Adım Adım Angkor Wat: Siem Reap'ta Son Maskesiz Gezi
Sizin en son maskesiz gittiğiniz seyahat hangisi? Artık maskesiz hayat bir süre hayal gibi görünüyor. Salgının bitmediğini biliyoruz, ancak Çin’de sıkı kontroller sonucunda tam da iyi idare ediliyor, belki Çin içi seyahatlere başlarız dediğimiz dönemde Pekin’deki vakalar ister istemez moralimizi bozmuştu. Sanırım bir süre daha pek fazla seyahat edemeyeceğiz, belki de yaptığımız gezileri hatırlayıp morali yüksek tutmak en iyisi. O halde salgın başlamadan önce Çin Yeni Yılında gittiğimiz Kamboçya-Laos turumuzu hatırlayarak Angkor Wat sayesinde seyahat özlemimizi gidermeye çalışalım.
Çin Yeni Yılında ‘insan göçü’ uyarıları olduğu için Ocak ayındaki Kamboçya ve Laos biletlerimizi çok önceden almıştık. Planımız Şanghay – Siem Reap, Siem Reap – Luang Prabang ve dönüş için Luang Prabang – Şanghay’dı. Ancak dönüşümüz hiç de beklenildiği gibi olmadı. Covid dolayısıyla Luang Prabang – Bangkok uçuşu ardından, Sinan Singapur’a, ben ise İstanbul’a dönmek durumunda kaldık.
Tatilimizin başında bunlardan bir haber olan biz, büyük heyecanla ve önlemlerle yola çıktmıştık. Bu yazı bu şekilde başlamayabilirdi yani 🙂 Ama artık farklı bir pencereden baktığımız bir gerçek. Bu dönem hepimizi bir sürü konuda geliştirdi diyebiliriz, elimizdeki imkanlarla olaylara adapte olma, hızlı karar alıp uygulayabilme, insanın kendisinin ve etrafın farkına varması, düzenin bir anda nasıl alt üst olabildiğini görme ve bundan herkesin etkilenmesi; yaşanan durumun büyüklüğü ve etkisi, bu durumla başa çıkabilmek için herkesin birbirine ihtiyacı olduğu gerçeği…
Özgürce gezebilmek, kalabalıklara karışmak, gönül rahatlığıyla dışarıda yemek yemek. Tüm korkulara, endişelere rağmen, etkileyici gün doğumu ve insanı hayran bırakan tarihi dokusuyla Siem Reap’ı daha doğrusu Angkor Vat’ı unutulmayacak seyahatler arasına alıyoruz. Bu yazıda sadece Angkor Vat’tan bahsedeceğim. Laos bölümü kesinlikle kendi başına ayrı bir yazıyı hak ediyor, devamı Laos yani Luang Prabang’ta yaşadığımız muhteşem gün batımıyla gelecek.
Angkor Wat
Kamboçya’ya gitmeden önce ülkenin bende yaptığı çağrışımlarla gittikten sonra akıllarda kalan kısmı benim için çok farklı. Asya kıtasına ilişkin olarak, Çin’e gelmeden önce çok da fazla bir ilgim yoktu, belki bir gün gideriz dediğimiz yerlerdendi açıkçası Kamboçya. En popüler yerlerin başında gelen Vietnam ise her zaman öne çıkanlar arasında olup vizesi zorlu olduğu için beklemede kalanlardandı, hala da öyle.
Siem Reap demek Angkor Wat demek. Tabii ki gezilecek, görülecek başka yerler de var ancak büyük bir bölümü zaten Angkor Wat’ın içinde. Bizim, gezecek dolu dolu tam 3 günümüz vardı. 24-27 Ocak tarihleri arasında Siem Reap’taydık, hava sıcaklığıysa 30 derecelerdeydi. Herhangi bir tura katılmadık. Bu seyahati kendimiz planladık ve gerçekleştirdik.
Sabaha karşı uçaktan iner inmez kapıda vizemizi alıp kaldığımız yerin ayarladığı tuk tuk benzeri bir araçla yola koyulduk. Kaldığımız yerin adı Emerald Angkor, en fazla 6-7 bungalowun bulunduğu, fiyat olarak uygun, çalışanları yardımsever, temiz bir yerdi. Özellikle orada kullanabileceğimiz, interneti olan bir telefon servisi sağlamaları gönlümüzü fethetti. Bu telefonla oteli direkt arayabiliyor ve internetten istediğimiz bilgilere ulaşabiliyorduk. En önemlisi de navigasyon sayesinde taksi veya tuk tuk çağırabildiğimiz uygulamayı rahatça kullanabildik. Biz yine de bir motor kiraladık tabii ancak akşam çıkacağımız vakit, motoru otelde bırakıp tuk tuklar ile şehir merkezine iniyorduk. Çok uzak bir mesafe değildi. Motoru bırakmamamız gereken yerleriyse özellikle belirttiler çünkü belli yerlerde hem çalınabiliyor hem de kolayca ceza yiyebiliyorsunuz, dikkatli olmak da fayda var. Ayrıca kask takmak da şart!
