İlk yorumu siz yazın!
Puslu Kıtalar Atlası: Gizemlerin Çözümünü Size Bırakan Kitap
Sosyal medyada çok güzel bir cümleye denk geldim: ”Çocukluğun en çok özlenen yanı; kitapları, çizgi romanları içinde kaybolurcasına okumak…” Zihnimizde bizi yalnız bırakmayan türlü endişe ve kaygılarımızla bu düşünceye hak vermemek elde değil. Büyüdükçe, okumak zorlaşıyor. Modern zamanların Don Kişot’u İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası” adlı nefis eseri ise, okumayı kolaylaştırıyor.
Puslu Kıtalar Atlası o kadar keyifli bir kitap ki, hususi olarak iyi hissettiğim anlara sakladım sayfaları. Adeta keyif arsızlığına düştüm. Böyle hesaplar peşinde koşturtacak güçte ve küçükken okuduğum Türk masalları sıcaklığında, kült olarak anılmaya aday bir yazın…
1960 Yozgat doğumlu olan yazarımız İhsan Oktay Anar, Ege Üniversitesi Felsefe bölümünü bitirdikten sonra, aynı bölümden 2011 yılında öğretim görevlisi olarak emekli olur. Kitab-ül Hiyel (1996), Efrasiyab’ın Hikayeleri (1998), Amat (2005), Suskunlar (2007), Yedinci Gün (2012), Galiz Kahraman (2014) kronolojik olarak çıkan diğer birbirinden kıymetli eserleri.
Puslu Kıtalar Atlası, 1995’te yayımlanan ilk kitabı olmasına rağmen, yazarın çıtayı bu kadar yükselterek şahsına münhasır bir üslup oluşturmasına hayran kaldım. Genel hatlarıyla 17. yüzyıl Osmanlı dönemi İstanbul’unda geçen kitabın, tarihi dokuyu yansıtışı ve gündelik yaşamı tasvir edişiyle, acaba İhsan Bey zaman makinesiyle o döneme gidip bir köşede saklanarak gözlemlerini mi yazdı diye düşünüyor insan. İstanbul sevgisini katbekat arttırıyor olması ise cabası…
Tarih, edebiyat, astronomi, simya, tıp, fizik, gibi nice konunun felsefe ve kara mizah ile harmanlanması, hikayede olayların birbirine bağlanış şekli, bazı gizemlerin çözülmek için okuyucuya bırakılması ile neden bunca zaman bu romanın filmi çekilmemiş dedirtiyor. Muhtemelen eserin anlatım tarzından dolayı görsel hale çevirmenin zor olduğu kabul edildi. Bu konuda İlban Ertem okurların imdadına yetişip, 5 yıl süren hummalı bir çalışmayla Puslu Kıtalar Atlası’nı çizgi roman haline getiriyor. Okurken kendi kurduğunuz hayallerden sonra, inceleyip karşılaştırma yaparak çizimlerde kaybolmanız tavsiye edilir.
Küçük bir uyarı eklemek istiyorum. Kitabın yazım dili eski dönemi yansıttığı için bilinmeyen kelimeler fazla bu yüzden bazı konuların aydınlığa kavuşması amacıyla kelimelerin anlamlarına bakmanız önem arz ediyor. Sembolik anlatımın yer aldığı bu kitapta, felsefik göndermelerin olduğunu bilmek, detayları kaçırmadan daha bilinçli okumanızı sağlayacaktır. (Descartes, Metot Üzerine Konuşma kitabına gönderme yapılıyor, bkz: Zagon Üzerine Öttürmeler) Bir diğer nokta da ilk sayfalardan sıkılıp bırakmamanız. Birkaç sayfa sonra hikaye açılıp zenginleşiyor, bu nasıl bir hayal gücü dedirtiyor ve sürükleyiciliğinden bir şey kaybetmiyor…
”Ey kör! Aç gözünü de düşlerden uyan. Simurg’u göremesen de bari küçük bir serçeyi gör. Kaf Dağı’na varamasan bile hiç olmazsa evinden çıkıp kırlara açıl; böcekleri, kuşları, çiçekleri ve tepeleri seyret. Bırak dünyanın haritasını yapmayı! Daha hayattayken bir taşı bir taşın üstüne koy. Gülleri ve bülbülleri göremeyip gün boyu evinde oturan adam Dünya’nın kendisini hiç görebilir mi?”
Kapak fotoğrafı: Instagram / @liniito
İlginizi çekebilir: Işıl Uyar’dan Evliya Çelebi’nin İstanbul’u
Ahh en sevdiğim, hiç bitmesin istediğim..
Yine mi başlasak..🙈
Evet puslu bir sonbahar sabahında, pencere kenarında..yeniden, yeniden..bence de, evet 🙂