İlk yorumu siz yazın!
İstanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterimleri: Nisan 2021 Seçkisi
İstanbul Film Festivali çevrimiçi gösterimlerine, 2020 yılının birkaç ayına birden yayılarak yeni normale başarıyla adapte olan 39. İstanbul Film Festivali sayesinde alıştık. Sırada yeni bir yıl ve 40. İstanbul Film Festivali var… Yaz aylarında festivalin çevrimiçi platformun yanı sıra sinema salonlarını ve açık hava mekanlarını da kapsayacak gösterimleri, galaları ve yarışma bölümleri hakkında önümüzdeki aylarda ayrıca yazacak, önerilerde bulunacağım. Fakat önce bu ayın gösterimlerine bir göz atalım: 40. İstanbul Film Festivali, farklı bölümlerinden 20 filmin gösterimiyle, 1 Nisan’da başlıyor!
İstanbul Film Festivali Çevrimiçi Gösterim Programı
İstanbul Film Festivali, bildiğiniz gibi her yıl yarışma bölümlerinde ya da farklı kavramsal çerçeveler altında toplanmış seçkilerden oluşan farklı bölümlerinde yüzlerce filmin Türkiye’deki ilk gösterimine ev sahipliği yapıyor. İçinde bulunmaya devam ettiğimiz, fiziksel ya da psikolojik sağlığımızı olduğu kadar sosyal yaşamımızı da derinden etkileyen COVID-19 krizi nedeniyle festival planlandığı gibi 10-21 Nisan tarihleri arasında gerçekleşememiş, birçok filmle randevumuz gecikmişti. İKSV, izleyicisiyle her şartta buluşabilmek için yeni normalde dünyadaki birçok film festivalinin başvurduğu yönteme başvurmuştu: Çevrimiçi bir film festivali. İstanbul Film Festivali çevrimiçi gösterim programının ilki, 15-29 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşti ve yoğun ilgi gördü; haziran, eylül, ekim, kasım, aralık ve 2021’in ilk üçü ayı derken şimdi de sırada 40. İstanbul Film Festivali var. Mayıs ve Haziran aylarındaki fiziksel gösterimler ve yarışma heyecanlarından önce festival, nisan ayında çevrimiçi bir seçkiye yer veriyor.
Festival, çoktan sık kullanılanlara eklediğimiz dijital platformu İKSV Online‘da, her perşembe, cuma, cumartesi ve pazar günleri 21:00’de birer filmi erişime açacak. 1 Nisan – 2 Mayıs tarihleri arasında 20 filmin gösterileceği seçkideki filmlere bilet almış olan izleyiciler bir filmi başlattıktan sonra 30 saatlik bir süre içinde tamamlayabiliyorlar.
40. İstanbul Film Festivali Nisan 2021 Seçkisi ve Öne Çıkan Filmler
40. İstanbul Film Festivali‘nin 1 Nisan – 2 Mayıs tarihleri arasına yayılan çevrimiçi gösterim programında, festivalin Antidepresan, Belgesel Kuşağı, Çiçek İstemez, Dünya Festivallerinden ve Genç Ustalar bölümlerinden filmler yer alıyor.
Seçkiden izlediğim filmler arasında, kesinlikle kaçırmamanızı önerdiğim iki tanesi de 93. Akademi Ödülleri’nin En İyi Uluslararası Film kategorisinde ülkelerini temsil eden yapımlardı. Rus yönetmen Andrey Konchalovskiy‘nin kamerasını Sovyetler tarihindeki en kanlı günlerden biri olan 2 Haziran 1962’ye çevirdiği siyah-beyaz film Dorogie tovarishchi / Dear Comrades! (1 Mayıs), Novocherkassk’ta komünist rejim tarafından kıyamet gününe dönüştürülen o gün yaşanan katliamı kendi ideolojisinin kurbanına dönüşen bir anne üzerinden izliyor. Şili’den belgesel yapım El agente topo / The Mole Agent (24 Nisan) ise, bir yaşlı bakım evinde yaşananların iç yüzünü araştırmak için gizli bir görevle bakım evine yerleştirilen yaşlı bir adamın, teknolojiyle, gizli göreviyle ve kendi duygularıyla mücadelesini anlatan, eğlenceli olduğu kadar dokunaklı bir film. Filmlerin herhangi biri En İyi Uluslararası Film Oscar adayları arasında yer alamasa da, The Mole Agent En İyi Belgesel Film kategorisinde Oscar adayı. Ayrıca görsel efektler ve janr filmleri açısından vasat geçen 2020 sinema yılının boşluğundaki vahalardan biri olan Possessor (4 Nisan) da seçkide dikkat çekenlerden.
