The Man in the High Castle: Nazilerin Kazandığı Bir Distopya
Sürekli olarak birbirine benzer konulara sahip, adeta kendini tekrar eden dizilerden sıkıldıysanız bu yazımda ilginizi çekebilecek bir dizi ile tanışabilirsiniz. Farklı bir konuya sahip dizi bulma arayışındayken, arkadaşımın “The Man in the High Castle”ı tavsiye etmesiyle eşi benzeri olmayan bir senaryo keşfetmiş oldum. Dizi, İkinci Dünya Savaşı’nı Mihver İttifakı’nın kazandığı bir evrende geçiyor ve belki de cevabını asla bulamayacağımız bazı sorulara potansiyel yanıtlar veriyor.
Öncelikle belirtmeyelim ki The Man in the High Castle aslında bir kitap uyarlaması. 2015’te Amazon tarafından dizi yapılmış ve toplamda 4 sezona sahip. Başroldeki karakter Julianna Crain’in olayların gidişatına büyük ölçüde yön veren güçlü kadın karakterlerden olduğunu söyleyebilirim. Onun dünyasındaki Amerika Birleşik Devletleri, Nazi Almanya ve Japon İmparatorluğu tarafından paylaşılmış. Kendisi de bir Amerikan olup “Japon Pasifik Eyaletleri”nin başkenti olan San Fransisco’da yaşamakta. Bir gün eline gizemli bir CD geçtiğinde hayatının akışı bambaşka bir yöne kaymaya başlıyor. Bu bağlamda pes etmeyerek birçok zorlukla başa çıkmaya çalışması ve gerçekleri ortaya çıkarabilmek adına mücadele vermesiyle izleyiciye kendini sevdirdiğini düşünüyorum.
Dizinin benim hoşuma gitmesinin başka bir önemli sebebi ise alternatif siyasi çatışmaları gözler önüne sermesi. Bu anlamda bir politik distopya olarak nitelendirmek de mümkün. Bunlara bağlı olarak da karakterlerin yaşadığı ortam çeşitli kültürel etkileşimlerle birlikte şekillenmiş. Karakterlerin giydiği kıyafetler, kullandıkları taşıtlar, kültürel etkileşimin sosyal hayatlarındaki yeri başarılı bir şekilde tasvir edilmiş. Örneğin, Julianna boş zamanlarında bir Uzak Doğu sporu olan Aikido ile uğraşıyor ve ders aldığı yerde birçok Japon bulunmakta. Bireysel ilişkilerde ne kadar iyi anlaşılsa, birlikte huzur içinde yaşansa bile siyasi konularda iki taraf arasında engellenemez çatışmalar ortaya çıkıyor.
Ayrıca dizide, dünya haritası ve sınırlar şu an aşina olduğumuzdan çok daha farklı biçimlenmiş durumda. Dünya genel olarak Japonlar ve Naziler arasında paylaştırılsa da, tarafsız bölge olarak nitelendirilen yerler de mevcut.
Çeşitli tarihi olaylar farklı sonuçlansaydı hayatın ne açıdan farklı olacağına dair zaman zaman kafa yormayı sevdiğimden, bu da sevdiğim bir dizi oldu. Alternatif tarih hakkında düşünmeye seven, “Acaba şöyle olsaydı dünya nasıl olurdu ?” gibi hayal gücünü zorlayan sorulara sahip kişiler için kesinlikle kafa açar nitelikte bir dizi.
Kapak Fotoğrafı: FGRLS Club
İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den Dark Dizisi
İlk yorumu siz yazın!