Giorgio Bassani: Varoluşsal Hoşnutsuzluğun Yazarı
Giorgio Bassani, anlattığı döneme, kahramanların yaşamına ve ilişkilerine dair detayları çok başarılı bir şekilde, abartmadan ve okuyucuyu boğmadan yerinde ve zamanında vermeyi; aynı zamanda okudukça okuyucunun hayalinde canlanacak kadar da somut ve gerçekçi anlatmayı başarıyor. Bunun yanında İtalyan edebiyatının, 19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın ilk yıllarındaki entelektüel, kültür ve politika yaşamı hakkında didaktik olmadan bilgiler veriyor. Dönemin sınıfsal ve toplumsal ilişkilerini, kültürel ve sanatsal anlayıştaki farklılıklarını roman karakterleri arasındaki küçük çelişkiler ve çatışmalar aracılığıyla mükemmel bir şekilde aktarıyor. Bu arka plan, karakterlerin anlaşılmasına ve hikâyenin güçlenmesine de katkı sağlıyor.
Giorgio Bassani
Giorgio Bassani Kimdir?
Bugün en sevdiğim yazarlar arasında yer alan Andrey Bitov, Thomas Bernhard ve Giorgio Bassani’yi geç keşfetmem edebiyata dair en büyük pişmanlıklarımdan biri, muhtemelen de birincisidir. Bu üçü arasında yapıtları ile dolaylı yoldan da olsa ilk karşılaştığımsa Giorgio Bassani olmuştu. Yazarın başyapıtı olarak kabul edilen Il Giardino dei Finzi-Contini, Finzi-Continiler’in Bahçesi romanından, İtalyan sinemasının en büyük isimlerinden biri olan Vittoria de Sica tarafından 1971 yılında aynı adla sinemaya uyarlanmış; En iyi Yabancı Film Oscar’ı ve Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü kazanmış olan filmi seyretmiştim yıllar önce. Filmi seyrederken bir büyük yönetmene sağlam ve dramatik bir hikâye sağlayan ortalamanın üstünde bir roman olarak düşünmüştüm Finzi-Continiler’in Bahçesi’ni. Ancak Bassani’nin kitapları ile 2016’da, büyük yazarın 100. doğum gününde tanışmaya başladığımda yapıtları bir filme konu olmanın çok ötesinde, edebi birer başyapıt olan büyük bir yazarı geç keşfetmenin buruk sevincini yaşadım.
Ferraralı zengin bir Yahudi aileden gelen Bassani, 1916 yılında Bologna’da doğuyor ve gençliğini bir başka Emilia-Romagna şehri olan Ferrara’da geçiriyor. Bassani tüm edebi yaşamı boyunca doğduğu ve gençliğini geçirdiği coğrafyaya, şehre ve mekânlara sadık kalıyor. Neredeyse tüm edebiyatı Ferrara kent yaşamı, Ferrara ile yakın şehirler olan Bologna, Milano ve Venedik arasında seyahat eden üst ve üst-orta sınıf Ferraralıların, ağırlıklı olarak da Ferrara Yahudi Cemaati’nin üyelerinin yaşamı üzerine kurguluyor.
Giorgio Bassani Kitapları
Bundan dolayıdır ki Bassani’nin yapıtlarına, doğduğu Emilia-Romagna Bölgesi’nin ruhu, karakteri ve elbette tarihsel, politik ve toplumsal arka planı hakim oluyor. Özellikle de 1938 Irk Yasası ile birlikte yoğun olarak Ferrara’da yaşayan İtalyan Yahudileri’nin trajik sonu ve Mussolini İtalyası’nın Dünya Savaşı’na girerek büyük bir felakete sürüklenmesi, Bassani’nin yapıtlarına çok derin bir tarihsel boyut ekliyor. Bu tarihsel boyuta paralel olarak yapıtlarında anlattığı toplumsal-kültürel yapı ile de Bassani, savaş öncesi Mussolini’nin faşizmi altındaki İtalya’nın küçük bir panoramasını Yahudi Cemaati ve cemaati oluşturan farklı sınıflar üzerinden çizmeye çalışıyor. Bu alandaki tek istisnanın yazarın aynı zamanda son yapıtı da olan L’Airone, Balıkçıl, romanı olduğunu söyleyebilirim. Balıkçıl’da Giorgio Bassani, 1947 yılında savaşın hemen sonrasında politik, ekonomik ve toplumsal alanlarda küllerinden yeniden doğmaya çalışan İtalya’nın bu çabasının günlük yaşama ve insanların düşüncelerine etkilerini gösteriyor. Tüm romanlarında politik ve toplumsal bir arka plan belirgin bir şekilde varlığını hissettirse de Balıkçı, Bassani’nin en politik yapıtı olarak kabul ediliyor.
