Mimoza Everywhere: İlham Peşinde Bir Gezgin İle Sohbet
Mimoza Everywhere olarak da tanıdığımız sevgili Mimoza’ya karantina sürecinde denk geldiyseniz çok şanslısınız çünkü herkese bu zorlu süreçte sosyal medyadan pozitif enerjiyi yaymayı gayet başardı. Yeri geldi gitarı ve kemanıyla karşımıza çıktı, yeri geldi biz kendimizde bulamadığımız enerjiyi Mimoza’da görüp harekete geçmeye karar verdik. Hayatı rengarenk olan; İstanbul ve Londra’dan sonra şimdi Barselona’da yaşayan Mimoza’nın enerji dolu yaşamını gelin birlikte keşfedelim.
Seni biraz daha yakından tanımamız gerekirse neler söylemek istersin?
Bu kendini tanıtma soruları bana o kadar zor geliyor ki! Hayatının yaklaşık 10 senesini yurt dışında geçirmiş ama hiçbir zaman İstanbul’dan ve Türkiye’deki ailesi ve arkadaşlarından kopmamış biriyim. Sosyal bir kelebeğim, arkadaşlarımla farklı deneyimler peşinde koşmayı ve yeni insanlarla tanışmayı çok severim! Görmediğim yerlere seyahat etmeye bayılırım, güzel yemek yemeye çok düşkünüm. Hayatın en küçük anlarından keyif almayı değerli bulan, kendi kendine yeten ve hatta tek başına yemeğe veya sinemaya gitmeyi de çok seven, alkolsüz dans edebilen, kendini hemen herhangi bir sahneye atabilen, içi dolu ve faydalı sohbetlere bayılan biriyim!
Barselona’ya gitmeye nasıl karar verdin? Ne kadar süredir oradasın ? Neler yapıyorsun?
İngiltere’de üniversite okudum ve 4 sene orada yaşadıktan sonra, İstanbul’a döndüm. Fakat hayatımın o döneminde orada mutlu olmadığımı fark ettim ve tabi ki annemlerin büyük desteği ve dil öğrenme şartıyla, Barselona’ya master yapmaya geldim. Bir master yaptıktan sonra, Fairmont otelinde F&B müdürünün asistanı olarak staj yaptım, sonrasında İspanyolca olarak marketing ve e-ticaret üzerine bir master daha yaptım. Bütün bu öğrencilik kariyerimden sonra da, burada bir turizm acentasında çalışmaya başladım. Yaklaşık 2 senedir de orada çalışıyorum.
Mimozaeverywhere fikri nasıl ortaya çıktı? İçerikleri nasıl üretiyorsun?
Çok iyi hatırlıyorum, Barselona’da otobüs durağında otobüs beklerken Instagram’a bakıyordum ve kendi kendime dedim ki “Barselona’da yaşıyorum, güzel yemek yiyorum ve seyahat etmeyi çok seviyorum. E madem herkes her şeyi paylaşıyor, ben neden bir sayfa açmayayım?”. Önceleri kendimi hiç paylaşmıyordum, hatta sayfamın ismi de farklıydı. Zamanla kendimi de koymaya başladım, olayı yemekten biraz saptırdım. Biraz çekiniyordum aslında Barselona ve yemek dışında bir şeyler paylaşmaya ama sonra takipçilerimle konuştukça fark ettim ki, beni takip edenler sadece Barselona’da olduğum için değil, beni ben olduğum için takip etmeye başlıyor. Bu nedenle de sayfam artık bir “lifestyle” sayfasına dönüştü.
İçerikleri aslında çok daha profesyonel ve planlı bir şekilde üretebilirim ama gerçekten yapmıyorum. Tamamen aklıma ve kalbime geldiği gibi, canım nasıl isterse öyle içerikler paylaşıyorum. Aslında sanırım bu doğallığım ve her şeyi olduğu gibi paylaşmam, takipçilerimin hoşuna giden kısım. Arkadaşlarımla yemeğe gittiğimde evet, o “Bir dakika, önce fotoğraf!” cümlesini kuruyorum ama elimden geldiği kadar hızlı ve etkili yapıp, o anın büyüsünü bozmamaya çalışıyorum. Sonuçta o an benim için önemli olan gerçekten aslında yanımdakilerle keyfili vakit geçiriyor olmak.
Kendini daha çok bulduğun hangisi? Youtube mu, Instagram mı?
Çok zor soru! Aslında sanırım Instagram çünkü çok farklı çeşitlerde kendimi yansıtabiliyorum. Bir diğer yandan, Youtube için çok daha kolay ve hızlı bir şekilde videolar üretebilsem ve o konuya daha çok yüklenebilsem, beni çok doğru yansıtabilecek bir platform olduğunu düşünüyorum.
Karantinayı Barselona’da geçirmek nasıldı? İstanbul’a dönebilseydin döner miydin?
