Terezin Toplama Kampı, Prag: Acı Dolu Bir Tarihin Kalıntıları
İkinci Dünya Savaşı’nın en acı veren tarafı, Hitler tarafından Yahudi’lere karşı yapılan soykırımın halen hafızalarımızda tazeliğini koruması. O dönemde milyonlarca insan Nazi Almanyası tarafından; Polonya, Almanya, Avusturya, Çekya, Hırvatistan ve Letonya’da toplama kamplarına yerleştirilmiş, zorla çalıştırılmış, işkenceye maruz kalarak yaşamlarını yitirmiş. Biz de Prag gezimiz sırasında Çekya’da bulunan Terezin Toplama Kampı’nı görmeye karar verdik.
Seyahatinizi turla ya da araç kiralayarak yapmadıysanız kampa ulaşımın biraz sorunlu olduğunu söylemeliyim. Biz Prag merkezden tur düzenleyen bir acentayla gitmeye karar verdik. Terezin’e gelinceyse görülmesi gereken mekanların, kent merkezinden ve yerleşim yerlerinden uzaklığı nedeniyle isabetli bir karar verdiğimizi anladık. Acentalar, talep ederseniz Türkçe broşür ve Türkçe rehberlik hizmeti de veriyor.
Terezin Toplama Kampı, Prag Konum
Terezin’in Tarihi
Prag’a bir saat uzaklıkta olan, Elbe ve Ohre nehirlerinin bulunduğu bölgedeki Terezin (Theresienstadt), başlarda Çek asillerinin tatil beldesiymiş. 18. yüzyıldaki Avusturya-Prusya savaşları sırasındaysa, düşman ordusunun Çek bölgesine girmesini engellemek amacıyla, İmparator II. Joseph’in annesi İmparatoriçe Maria Theresa’nın onuruna inşa edilmiş. Tam olarak 1780-1790 yılları arasında inşa edilen belde, sonraki dönemlerde askeri kıta olarak hizmet vermiş ve 19. yüzyılın başlarından itibaren Habsburg Hanedanı’na karşı çıkan, asker ve siyasi esirler hapsedildiği yer olmuş.
Şehirde, 1914’ten 1918’e kadar ünlü mahkûmlar da kalmış. Bunlardan en önemlileri; 28 Nisan 1918’de vereme yakalanıp hücresinde ölen, Avusturya Arşidükü Franz Ferdinand ve eşine suikast düzenleyen Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasına sebep olan Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip.
İkinci Dünya Savaşı devam ederken 10 Haziran 1940’ta şehri ele geçiren Gestapo, 24 Kasım 1941’de şehri gettoya dönüştürerek Terezin’de trajik olayların başlamasına neden olmuş. Aslında Auschwitz’e götürülen Yahudiler için bir geçiş noktası ve bir toplama kampı olmasına rağmen, Naziler tarafından bir Yahudi yerleşimi olarak tanıtılmış. Nasıl mı? Hitler, propanga filmleri hazırlatmış, dağıtım kamplarının refah içinde, sosyal ortamdan kopmadan yaşanılabilir olduğu konusuna halkı inandırmış. Ardından kamplarda toplanan Yahudiler hiç ummadıkları, fiziksel ve psikolojik işkencelere maruz kalmışlar.
1941’ye gelindiğinde, kampın komutanı SS-Yüzbaşı Dr.Siegfried Seidl, kampının inşası için aileleriyle birlikte yerleşmelerine izin verme vaadi ile 342 Yahudi’yi çalıştırmış ve 1943’te Auschwitz-Birkenau’ya göndererek zehirli gazla ölmelerine neden olmuş. Bir yıl sonra, Yahudi olmayanların tespit edilmesi amacıyla Naziler tarafından 7.000 Çek vatandaşı şehirden uzaklaştırılmış. Terezin Gettosu, Çek ve Moravya bölgelerindeki Yahudiler için toplanma ve aktarma kampı olarak planlanmış; daha sonra Alman, Hollandalı, Slovakya, Macar, Avusturyalı, Danimarkalı ve Türk yaklaşık 140.000 erkek, kadın ve çocuk bu kamplara yerleştirilmiş. Hitler’in ari ırk yaratma çabaları nedeniyle kampa gönderilenler arasında yaşlı, hasta, engelli ve eşcinseller çoğunluğu oluşturuyormuş.
Gerek kamplara nakil sırasında, gerek toplama kamplarının sağlıksız koşulları ve idamlar gibi sebeplerden dolayı 80.000 kişi bu süreçte yaşamını yitirmiş. Yalnızca 7.000 kişinin barınmasına imkan sağlayan alana, 50.000’in üzerinde insan getirilmiş; yaşanan kıtlık, hijyenik olmayan koşullar ve tifüs salgını nedeniyle, 1942 yılında yaklaşık 16.000 kişi yaşamını kaybetmiş. Ölenler arasında Sigmund Freud’un kız kardeşi olan Esther Adolphine de olduğu biliniyor.
