Westend / Batının Sonu: DasDas'tan Etkileyici Bir Oyun
Daha önce Zengin Mutfağı, Joseph K, Ormanlardan Hemen Önceki Gece gibi oyunları izlediğim DasDas sahnesinde bu kez basit bir aşk hikayesi gibi duran ama ayrıntılarıyla başınızı döndüren Westend / Batının Sonu oyununu izledim. Oyunun hissettirdikleri henüz çok yoğunken ayrıntıları hemen sizinle paylaşmak istiyorum.
DasDas, Ataşehir
İstanbul tiyatro sahnelerinden DasDas; Mert Fırat, Didem Balçın, Harun Tekin, Koray Candemir ve Muzaffer Yıldırım’ın kuruculuğunu üstlendiği bir kültür-sanat alanı. Avlu, ana sahne, iki atölye ve mutfaktan oluşan DasDas, sahne sanatlarıyla mutfak sanatlarını aynı çatı altında toplayan fonksiyonel bir yaşam alanı. Benim için DasDas; şehirde tam da olması gerektiği gibi yapılmış, kendimi iyi hissettiğim bir keşif alanı.
Kısaca DasDas’ın isminin hakiyesinden de bahsetmek istiyorum. Bu sanat alanının kurucularının her biri, alana verecekleri ismin seyirci üzerinde bir koşullanma yaratmaması gerektiğini düşünüyor. Mert Fırat, kelimenin anlamı olmadığını, DasDas’ın ses tekrarlarından oluşan bir kelime olduğunu söylüyor. Kelimeyi Ekşi Sözlük‘te arattıklarında da istedikleri sonuca ulaşmış olmanın sevincini yaşıyorlar; “Müzik,sinema vs. gibi çeşitli konularda ortak beğenisi olan arkadaşlara verilebilinecek isim.en basit örnek olarak ‘müzikdaş arkadaş’ın kısaltılmışı.”
Westend / Batının Sonu Oyunu
Anadolu Efes katkılarıyla: Westend / Batının Sonu, Evren Bingöl, Gün Koper, Mert Fırat, Naz Çağla Irmak, Tülin Özen ve Pervin Bağdat’ın DasDas sahnesinde oynadığı çağdaş Alman tiyatrosunun bir örneği. Sıradan bir aşk hikayesi gibi başlayıp, hiç tahmin etmediğiniz gibi devam eden hikayede kavgalar, mutluluklar, ölümler ve danslar… Kulağa ilginç geliyor değil mi?
Oyunun ayrıntılarına geçmeden önce, oyunda dikkatimi çeken bir şeyden bahsetmek istiyorum; sahnenin müthiş kullanımı. Sahne o kadar verimli ve harika kullanışmış ki, mesela aynı anda sahnenin sağ tarafında fırtınalı bir kavga varken sol tarafında kahkahalarla gülebileceğimiz bir an canlandırılıyor. Yani bir izleyici olarak aynı sahnede, aynı anda birden fazla duyguya kapılıyor ve hangisini seçeceğimizi şaşırıyoruz. İkisini aynı anda seçmeye çalışırsak da biraz bocalıyoruz.
Oyunda dikkatimi çeken bir diğer konu ise; kıyafetler! Her karakterin oyun boyunca giydiği kıyafetlerin tamamen karakterin iç dünyası ile bütünleştiğini düşünüyorum. Her biri özenle seçilmiş, uyum içinde dans ediyor gibi görünüyorlar ve bu da sahneyi büyülü kılan detaylardan biri oluyor.
Gelelim oyuna! Oyunun konusu için en basit haliyle çarpık aşklar diyebiliriz. Alman yazar Moritz Rinke‘nin yazdığı, Hakan Saygun‘un çevirdiği ve Tuğsal Moğul’un yönettiği Westend, aynı fakültede tıp eğitimi alan ve birlikte müzik grubu kuran iki arkadaş Eduard ile Michael ve Eduard’ın eşi Charlotte üçgeninde şekilleniyor. Aradan yıllar geçtikten sonra bir araya gelen üçlünün yaşadıklarını izlerken sadece onlara dair olayları değil; bugünün dünyasına dair olayları da sahnede görüyoruz.