Aslında bu konu burada ilk olaylar patladığında ailemle benim gündemimize geldi. Ancak sonra düşündüm ki eğer Barselona’da kalırsam bu dönemi çok daha kolay atlatacağım. Bir anda karantina ilan edilmesiyle, aslında sadece birkaç günlüğüne bende kalmaya gelmiş olan arkadaşım, 2.5 ay benimle kalakaldı. Aslında bu, Barselona’da kalmayı tercih etme sebeplerimden biri oldu çünkü sonuçta bu dönemi yalnız geçirmeyecektim. Öte yandan kendimi meşgul tutabileceğim her şeyim, kitaplarım, kemanım, gitarım buradaydı. E balkonum da var diye düşündüm, bu nedenle dönmedim. O balkon bize çok büyük bir nefes oldu, güneş oldu, oksijen oldu. Gerçekten geçirebileceğimiz en rahat şekilde geçirdik bu 2.5 ayı, şükürler olsun. Tek zor olan şey ailemden uzak geçirmek oldu ama onların da güvende olduğunu bildiğim için rahattım.
Karantina sürecinde modunu yükseltmek için dans ettin, spor yaptın, şarkı söyledin bunları da takipçilerinle paylaştın. Nasıl geri dönüşler aldın?
O kadar güzel geri dönüşler aldım ki, size gerçekten anlatamam! Özellikle sabahları odamda kendi kendime dans ettiğim ve spor yaptığım videolarda, enerjim ve hayata karşı olan motivasyonum bir şekilde ekranlardan geçip takipçilerime ulaştı. Bana o kadar çok yazan oldu ki, “Çok tembellik yapıyordum, enerjim yoktu, sayende kalktım ben de spor yapıyorum, dans ediyorum!” diyen! Dürüst olmak gerekirse ben dans ederken veya spor yaparken gerçekten “Ay inşallah bu izleyenlere enerji verir” diye düşünmüyorum, sadece içimden geldiği için dans ediyorum. Bu yüzden takipçilerimi motive ettiğimi görmek bana çok büyük bir mutluluk veriyor!
Yeni normalleşme Barselona’da nasıl geçiyor? Karantinadan sonra senin hayat düzeninde ne gibi değişiklikler oldu?
Sonunda normalleşiyoruz ve çok mutluyum! Biliyorsunuz İspanya bu hastalığı en sert şekilde atlatmaya çalışan ülkelerden biriydi. 2.5 ay boyunca belki toplamda 7 kere dışarı çıkmışımdır, o da sadece süpermarkete gitmek için. Şu anda 4 adımlı bir gevşeme programı uygulanıyor ve İspanya’nın her bölgesinin gidişatı ayrı tutuluyor. Barselona şu anda ikinci fazda, yani restoranların dış alanları açık, iç alanları ise 30% kapasite ile çalışıyor. Plaj ise yeni açılıyor! En özlediğim bir diğer konu ise konserler ve festivaller ama tabii bu yaz yapılacak olan her etkinlik iptal oldu, bizi hayli sakin bir yaz dönemi bekliyor. Ben artık sadece yürüyorum veya bisiklete biniyorum, çok uzak bir yere gitmiyorsam otobüs veya metro kullanmayı bıraktım. Gece hayatımız sıfırlandı diyebilirim ama bunun sayesinde arkadaşlarımızla parkta oturup sohbet etmenin güzelliğini ve değerini hatırladık!
Geçenlerde sosyal medya detoksu yaptın. Ne kadar sıklıkta bu molaya ihtiyaç duyuyorsun?
Evet, bir haftalık bir sosyal medya detoksu yaptım ve çok iyi geldi. Sigara ve alkol bağımlılığı kadar, sosyal medya da bir bağımlılık. Bazen bir bakıyorum her iki dakikada bir telefonuma bakmadan devam edemez olmuşum günüme. Böyle zamanlarda kontrolü ele alma gücüm olduğunu kendime hatırlatıyorum ve olabildiğince kendimi başka şeylerle meşgul edip, telefonumu odamda aynı noktada bırakıyorum. Şu sıralar planladığım ise haftada bir hiç sosyal medya kullanmadığım bir detoks yapmak!
“Karantinada Her Güne 1 Şarkı” nasıl geçti? Müzik serüvenine sevgili dedenle başlamışsın. Sonra nasıl devam etti? Müzikle ilgili güncel yapmak istediklerin var mı?
Benim Instagram sayfam en başlarda sadece yemek ve Barselona üzerine kuruluyken; zamanla takipçilerimin görmek istedikleriyle, benim paylaşmak istediklerimle, içinde bulunduğum dönemlerle evrildi, çevrildi ve en sonunda kişiliğimin bir yansıması haline geldi. Evet yemek hala paylaşıyorum çünkü güzel yemek yemek benim hayatımın büyük bir parçası ama buraya sonradan seyahat de eklendi, müzik de eklendi, spor da eklendi, kültür-sanat de eklendi. “Karantina’da Her Güne 1 Şarkı” da aynen böyle oldu ve sayfam, içinde bulunduğum zamana ve ortama ayak uydurdu, evimden çıkamadığım günlerde üretmeme ve paylaşmama şahane bir bahane oldu! Zaten aslında hep düşünüyordum, sayfamda biraz da müzisyen tarafımı paylaşsam, daha çok çalıp söylesem diye ama bir türlü işin içine çok giremiyordum. Karantinadayken başka çarem kalmadı ve herkes benden her gün bir şarkı dinlemek zorunda kaldı!