Festivalin nisan seçkisinde merak ettiklerim arasında başı, takibe alınacak yeni yönetmenlerin varlığını müjdeleyen, Arjantin’den Ana Katz‘ın siyah-beyaz ve acı-tatlı komedisi El perro que no calla / The Dog Who Wouldn’t Be Quiet (3 Nisan) ve Malta’dan Alex Camilleri‘nin çocuğuna daha iyi bir hayat sağlayabilmek için pis işlere bulaşan bir balıkçıyı konu alan Luzzu (16 Nisan) çekiyor.
ABD’den Robert Machoian‘ın toksik erkekliğe eleştirel bir bakış atan bağımsız filmi The Killing of Two Lovers‘ı (29 Nisan), Fransız Akademisi’nin En İyi Film seçtiği, Emmanuel Mouret imzalı aşk üçgeni komedisi Les choses qu’on dit, les choses qu’on fait / Love Affairs (10 Nisan) ve ünlü oyuncu Viggo Mortensen‘in ilk kez yönetmen koltuğunda oturduğu, baba-oğul yüzleşmesi Falling‘i (30 Nisan) de listeme ekledim.
Ayrıca Finlandiya’nın tasarım gurusu, modern mimarinin efsane isimlerinden Alvar Aalto’nun yaşamına odaklanan belgesel Aalto (2 Nisan) ve geçtiğimiz ay yaşamını kaybeden Tunuslu sinemacı Moufida Tlatli anısına gösterilen, 1995’te festivalin Altın Lale ödülünü kazanan Les silences du palais / The Silences of the Palace‘ın (25 Nisan) da programda yer aldığını hatırlatayım.
Çevrim içi festival kavramına, çevrim içi film gösterimlerine artık hepimiz alıştık, ama bu kavrama ve bu yeni dünyanın kurallarına yabancı olanları yaklaşık bir yıl önceki satırlarımı okumaya davet ediyorum:
Çevrimiçi festival nedir, çevrimiçi festivalde neden kontenjan var?
Netflix, Amazon Prime, BluTv gibi dijital platformlar sayesinde sınırsız seçeneğin elimizin altında bulunduğu, birçok filmi tüm dünyayla aynı anda evimizden izleme fırsatı bulduğumuz, istediğimizi istediğimiz zaman izlemeye alıştığımız (ve bir çırpıda tükettiğimiz) bu çağda, çevrimiçi festival kavramının da hayatımıza bir noktada girmesi kaçınılmazdı. Bunun için bir pandemiye gerek var mıydı, sanmıyorum. Ama COVID-19’un sonuçları arasında film dağıtım ve film izleme alışkanlıklarını kökten değiştirecek gelişmelerin de olacağı kesin. Çevrimiçi festivaller de bu sonuçlardan biri olacak. Fakat bu gelişmeleri izlerken, festival gösterimi ve genel gösterim arasındaki, festival ve vizyon arasındaki farklılıkları unutmamak gerekiyor. Çevrimiçi gösterimlerde kontenjan olması ve İKSV örneğinde ilk seçkideki 15 filmin biletlerinin bir günde tükenmiş olması bu yüzden pek şaşırtıcı değil.
Film festivalleri, onyıllardır filmlerin diğer sinemacılarla, sektör çalışanlarıyla, basınla ve sınırlı sayıdaki izleyiciyle buluştuğu etkinlikler. Bazen haftalar, bazen aylar sonraki genel gösterim tarihleri öncesinde filmi izleyenler arasında filmin haklarını satın almak için izleyecek dağıtımcılar, filmin tanıtımını yapmak için izleyecek sinema yazarları ve film hakkında konuşmaları başlatacak sinemaseverler oluyor. Söz konusu genel gösterim tarihinin bir sinema salonunda ya da dijital bir platformda olması fark etmeksizin (dilerseniz geçtiğimiz yıllarda Netflix ya da Amazon Prime’ın ödül sezonuna damgasını vurmuş iddialı yapımlarının çeşitli festivallerdeki gösterim tarihlerine ve platformlardaki erişim tarihlerine göz atabilirsiniz), film önce dünyadaki festivalleri dolaşarak hanesine ödüller, olumlu/olumsuz eleştiriler, alıntılar ve yorumlar ekliyor. Filmler hakkında söylenenler kulaktan kulağa ya da Letterboxd’dan Twitter’a yayılıyor ve böylece hem film genel gösterime açılana kadar ilgi ve merak arttırılarak reklamı yapılmış hem de sezonun sonunda hazırlanacak yılın en iyileri listelerine veya ödül sezonuna kadar hatırlanması sağlanmış oluyor.