Bassani’nin romanlarında anlattığı İtalya, özellikle de Emilia-Romagna bir büyük felaket arefesinde “fırtına öncesi sessizliği” yaşıyor. 1938 Irk Yasaları fırtınanın yaklaştığının ve bir tufana dönüşeceğinin ilk işareti olarak kabul ediliyor. Bu fırtına arefesinde de kişisel dramlar, aşklar, aile arası ilişkiler, sınıfsal-sosyal ilişkiler Bassasi’nin okuyucusuna aktardığı yaşamı oluşturuyor. Bassasi boyutu ile ters orantılı bir öneme sahip mütevazı başyapıtı Gli Occhiali d’Oro, Altın Gözlük ile Ferrara Yahudi Cemaati’nin Irk Yasası ile değişmeye başlayan yaşamının ilk yıllarını aktarıyor. Bu roman, yazarın başyapıtı Finzi-Continiler’in Bahçesi’nin bir öncülü olarak biliniyor ve Altın Gözlük romanında gelişecek tarihi-politik olayların öncesi hakkında ipuçları veriyor. Altın Gözlük romanı aynı zamanda Bassani’nin toplumsal ile kişisel olanın paralel olarak nasıl buluştuğunu da okuyucusuna gösteriyor. Bu bağlamda tüm Bassani romanlarının toplumsal ve politik oldukları kadar da kişisel olduklarını da anlamış oluyoruz.
Giorgio Bassani’nin başyapıtı olan Finzi-Continiler’in Bahçesi, zaman zaman Proust’u çağrıştıran bir anımsama ve hatırlatma-anlatı romanı olarak karşımıza çıkıyor. Bassani, kendini tanımlamasına uygun olarak bu romanda şairane bir üsluptan ziyade detaycı, kimi anlarda belgeselci bir tarz benimsiyor. Evet, Bassani Proust gibi bir şair değil ama çok büyük bir hikâye anlatıcı ve öte yandan bu durum Bassani romanının ciddi bir edebi lezzet taşımasına da engel olmuyor. Bilakis, Bassani’nin yapıtları “gerçekçi” bir belge-roman olmanın çok ötesinde edebi sayılıyor.
Örneğin Micole’e âşık olan Giorgio ve Malente arasındaki aşk rekabeti ile sanat ve politika anlayışları arasındaki farklardan kaynaklı entelektüel çatışma arasında açıkça anlatılmayan ama hissettirilen paralellik; Balıkçıl’da Edgardo Limentani’nin bir günlük hikâyesinin detayları, yaşama dair basit görünen ama Bassani’nin oluşturduğu bağlamda önemli birer metafora dönüşen durumlar, Giorgio Bassani’nin edebi zekâsını gösteriyor.
Bu noktada Bassani’nin karakter analizi yapmadaki başarısının da altını çizmek gerekiyor. Özellikle Dietro La Porta, Kapının Ardında, ve Balıkçıl yapıtlarında bunun mükemmel örneklerini görüyoruz. Bassani yarattığı karakterlerin öznel ve ön yargılarla dolu düşüncelerini, bakış açılarını yansıtmakta çok başarılı olduğu için bu yapıtlarının kahramanları hakkında net bir görüşe sahip olmamıza, kesin yargılara varmamıza engel oluyor. Bassani’nin kahramanları tıpkı yaşamın ve varoluşun kendisi gibi karmaşık; iyi ve kötü, güzel ile çirkin kesin çizgilerle ayrılamıyor.
Ve elbette Bassani yapıtlarının temel izleklerinden biri olan zaman… Zaman özellikle Finiz-Continiler’in Bahçesi, Kapının Ardında ve Balıkçıl romanlarında farklı anlamlar içeriyor. Finiz-Continiler’in Bahçesi’nde Giorgio’nun Micole’e olan onulmaz aşkı bağlamında zaman izafi olarak karşımıza çıkıyor. Normal akışından farklı olarak Giorgio için zaman farklı bir boyutta hareket ediyor; zamanın akışı ağır mı ağır gelmeye başlıyor veya aylar zamanın ve umutsuzluğun üstünde hareketsiz olarak asılı duruyor. Zaman sadece yaşanılan anı değil geçmişi de kapsıyor. Kapının Ardında’ da ifade ettiği gibi Bassani’ye göre; insanın yaşamını büyük ölçüde geçmişi belirliyor.
Zamanın yine önemli bir rol oynadığı Balıkçıl ise kendi temposuna sahip bir roman. Bassani, bu yapıtında varoluşsal hoşnutsuzluğun ritmini tutarken bir güne neredeyse bir insan ömrünü, 1938-1947 arasında İtalya’nın geçtiği politik, ekonomik ve toplumsal süreçleri sıkıştırmayı başarıyor.
Başarılı bir dönem romanı yazmanın veya film çekmenin temel unsurlarından birinin, hatta birincisinin; toplumsal, tarihi ve ekonomik bağlamı yaratırken insan ilişkilerini, insan hikâyelerini bu bağlam içine oturtmayı başarabilmek olduğunu düşünüyorum. Bassani, bu olguyu yaşama geçirmekte çok büyük bir ustalık gösteriyor. Bassani, edebiyata şiir ile başlamasına rağmen kendini bir şair değil bir tarihçi olarak tanımlıyor; buna rağmen yapıtlarının kendi içinde akıcı bir şiirselliğe sahip olduğunu görüyoruz. Büyük kelime sanatlarına başvurmadan, retorik ustalığına dayanmadan mütevazı, sürükleyici ve derin bir şiirsellik içeriyor onun yapıtları. Bu da başlı başına bir edebi ustalık, hatta dehalık; ve Bassani, bu dehaya sahip yazarlardan biri…
Kapak fotoğrafı: biografieonline.it
İlginizi çekebilir: BiblioMagger’dan Kitap Önerileri
İlk yorumu siz yazın!