Müziğe aslında babam sayesinde başladım, ailemizin müzisyeni odur diyebilirim. Onun sayesinde piyano çalmaya başladım, 7 sene çaldıktan sonra sıkılıp kemana geçtim. İnanın kemanı nasıl, nereden görüp sevdiğimi hatırlamıyorum! Ama ortaokul ve lise boyunca da dedem bir klasik müzik sevdalısı olduğu için, onunla her ay senfoni konserlerine götürüldüm ve bu pek tabii benim kemana daha da çok bağlanmama, çalışmak için hep motive kalmama yardımcı oldu. Üniversiteden sonra bir O Ses Türkiye maceram oldu ki hayatta yaptığım en güzel şeylerden biriydi bence, ondan sonra da hep daha çok söylemeye başladım. Yapmak istediğim şeyler hep var ama işin hangi ucundan tutsam karar veremiyorum!
Sosyal medyanın linç kültürü hakkında ne düşünüyorsun? Youtube veya Instagram’da böyle bir şeyle karşılaştın mı hiç?
Hepimiz artık biliyoruz ki, insanlar birinin suratına söyleyemeyeceği her şeyi pıt pıt pıt pıt klavyeye döküp yollayıveriyor ve bunu yaparken asla ikinci kere düşünmüyor. Bu zaten onları ne kadar ciddiye almamamız gerektiğine bir işaret. İkincisi ise, ben her zaman başkalarına kötü yorumlar yapanların, eleştirenlerin (tabi ki yapıcı eleştiriyi saymıyorum), o söyledikleri her ne ise kendilerinin bir problemi olduğunu ve aslında kendileri o bana söyledikleri gibi olduğu için, bende onu görebildiklerini düşünüyorum. Benim başıma da geldi tabii ama inanır mısınız onlara nazik bir cevap verip geri döndüğümde, çoğu bana “Haklısınız özür dilerim öyle demek istememiştim” tarzında bir cevapla döndü… Bu konu çok derin bir konu, hiç girmiyorum şimdi!
İlginizi çekebilir: Gamze Türker’den Sosyal Medya Linç Kültürü
Güncel durumlardan dolayı seyahat etme durumuyla ilgili ne düşünüyorsun? Sınırlar açılsa gider misin bir yerlere?
Ben açıkçası korkmuyorum bir yerlere gitmekten, maskem ve dezenfektanımla binerim giderim gibi geliyor. Zaten Türkiye uçuşları açıldığı zaman İstanbul’a gitmeyi planlıyorum, tabii eğer karantina kuralı olmazsa!
Bu zamana kadar gezdiğin ve hala tadı damağında kalan tatil yeri hangisiydi?
Son zamanlarda tek bahsettiğim seyahatim tek başıma gittiğim Lizbon ama gerçekten bunun bir nedeni var. Benim için o kadar güzel bir tatildi ki! Portekiz’e ilk gidişim olduğu için de tadı hayli damağımda kaldı. Eğer pandemiye yakalanmasaydık, Nisan ayında Porto’ya da gidecektim ama başka zamana kaldı. Her sene istisnasız tadı damağımda kalan bir diğer tatil ise tabii ki Bodrum’daki evimizde ailem ve sitedeki arkadaşlarımla geçirdiğim yaz tatili… Ona hiçbir zaman doyum olmuyor!
Mimoza’nın İstanbul’da ve Barselona’da gitmeyi en çok sevdiği yerler neresi?
İstanbul’da gitmeyi en sevdiğim yer şurası diye bir cevap vermek zor, benim için bunun cevabı ailemin ve arkadaşlarımın yanı olur çünkü İstanbul’da en çok özlediklerim onlar! Ama tabii ki düşününce, diğerlerinden biraz daha fazla sevdiğim bazı mahalleler var! Mesela Arnavutköy, mesela Moda, mesela Yeniköy… Güzel bir Türk kahvaltısı yapabileceğim, uzun güzel bir rakı sofrasında oturabileceğim herhangi bir yer, benim gitmeyi sevdiğim yer. Eh bir de vasıta olarak vapur kullanacaksam, değmeyin keyfime!
Barselona’da ise gitmeyi en çok sevdiğim yer, yine içinde bulunduğum ruh haline göre değişiyor! Gracia mahallesi dolanmayı en sevdiğim mahalle, Eixample hem içinde yaşadığım hem de etrafa baktıkça doyamadığım mahalle, El Born ise gece hayatımın adresi diyebilirim. Önce La Pepita veya Bar Centric’te güzel bir tapas yiyip, sonra El Born’da Creps’te birkaç kokteyl, üstüne de Marula’da dans! Ertesi gün öğlen Xiringuito Escriba’da geç bir öğle yemeğinde kocaman bir paella! Oh, daha ne olsun!
Kapak fotoğrafı: Mimoza Cendey
İlginizi çekebilir: Barselona’da Yaşamak
İlk yorumu siz yazın!