İçinde bulunduğumuz düzende, çevrimiçi bir festivalin de aynı şartlarda gerçekleşiyor olması şaşırtıcı değil; İstanbul Film Festivali’nin ya da dünyadaki farklı festivallerin bundan sonra gerçekleşecek çevrimiçi gösterimleri de bu yüzden coğrafi ve/veya izleyici sayısı sınırlamalarıyla karşımıza çıkacak. (Dağıtımcılarla yapılan sözleşmeler gereği, söz konusu seçkideki filmlerin her biri için 1200 kişilik kontenjan bulunuyormuş ve linklerin Türkiye dışından erişimine izin verilmiyormuş.) Tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi bu filmler birkaç festival daha dolaştıktan sonra, birkaç hafta ya da birkaç ay içinde kaçıranların da erişimine açılacak. Sinema salonlarında ve/veya dijital platformlarda…
İstanbul Film Festivali Mart 2021 Seçkisi ve Öne Çıkan Filmler
Festivalin mart ayı için hazırladığı 12 filmlik çevrim içi seçki, hem geçtiğimiz yılın önemli film festivallerinde ilgi görmüş, ödüller kazanmış filmlerden hem de sevilen yönetmenlerin kariyerlerinde biraz geriye giderek onları daha yakından tanımanızı sağlayacak yapımlardan oluşuyor.
Aralarında kesinlikle kaçırmamanızı önerdiğim film Sweat (5 Mart). İlk filmi Efterskalv‘ı izleyerek, yine İstanbul Film Festivali sayesinde tanıdığım İsveçli yönetmen Magnus von Horn‘un Polonya’da çektiği bu yeni filmi, sosyal medyadaki sağlıklı yaşam ve fitness videolarıyla popülerleşen Sylwia’nın kameralar karşısında yaşadığı duygusal çöküşle başlıyor ve onun takipçileriyle paylaştığı ve paylaşmadığı hayatı arasındaki psikolojik ikilemlerini gözler önüne seriyor. İçinde bulunduğumuz çağın insan psikolojisi üzerindeki yıkıcı etkilerini çok iyi işlediğini düşündüğüm film, Chicago Film Festivali’nde En İyi Film seçilmişti.
Geçtiğimiz yılki Berlinale’de Hong Sang-so‘ya En İyi Yönetmen ödülü kazandıran Domangchin yeoja / The Woman Who Ran (7 Mart) ve Tsai Ming-Liang‘a Teddy Jüri Ödülü kazandıran Rizi / Days (12 Mart) ve yine Berlinale’nin gala filmlerinden, gizli saklı yaşamıyla edebiyat tarihinin en gizemli figürlerinden olan J.D. Salinger’ın yaşamına odaklanan My Salinger Year (26 Mart) da seçkinin dikkat çekenlerinden. Yossi & Jagger filmiyle tanınan, uluslararası kuir sinemanın önemli yönetmenlerinden Eytan Fox‘un yeni filmi Sublet (20 Mart) özellikle merak ettiğim filmlerden biri. Ayrıca William Friedkin ve 1973 tarihli klasiği The Exorcist‘in hayranları, filmin çekim sürecini konu alan ve Friedkin’in zihnine bir yolculuk vadeden belgesel Leap of Faith: William Friedkin on the Exorcist‘i (21 Mart) kaçırmamalı.
Söylediğim gibi, Mart 2021 seçkisi geçmişten gelen sürprizler de içeriyor. Bunlardan benim önerim, Wendy & Lucy ve Certain Women gibi filmleriyle tanıdığımız, en son 2020’nin en iyilerinden olan First Cow‘ını izlediğimiz Kelly Reichardt‘ın 2010 tarihli, ‘feminist western’ Meek’s Cutoff (14 Mart). Film, 1840’ların ortasında Oregon çöllerinde yol alan üç ailenin, rehberlerinin kestirme olduğunu iddia ettiği bir rotayı kullanınca hiçliğin ortasında kaybolmasını ve bunun sonucu yaşadıkları değişimi konu alıyor. Ayrıca geçtiğimiz yıl The Souvenir filmiyle geç kalmış bir çıkış yakalayan Joanna Hogg‘un 2010 tarihli aile dramı Archipelago (6 Mart) ve Küba’nın en tanınmış yönetmenlerinden Tomás Gutiérrez Alea‘nın 1966 tarihli bürokrasi hicvi La muerte de un burócrata / Death of A Bureaucrat (28 Mart) seçkide bulabilecekleriniz arasında.
Ben bir üniversite öğrencisi olarak kombine pakedini pahalı buldum açıkçası