Breathing Colour: Avrupa'da Renk Patlamalarına Dair Bir Sergi
Dünyayı zengin bir renk karışımında görüyoruz ancak ne kadar karmaşık olabileceğini nadiren takdir ediyoruz… “Sanat ve tasarım; renk, ışık, biçim, gölgeler, yansımalar ve önemliliğin konfigürasyonlarıdır.” diyen Hella Jongerius’un sanat ve tasarım arasındaki sınırda yer alan “Breathing Colour” sergisinin ayrıntılarına gelin birlikte bakalım!
Günün her saati renk ve ışığın nasıl etkileşime girdiğinin incelendiği bu sergide, uluslararası üne sahip, yıldız tasarımcı olarak gösterilen Hella Jongerius’un, uzun yıllardır yaptığı sanatsal araştırmalarının sonucunda kağıt, seramik metal ya da plastik gibi objelerin renk ve ışıkla buluştukça geçirdiği değişimlerin bir anlatısını görüyoruz. Kendisi de bir tasarımcı olan Jongerius, tasarım üreticilerinin görüşlerini ve ürünlerin geliştirilebilirliğindeki renk kullanımını sorguluyor. Jongerius, ışık, renk ve nesneler arasındaki bağlantıyı kaçırdığımızda bunun etrafımızdaki dünyanın yönlerini ve deneyimlerini kaçırmamıza yol açtığını savunuyor.
Isaac Newton’dan Bauhaus öğretmeni Johannes Itten’e kadar en etkili renk teorisyenleri kişisel deneyimlerine güveniyorlardı. Hollandalı ünlü tasarımcı Hella Jongerius, ise onlarca yıllık araştırmalarından yola çıkarak bize renklere daha derinlemesine bakabilmemiz için ilham veren yeni bir dizi nesne ve deneyim yaratmayı amaçlıyor. Sergi bize rengin nasıl davrandığını, şekil, doku ve ışık gibi faktörlerden nasıl etkilendiğini gösteriyor.
Rengi deneyimleme şeklimizin ışığın kalitesine bağlı olduğunu biliyor muydunuz? Ünlü Hollandalı tasarımcı Hella Jongerius tarafından hazırlanan “Breathing Colour”, rengin davranış şekline, şekilleri, malzemeleri, gölgeleri ve yansımaları derinlemesine inceliyor.
Sergi, günün belirli saatlerinde gün ışığı koşullarını simüle eden ayrı alanlara ayrılarak hazırlanmış; sabah, öğle ve akşam. Bu üç aşama, gün ışığını değiştirmenin renk algımız üzerindeki etkisini araştırıyor. Her kurulumda, bazıları el dokuması bazılarıysa endüstriyel tezgahlarda üretilmiş olan bir dizi üç boyutlu nesneler kullanılıyor. Hella’nın çok ses getiren bu sergisi için;“Dikkat çekici yeni bir şov, dünyaya bakış açımızı değiştirmeyi amaçlıyor!” diyen The Times’a katılmamak mümkün değil!
Dünyayı zengin bir renk karışımında görüyoruz ancak ne kadar karmaşık olabileceğini nadiren takdir ediyoruz. Hella Jongerius, sanayileşme süreçlerinin renk deneyimlerimizi daralttığını savunuyor. Bu sergi, renklerin tekrar nefes almasını ve onlara daha samimi ve kişisel bir şekilde bakmayı nasıl sağlayabileceğimizi araştırıyor.
Gelin şimdi gün ışığını değiştirmenin renk algımız üzerindeki etkilerine bakalım: Sabah, öğle ve akşam!
Sabah
Sabah ışığı ilk önce güneş ufukta azaldığında beliriyor. Güneş yavaş yavaş yükseldikçe sabahın soğukluğundaki sıcak tonlar mavimsi bir renk tonu ile kristal berraklığında bir ışıltı yaratıyor. Bu keskin ışık, yoğun renkler getiriyor ve dünya bir anda sabah tazeliğiyle gözler önüne seriliyor. Puslu, yarı saydam gölgeler yavaş yavaş opak şekiller haline gelirken odalar parlamaya, ışık ise pencere, perde, veya panjurların etrafına akmaya başlıyor.
“Renk endüstrisinin düzlüğüne karşı isyan ediyorum. Yeşil rengi için endüstriyel tariflerde verilen kırmızı çizgiyi özlüyorum. Bu, renge yoğunluğunu ve ömrünü verir. Işığın değişmesiyle nefes alan renkleri özlüyorum. Tıpkı bir sanat eserini yeniden yorumladığımız gibi, endüstriyel olarak üretilmiş bir rengi yeniden okumamıza izin veren seçenekleri özlüyorum.”
Hella Jongerius
Öğle
Güneş gökyüzündeki en yüksek noktasına ulaştığında, gün ışığı en yoğun haline geliyor. Yukarıdan gelen güçlü ışık, öğlenin enerjik renkleri ile canlı bir değişim yaratan güçlü gölgeler ve keskin kontrastlar üretiyor. Işık, nesneleri tam olarak tanımlayarak kucaklıyor. Yoğun ışık , pigmentlere ve parlak doygun renklere hayat veriyor. Renkler daha yeşil görünüyor ve kırmızı tonlar birçok renge yansıyor.
“Bir nesnenin rengi sadece malzemesi ile somutlaşır. Bununla birlikte, nesneler de rengi emer, yansıtır, yankılanır ve çevredeki renk manzarasından etkilenir. Bu renk yakalayıcılar beni çevreleyen tüm günlük nesnelerin bir soyutlamasıdır. Renk, gölgeler ve yansımaları araştırmanın nihai şeklidir.”
Hella Jongerius
Akşam
Akşam, ışık hava kirliliği ile dolduğunda daha fazla siyah tonlara karışmaya başlıyor ve renkler daha pasif hale geliyor. Şafak ve alacakaranlığın sıcak tonları arasında bir benzerlik olmasına rağmen, benzersiz bir kaliteye sahip olan akşam ışığı, formların gölgeleri ortaya çıktıkça karanlık tarafından tüketiliyor ve yavaş yavaş kaybolan bir renk duygusu getiriyor. Böylece şekillerin, siyahın her tonundaki gölgelerle birleştiği huysuz bir dünya ortaya çıkıyor. Her ne kadar bir nesnenin gölgesi gri ve siyah tonlarda gözükse de aslında onu çevreleyen tüm renklerin karmaşık bir karışımı olduğu biliniyor.
2017 yazında sergilendiği Londra Tasarım Müzesi ile ortaklaşa geliştirilen sergi, 2018 yazında Rotterdam’daki Boijmans Van Beuningen Müzesi’nde de sergilendi. Yaklaşık 1 yıl boyunca da, Mart 2020’ye kadar Stockholm‘deki Nationalmuseum’da sergilendi. Serginin bir sonraki durağını öğrenmek için internet sitelerini ziyaret edebilir, sergi hiç ilginizi çekmemiş olsa bile sırf o güzel renkli atmosferi görmek için gidebilirsiniz. Renklerin gün içinde ışıkla yaptığı bu dansı ve sonucunda nesneler üzerinde yarattığı bu değişimleri daha yakından araştırmak ve gözlemlemek isteyenlerin kesinlikle görmesi gerektiğini düşündüğüm bir sergi!
Kapak fotoğrafı: Instagram / @hellajongerius
İlginizi çekebilir: ArtsyMagger’dan Güncel İstanbul Sergileri
İlk yorumu siz yazın!