Otel sahipleri, Alman bir adam ve Kamboçyalı kız arkadaşıydı. Angkor Wat haricinde yapılabilecek hiking, trekking, şelale yürüyüşlerinden de bahsettiler. Ancak Angkor Wat o kadar büyük ve gezilecek çok fazla bölgesi var ki, biz üç günümüzü de tamamen oraya adadık. Gün doğumunu izlemek için sabaha karşı 5 gibi kapıya gidip bilet sırasına girip bir sürü insanla bekledik. Bileti aldığımız yerden tekrar tuk tuk ile esas ana girişe gittik ve sonra biraz da yürüyerek gün doğumunu izleyeceğimiz yere vardık. Bu nedenle gün doğumunun şahane renklerine, kuşların sesine sakince tanık olabilmek için erkenden gidip bir yer bulmak gerekiyor. Sakince demem yanıltmasın, aslında yüzlerce kişi ile bu anı yaşıyorsunuz ancak herkes sessiz sakin anın tadını çıkarıyor.
Angkor Wat, milyonlarca turistin ziyaret ettiği, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan, içerisinde yüzlerce tapınak ve heykel bulunduran Khmer Krallık döneminden kalan tapınak şehir. Siem Reap’ın 6 km kuzeyinde yer alıyor. Khmer dilinde ‘Angkor’ başkent, ‘Wat’ ise tapınak anlamına geliyor. Khmer Krallığı’nın başkenti ve gücünün simgesi olan Angkor Vat, 12.yy ilk yarısında Hindu tapınağı iken, 12. yüzyıl sonlarında Budist tapınağına dönmüş. 14. yüzyıldaysa başkentin Phnom Penh’e taşınmasıyla terk edilen tapınak şehir, doğa tarafından sahiplenilmiş ve 19. yüzyılda Fransız doğa bilimci Henri Mouhot tarafından yeniden keşfedilene kadar kendi halinde kalmış. Günümüze kadar korunaklı bir şekilde gelen şehir mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.
Turla gitmediyseniz bile eğer rehberle gezmek isterseniz bölgenin Turizm Bakanlığı’ndan ayarlanan lisanslı rehberler belli bir ücret karşılığında (genelde pazarlık edilerek) sizi gezdiriyor. Biz elimizde kitabımız, kendi turumuzu kendimiz ayarlamayı tercih ettik. Tarihi, mimarisi ve dinler arasında geçişleriyle bu arkeolojik alandan etkilenmemek mümkün değil.
Angkor Wat, Dünya’nın en büyük dini binası olarak bölgenin en meşhuru olsa da Ta Prohm ve Bayon da ziyaretçi akınına uğrayan yerlerin başında geliyor. Zaten bölge çok hareketli ve her zaman kalabalık. Uygulanan mimari ve arkeolojik özellikler zamanın ötesinde olarak tanımlanıyor. Her bir yapıda bambaşka şekiller, simgeler, semboller, yüzler, kolon yapıları ve işçilik insanı hayrete düşürüyor ve adeta farklı bir zaman diliminde gezindiğinizi hissediyorsunuz. Örneğin kullanılan taşların, harç yerine sebze ve bitki atıklarıyla yapılan bir karışımla birleştirildiğini öğreniyoruz.
Bayon / Angkor Thom
Bu tapınakta oyulmuş 216 yüz bulunuyor ve tarihin, sıradan sahnelerin zaman çizelgelerini gösteren oymalar yer alıyor. 12. yüzyılın sonlarından, 13. yüzyıl başlarında inşa edilen Bayon’da yer alan 216 yüzün Mahayana Budist Kral Jayavarman VII’yi temsil ettiğine inanılıyor.
Ta Prohm
Birçok kişi tarafından Tomb Raider veya Indiana Jones filmlerinden bilinen bu tapınağın diğerlerinden en büyük farkı, devasa ağaçların hayrete düşüren derin kökleriyle her yeri sarması. Doğa adeta bu tapınağı kendi himayesi altına almış durumda, ağaçların kökleri bir baştan öbür başa kadar uzanıyor ve tüm haşmetiyle gücünü gösteriyor. Bu etkileyici tapınak Jayavarman VII trafından ailesine adına yaptırılmış.
Gezilecek Diğer Tapınaklar
Beng Mealea, Koh Ker, Preah Khan, Churning of the Ocean of Milk gibi binlerce farklı tapınağın bulunduğun bu alanda gezecek, keşfedecek çok yer var. Alan çok büyük olduğu için daha fazla yer görmek istiyorsanız daha fazla güne ihtiyacınız olacaktır. Biz en meşhurları tamamladıktan sonra gidebildiğimiz diğer tapınakları da ziyaret ettik. Ancak bu bölgenin ziyaret giriş çıkış saatleri de bulunduğu için planınızı buna göre ayarlamanız gerekiyor. Öğle yemeği yenecek yerel lokantalar ise Tonle Sap gölünün orada bulunuyor. Bu sırada göl etrafında piknik yapan aileleri de yakalamış oluyorsunuz.
