, kapalı alanda bulunan iki katlı bir çarşı. İçinde yok yok; otantik şalvar ve benzeri kıyafetlerden takılara, telefon kılıfından bambu ürünlerinin satıldığı dükkanlara kadar, yiyecek-içecek bölümü de dahil olmak üzere her telden çalıyor. Bunun yanında Hint, Malay ve Çin sokağı konseptleri de yapmışlar. Denemek isterseniz, hızlıca girip bir tur atabilirsiniz. Dışarıda, hemen yan tarafında yer alan Laluan Kasturi’de, Kasturi Walk, işporta benzeri tekstil ürünleri, sokak yemekleri, meyve suyu sıkan yerler yer alıyor. Burada en dikkat çekici olan yemek standıysa Putu Bambu’ydu.
Chinatown / Petaling Street
Petaling Street, Kuala Lumpur’un en hareketli, trafiğe kapalı, yine bir sürü ürünün satıldığı bir yer. Tüm yolu baştan aşağı yürürken satılanlar ürünler dolayısıyla biraz Eminönü tezgahlarını hatırladım. Aman dikkat; ara sokaklardan aniden çıkan farelerle karşılaşabilirsiniz! Ayrıca havanın nemi ve sıcaklığıyla da ortam, olduğundan daha pis hissettiriyor.
Dataran Merdeka
Sultan Abdul Samad Binası’nın önünde kocaman bomboş bir çimenlik alan bulunuyor. Şehri turlarken buradan geçerek Sungai Gombak Meydanı’na varabilirsiniz. Bu meydanı da gezmenizi mutlaka öneririm.
Jamek Mosque
Malezya’daki en eski camilerden biri olan Sultan Abdul Samad Jamek Camisi’ni, Klang ve Gombak Nehri’nin birleştiği yerde yani Sungai Gombak Meydanı’ndan görebilirsiniz. Mimarisi oldukça dikkat çekici olan bu cami gece görüldüğünde daha da büyülü bir hal alıyor. Bu yoldan yürümeye devam ederseniz Historic Triangle Meydanı’ndan da geçiyorsunuz. Petronas Kulelerini ve Bukit Bintang’ı kapsayan bu alana Historic Triangle da deniyor.
Bukit Bintang Caddesi
Çin mahallesine en hareketli dedik ama aslında keşmekeş, hareket, kalabalık, araba trafiği, havadan giden tramvay ayrı, metro ayrı, insan yoğunluğu bambaşka olan bir cadde Bukit Bintang. Oldukça dinamik bir cadde, karşılıklı alışveriş merkezlerinin bulunduğu, devasa ledli reklam panolarının yer aldığı belki de Kuala Lumpur’dayken en çok vakit geçireceğiniz bir yer… Tam yılbaşı öncesine denk geldiğimiz için şehirde acayip bir yoğunluk vardı; alışveriş merkezlerinin içi özellikle Christmas için süslenmişti. Başka bir alışveriş merkezininse sadece bir bölümünde Star Wars için kurulmuş devasa bir bölüm vardı.
Bu cadde üzerinde ağırlıklı Orta Doğu mutfağının bulunduğu restoranlar görmek de mümkün. Biz Bukit Bintang’da yemek yerine Jalan Alor’da yemek yemeyi tercih ettik. Daha önce Singapur’da denediğimiz Nasi Malek’tense burada satay soslu şişler peşindeydim. Singapur’a göre toplu yemek marketlerinin, alanlarının sayısı oldukça azdı. Bukit Bintang’ın oradaki Sungei Wang’a girsem de çoğu kapalıydı, bu nedenle orada yemeyi tercih etmedim.
Jalan Alor
Yine upuzun bir sokak olan Jalan Alor, Bukit Bintang’ın paralelinde kalıyor. Bütün sokağın bir tarafı sadece restoranlardan diğer tarafı da küçük küçük tezgahlarda yer alan sokak yemeği hazırlayanlardan oluşuyor. Bu sokak da yine trafiğe kapalı. Trafiğe kapalı olmasına rağmen yoldan geçmeye çalışan arabalar oluyor ama restoranların masaları zaten yolu kapamış durumda olduğu için ve yaya trafiği bile oldukça yoğun olduğu için bu pek mümkün olmuyor.
Önceden araştırıp da yemek yeriz dediğim hiçbir yeri şehirdeyken bulamadım. Zaten Kuala Lumpur’da bu konuyla ilgili birçok sıkıntı yaşadık. Örneğin doğru düzgün yürüyecek yol yok gibi. Bukit Bintang’tan yürüyerek Petronas Kuleleri’ne ancak var olan üst geçitten, bir tüp içinden yürüyerek varabiliyorsunuz. Yollarda bitmeyen kentsel dönüşümlerimizi anımsatan büyük inşaatları da görmeniz mümkün.
Malezya’da Yeme-İçme
Nyonya / Peranakan Mutfağı
Biz yemek tercihimizi Wild Corriander adındaki yerel restorandan yana kullandık. Nasi Malek, farklı çeşit balıklar ve sosları, Nyonya turşusu salatası denediğimiz lezzetlerden oldu. Restoranın iç atmosferi çok hoşumuza giden lokal bir anlayışla dekore edilmiş olsa da havanın güzelliğine dayanamayıp nehir kıyısında oturmayı tercih ettik.
Tau Fu Fah – KIM Soya Bean
Çinli bölgesi olan bu alanda soya fasülyesinden yapılan sıcak muhallebimsi sokak yemeğini Tau Fu Fah, KIM Soya Bean‘de denemiş oldum. Aslında bu yemeğe tatlı demek daha doğru olabilir. Üzerine zencefilli bir de şurup döküp ister bir kapta isterseniz de bardakta ya da şişede servis ediyorlar. Bir de tatlıyı verirken tatlı bir gösteri yapıyorlar. 🙂 Yıllardır bu işi yürüten aile, Petaling Yolu’nun en meşhurlarından biri.
Pandan Leaf Cendol
Denk geldiğimiz bir yere oturup tavuk-et satay soslu şiş, Pandan Leaf Cendol‘den yedim. Özellikle Pandan Leaf Cendol farklı bir deneyimdi. Bir kere soğuk yenen bir yemek ve içinde mısır, kuru fasulye, hindistan cevizi şekerinin bulunduğu jölemsi bir yapıdaki karışımdan oluşuyor. Hepsini bitiremedim ama denemekten de zarar gelmedi. Sadece bir daha yiyeceğimi sanmıyorum. 🙂
Kapak fotoğrafı: Amin Haiqal
İlginizi çekebilir: Selin Mutafoğlu’ndan Çin Gezilecek Yerler
İlk yorumu siz yazın!