Terezin Toplama Kampı Gezisi
Terezin Toplama Kampı’nın girişinde, karşınıza ilk olarak burada yaşamını yitiren 10.000 kişinin mezarı çıkıyor. Kamp alanına giriş yaptıktan sonra gördüğünüz avlunun duvarındaysa “Arbeit Mach Frei” yani Çalışmak özgürleştirir yazıyor. Bu yazının anlamı şu: Yahudilerin zor koşullarda çalışması karşılığında, onlara özgür bırakılacakları sözü verilmiş. Ancak 40 kiloya düştükten sonra krematoryumlarda yakılarak külleri, kamp alanında bulunan Ohre nehrine savrulmuş.
Gezi sırasında öğrendiğim bilgileri paylaşmaya devam ediyorum. Öyle bir ortam ki bu; 20-30 kişilik koğuşlarda 150-200 kişinin yaşıyor. Haliyle bu durum, hastalık riskini artırmış ve tuvalet kokusundan rahatsız olan insanlar ranzalardaki yatakları atarak tahtaların üzerinde uyumaya başlamışlar. Çok sık banyo yapamayan tutukluklar, yıkadıkları kıyafetlerini kurutacak yer olmadığı için de üstlerine giyerek kurutmak zorunda kalıyorlarmış.
Kampta 17 ile numaralandırılan 500 metre uzunluğundaki tünelden geçerek idam alanına ilerleniyor. Küçük ve az penceresi olan, dar ve basık tünelin yapay olarak ışıklandırıldığını görüyorsunuz. Az sonra öldürüleceklerini bilerek idama giden yüzlerce mahkumun ruh halini tüm korkunçluğuyla hissedip tünelde yürürken yol bir türlü bitmek bilmiyor; tünelden başka türde bir çıkış yolu olmadığını bilmek, bilinen sondan geri dönememek ve bu ölümcül ortam, insanın nefes almasını zorlaştırıyor, soluğunu kesiyor.
Tünelden çıktıktan sonraki süreçlerle ilgili öğrendiğim bir bilgi de; idam alanında, askerlerin kardan ve yağmurdan etkilenmemeleri için üstü kapatılmış haç şeklinde nişan alanları oluşturulduğu. Yahudilerin vurulduğu yere ise, günümüzde ölenler anısına çiçekler dikilmiş. Duvardaki kurşun izlerinden ve yer yer oluşan erimelerden çok sayıda insanın hayatına, burada son verildiğini gözyaşları içerisinde öğrendiğimizi hatırlıyorum.
Kurşuna dizilen kurbanlar; iki üç gün boyunca bu alanda bekletilip, daha sonra krematoryumda yakılmak üzere fırınlara götürülüyorlarmış. Yarım asırdan fazla zaman geçmesine rağmen krematoryumda, burnunuzun direğini sızlatan kan ve kemik kokusunu hala alabiliyorsunuz. Müze binasında esir çocukların yaptığı resimleri incelerkense; masumiyetlerini, çektikleri acılara rağmen umutlarını yitirmediklerini görmek ve çok az çocuğun kurtulduğunu bilmek insanın ruhunda inanılmayacak ölçüde sarsıcı bir etki bırakıyor.
Bir ilginç bilgi daha; Nazi zulmünün yaşandığı döneme ışık tutan Holocaust filmlerinden “Hayat Güzeldir” ve “Schindler’in Listesi”nin bazı sahneleri Terezin Kampı’nda çekilmiş.
Fikrimce Terezin Toplama Kampı; insan onurunun nasıl zedelendiğini, insanın ruhundaki kötülüğün, acımasızlığın sınırsız olduğunu gözler önüne seriyor. Biz; orijinal olarak korunan tek kamp olan Terezin’i gezerken mahkumların yaşadığı fiziksel ve psikolojik işkenceleri, acıları hissederek, öfke ve çaresizlikle, derin bir hüzün ve üzüntüyle yaşananları düşünerek, kampı gezmeyi tamamladık. Irkçılığın, savaşın acımasızlığının; insanlar üzerinde yarattığı etkiyi sadece mağdurların değil, sonraki nesillerin de sarsıcı biçimde etkilendiği gerçeğiyle, özgürlüğün ve barışın önemini bir kez daha anlayarak ve kıymetini bilerek gözlerimiz yaşlı, buruk bir şekilde kamptan ayrıldık.
Kampla ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.
Kapak fotoğrafı: Aytül Sanalp
İlginizi çekebilir: Ahsen Akıllılar’dan Prag Kafka Müzesi
Çok acı bir dönem..