Siem Reap’ta Yeme – İçme
Sokak lezzetlerini denemek isterseniz hemen merkezde yer alan Old Market’te (Psar Chas) sabah saat 8’den önce kurulan, yerel yemeklerin piştiği tezgahlardan meşhur Bai Sach Chrouk (domuz eti ve pilav), Fish Amok, Lok Lak (kızarmış et ve pilav), Khmer Noodles gibi yerel mutfağa ait yemekleri bulabilirsiniz. Yemek yemeseniz bile pazarın atmosferini yaşamak, insanları gözlemlemek açısından güzel bir fırsat.
9. sokaktaki Old Market bölümü ayrıca akşamları uzun saatler boyunca açık kalan bir akşam pazarına dönüşüyor. Farklı Asya ülkelerinde de görebileceğiniz nom khrouk (hindistancevizi pankekler diyebiliriz ancak temel içeriği pirinç), çeşit çeşit şişte pişen etlerin de yer aldığı bir sürü satıcı görüyorsunuz.
Old Market ve Çevresi
Turist sayısının yüksek olmasından kaynaklı olarak burada Dünya mutfağının yer aldığı bir sürü cafe ve restoran bulunuyor. Örneğin; Hard Rock Cafe, tam merkezde müstakil bir villada yer alıyor. Yemek açısından çok fazla alternatif olduğu için bu konuda hassas olanların Siem Reap seyahatlerinde sıkıntı çekeceğini düşünmüyorum.
Elia Greek Kitchen
Biz, Elia Greek Kitchen’a gittik, çok da memnun kaldık. Ancak restoranlar yoğun talebe karşılık veremeyebiliyor ve sıra beklemek durumunda kalabiliyorsunuz; bu nedenle önden rezervasyon yaptırmak işinizi kolaylaştırabilir. Elia Greek Kitchen ‘da yemekler oldukça lezzetli, özlediğimiz damak tadını bulabilmek insanı ayrıca mutlu ediyor. Asya mutfağını seviyorum ancak insan alıştığı tatları da özlüyor ve bulduğunda da yemek ayrı bir keyif veriyor.
Wild Creative Bar&Eatery
Seyahat öncesi yaptığımız araştırmalardan her yerde karşımıza çıkan Wild Creative Bar&Eatery ise bahçesiyle, mobilyalarıyla, sınırlı ama lezzetli menüsüyle aklımızda farklı bir Siem Reap hatırası bırakıyor. Buraya kesinlikle gitmelisiniz! Bohem ve rustik dekorasyonu, grafiti duvarı, müzikleri, bahçesindeki ışıklandırma tüm günün yorgunluğunu almaya yetiyor. Buranın işletmecisi ve sahibi de Fransız bir çift, güler yüzlü ve her konuda yardımcılar.
Gelen müşterileriyle de birebir ilgileniyorlar. Bahçenin tek dezavantajı sivri sineklerdi. Sayıca oldukça fazlalar ve gerçekten rahat vermiyorlar. Bunun için önlem alarak gitmekte fayda var. Spring roll’ları popüler, çeşit çeşit bulunuyor. Biz ortaya denemek açısından her birinden söyleyip kokteyl içtik ve sonunda da tatlı spring roll ile kapanış yaptık. Merkeze göre biraz daha farklı bir yerde bulunuyor, tuk tuk ile gayet rahat erişebilirsiniz. Hatta o sokakta gözümüze çarpan birkaç yer daha oldu; ancak vaktimiz olmadığından deneme fırsatımız olmadı.
Angkor Wat’ta Alışveriş
Son olarak Siem Reap veya Angkor Wat dönüşünde hatıra olarak bir şeyler almak isterseniz kesinlikle Artisans Angkor’dan almanızı tavsiye ederiz. Old Market’a yürüme mesafesinde bulunan, zanaatkarlık okulu olarak kurulmuş olan bu organizasyon; kırsal kesimde yaşayan genç kişilere istihdam sağlayıp el işçiliği mirasını, kültürünü devam ettirmelerini sağlıyor. Üstelik herhangi bir ürün almasanız bile işçiliğin en başından sonuna kadar nasıl ilerlediğini, oymaların nasıl yapıldığını görme imkanınız oluyor. Maskelerden kurtulacağımız günler ve yeni rotalarda buluşmak üzere…
Kapak Fotoğrafı: Selin Mutafoğlu
İlginizi çekebilir: Sakura Chan’dan Huzur Arayanların Şehri: Siem Reap
İlk yorumu siz yazın!