Oyunda dört ana karakter bulunuyor; Eduard, Charlotte, Lili, Michael. Yeni evli çiftimiz Eduard ve Charlotte, yeni aldıkları evlerine taşınıyorlar ve taşınmalarıyla birlikte birtakım sorunlar da onlarla birlikte geliyor. Buradaki en güzel çatışma bence; Eduard’ın, içinde yaşadıkları eve “villa”; Charlotte’un ise “ev” demesi. Bence Eduard’ın ev yerine villa demesi, yaşadığı yeri tamamen içselleştirmediği ve benimsemediği anlamına geliyor. Kısacası İngilizce’deki “house” ve “home” farkı; Türkçe’deki “ev” ve “yuva” farkı gibi diyebiliriz.
Bununla birlikte başlayan oyun, üçlünün bir araya gelmesindeki gariplikle devam ediyor. Gariplik derken; üç arkadaş bir araya geldiğinde ortamda hissedilen gerginlikten bahsediyorum. Zaten ilerleyen sahnelerde de bu Charlotte ve Michael arasındaki bağı öğrendiğimizde aklımızdaki sorular cevaplanmış oluyor.
Geçmişten gelen, Charlotte ile Michael’in ilişkisi bir yana dursun; günümüzde yaşanan Eduard ve Lili ilişkisine tanık oluyoruz bir de. Komşu “villa”da yaşayan yönetmenin kızı Lili, annesini küçük yaşta kaybeden bir kız. Lili, babasının sürekli farklı kadınlarla birlikte olması ve ona karşı davranışlarından hoşlanmaması sebebiyle Charlotte ve Eduard’ın yanına taşınıyor; böylece Eduard ile olan ilişkisi de günden güne derinleşiyor.
Aslında oyunun içinde birbirini tamamlayan, birbirine destek olan ve çözülmesi gereken birçok konu var diyebilirim; Eduard ile Lili’nin ilişkisi, Charlotte ile Michael’in ilişkisi, Eduard ile Charlotte’un evliliği, Lili ile Michael’in ilişkisi… Kısacası çarpık ve çözülmesi gereken birçok ilişki var ve bu ilişkilerin hepsi finalde çözüme kavuşuyor.
Bunun yanında oyun sadece aşka dair değil; Afrika’ya, Kunduz’a, tüm kuzey Afrika ülkelerine, tüm savaşlara, iklim krizine, günümüz dünyasına taş atan ve bunu yaparken o esnada durup düşünmenizi sağlayan da bir oyun olduğu için daha etkileyici bir hal alıyor. Westend / Batının Sonu, kendi sorunlarımıza odaklanmaktan etrafımızdaki başka hiçbir şeyi fark edemediğimizi, bencilliğimizi ve ön yargılarımızı yüzümüze vuruyor.
Red Light Kışı oyununda da sahne performansıyla etkilendiğim Gün Koper; Moda Sahnesi’nde birçok oyununu izleyip her zaman kendisine hayranlık duyduğum Mert Fırat; Westend oyunundan önce birçok farklı oyunda oynayan ama benim bir türlü denk gelemeyip ilk olarak Westend oyunuyla izleyip sahneye çok yakıştırdığım Tülin Özen; sahnedeki, sanırım, en genç oyuncu olan ama oyunculuğuyla herkesi etkilediğini düşündüğüm, karakteri sahnede gerçekten yaşatan Naz Çağla Irmak; Kürklü Venüs oyunuyla da tanıdığımız, Rus aksanının başarılı bir örneğini sahneye aktarabilen Pervin Bağdat ve son olarak her ne kadar oyunun sonuna doğru sahneye çıksa da oyunun akışını etkileyen karakteriyle Evren Bingöl… Her bir oyuncunun performansının mükemmel olduğu Westend / Batının Sonu oyununu mutlaka izlemelisiniz!
Kapak fotoğrafı: dasdas.com
İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan En İyi Tiyatro Oyunları 2019-2020 Sezonu
İlk yorumu siz yazın!