İlk yorumu siz yazın!
Fleabag: Derinlikli, Depresif ve Kişisel Bir Dramedi
Bu türdeki İngiliz yapımlarına dair bilinen şeyler: Özgün bir mizah dili, hayatın içinden karakterler, zihin açıcı müzikler, yer yer depresiflik, biraz da mesafe ve soğukluk. Fleabag dizisi, bu geleneksel yönlere kafa tutmuyor; hatta çoğu yönüyle tahmin edilebilir bir anlatıya sahip olarak karşımıza çıkıyor. Fakat Fleabag’in izleyicisiyle kurduğu bağ o kadar kişisel ve mesafesiz ki, izlenilen her bölümde karaktere ve hikayeye bir adım daha yaklaşılıyor. Zaten “Keşke bitmese” nidalarıyla ikinci sezonun finaline varmak da çok vakit almıyor. Yazımın spoiler içermediğini de söyleyip ayrıntılara geçiyorum.
2 sezon, 6’şar bölüm, 25’er dakika… 2 adet uzun metraj film muamelesi yapılabilecek kadar uzun bölümler… Bir sinema romantiği olarak buradan çok güzel 2 film çıkarmış diyebilirdim ama hem başrol oyuncusu hem dizinin yaratıcısı olan Phoebe Waller-Bridge, o kadar şahane bir epizodik kurgu oluşturmuş ki, üzerine eleştirel sözler ifade etmek pek mümkün değil. İlk sezonun ilk 3 bölümünde hem karakteri hem üslubu hem de hikayeyi rayına oturtmaya çalışan Fleabag, maalesef izleyicisini hızlı bir şekilde avucunun içine alamıyor. Yani dizinin başlangıcı da karakterleri gibi biraz kusurlu diyebiliriz. Ama geri kalan tüm bölümlerde izleyici ile oluşturduğu kuvvetli bağın farkında olan, meselesini “modern şehirlinin sıkıntıları“ndan öteye taşıyabilen, esprilerini “ba dum tıss” yavanlığından uzak tutan, hem burnu havada hem de kırılgan, feminen bir üslup kuruyor Fleabag ve hep onun üstüne koyarak ilerliyor.
Olivia Colman ve Andrew Scott gibi iki muhteşem oyuncunun harikulade performansları ile pek çok duyumuza ziyafet veren dizi, çoğunlukla itici olan karakterlerine rağmen bizi kendine ısındırmayı çok iyi başarıyor. Zira çok fazla sempati beslenecek karakterlerin olmaması, hikayenin olası bir sendelemesinde büyük problem yaratırdı diye düşünüyorum.
Genelde bu tip durumlarda izleyicide bir sonraki sezon için yanıp tutuşma durumu pek olmaz ama Fleabag kendine o kadar güveniyor ki; hem zaman zaman bütün karakterleri bir kaşık suda boğmak istediğiniz oluyor hem de onlardan çok da uzaklaşmak istemiyorsunuz. Bu noktada bir diğer riskli faktör olan kameraya konuşma tekniği devreye giriyor. Kameraya konuşma tekniğini The Office, House of Cards ve benzeri yapımlarda başarıyla uygulanırken izledik fakat Fleabag bu tekniği o kadar büyüleyici bir şekilde kullanıyor ki, Phoebe Waller-Bridge ile aranızda kişisel bir bağ kuruyorsunuz sanki. Oyuncu sizi ciddi anlamda etkisi altına alabiliyor ve bu da size oldukça farklı bir deneyim yaşatıyor. Bu tekniğin başarısız versiyonları içinse güncel tabirle “cringe” fırtınası estiriyor diyebiliriz.
Dizinin konusunu özetlememiz gerekirse; ana karakterin yakın zamanda yaşamış olduğu bir trajediyi kendine has yöntemlerle atlatması diyebiliriz. Londra’da merkeze biraz uzak bir mahallede ufak bir kafe işleten Fleabag ve onun en az kendisi kadar orijinal aile üyelerini çok acele etmeden tanıyoruz.
İlk sezonun ilk üç bölümündeki bu hafif istikrarsız anlatının sebeplerinden biri de bu ilginç aile. Kime karşı ne hissedeceğimize karar vermemiz biraz zaman alıyor. Ucuz feminizme karşı getirdiği yapıcı ve komik eleştiriler, dini öğelerle ilgili alışageldik söylemlerin ötesinde oluşturulmuş bir dil, karakterlerin yaşadığı çıkmazları izleyiciye his olarak geçirebilme konusundaki başarı ve karakterlerin kusurlu ve gerçekçi inşa edilmesinin verdiği samimiyet hissi takdire şayan. Dizini en etkileyici ve aynı zamanda en yıkıcı özelliği ise aforizma peşinde kendini heba etmeyen, doğal ve muhteşem diyalogları diyebilirim.
Sonuç olarak, bir dizinin ötesinde düşünüp kişisel bir deneyim olarak öneriyorum Flebag’i. Amazon yapımı olan bu diziye erişmek de oldukça kolay. Pişman olmayacağınıza eminim.
Sinema dünyasına ve filmlere dair ekstra subjektif paylaşımlarıma Instagram üzerindeki film blogumdan (@atıptutuyorum) ulaşabilirsiniz.
IMDb puanı: 8.7 / 10
Kapak fotoğrafı: Instagram / @yleareena
İlginizi çekebilir: SineMagger’dan Film Önerileri
Yazı dilin ve analizlerin o kadar iyi ki okumak çok keyifli, teşekkürler
Çok çok teşekkür ederim bu güzel yorum için