İlk yorumu siz yazın!
Huysuz Virjin: Aykırı Bir Peri Masalının Emektar Sanatçısı
Seyfi Dursunoğlu “Bizden tiyatrocu çıkmaz” diyen bir ailenin, en cesur çocuğu. Tam 18 sene memur kaldıktan sonra müstehcen şakaları ile tüm Türkiye’yi güldüren, kimsenin söylemediğini söyleyen sahne insanı, Türkiye’nin en çok izlenen ve en çok kanal kapattıran drag queen’i: Karşınızda Huysuz Virjin!!
Onun için bir modern peri masalı diyebiliriz. Prensesin olmadığı, prensin ise prenses kılığına girerek kendine yepyeni bir yaşam kurduğu sıra dışı bir hikaye. Hayatının ilk yarısı, Sindirella gibi binbir güçlük ve baskıyla, diğer yarısı ise alabildiğine neşe ve kahkaha ile geçen, peri masallarının aksine kendi mutluluğu kadar başkalarının da mutlu olmasını isteyen, aykırı bir kahramanı anlatmak istiyorum bugün size.
Seyfi Dursunoğlu’nun Yaşamı
Beş Yaşında Trabzon’da Kanto Söyleyen Bir Çocuk
“Ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım? Terzi mi olsam, aktör mu olsam?” diye düşünen bir memurun hayaliydi Huysuz Virjin. İçi içine sığmayan, daha beş yaşında, Trabzon’da mutaassıp bir ailenin çocuğu iken bile şarkılar söyleyen güleç yüzlü bir çocuk. Hani derler ya, “Gerçek altını çamura da atsan altın altındır.” diye Seyfi de öyle bir yetenek işte. Daha ilk baştan ailesi onu “ailesine yakışır bir adam etmek” için Deniz Lisesi’ne göndermiş ama Seyfi Dursunoğlu orada rahat durmamış. Büyük bedeller ödese de çareyi başka bir yere geçmekte bulmuş. Önce Haydarpaşa Lisesi’ne gitmiş, ardından İngiliz Filolojisini okumaya, üniversiteye. Ancak orada da muvaffak olmamamış Seyfi Bey ve henüz okurken memurluğa başlamış.
Okurken bir dönem İzmir’deki “ailenin güya entelektüeli” dediği amcasını ziyaret etmiş. Ona tiyatro yapmak istediğini söylemiş ama amcası “Bizim aileden tiyatrocu çıkmaz” diyerek hayallerini söndürmüş. “O dönem Yunan heykeli gibiydim, fiziğime çok dikkat ederdim.” diyor kendisi.
Memurluktan Solistliğe Bir Peri Masalı
Sosyal sigortalar kurumunda memurluğa başlamış. Orada da herkesi güldüren, herkesin öğle yemeğinde yanında olmak istediği biri olmuş. Herkesi gülüp geçiren, neşesi ve enerjisi ile dikkat çekmiş. O kadar ki, bir dönem önce memur hanımların Seyfi Bey’in odasında toplanması yasaklanmış. O da beyefendileri toplar olmuş. hal böyle olunca müdürü baş edememiş, o da sohbetlere katılmış.
Bu dönemlerde irili ufaklı sahneye çıkma girişimleri olmuş ama pek yürümemiş. Bir kez Ruhi Su ile sahneye çıkmak istemiş, ama o zaman da o dönem birlikte olduğu kişi “Ya ben, ya sahne demiş.” Bir kez daha susmuş Seyfi Bey. Hayatında bilmem kaçıncı kez, onu neşesini öldüren geleneklerin ve ataerkil düşüncenin pençesine düşmüş.
Huysuz Virjin’in Doğuşu
Ve Karsinizda Pezevenkler Korosu
Ama bir gün gelmiş ki çatlağını bulmuş. Yaşı kırka yaklaşmışken memuriyette geçirdiği 18 senenin ardından “Artık yeter.” demiş ve istifa etmiş. Tüm röportajlarında “Eğer memurlukta para olsaydı hiç bu işe hiç girişmezdim” diyor.
1970’lerin başında Öztürk Serengil’in programına konuk gelince olanlar olmuş. Türk halkı -hepsi olmasa da bir kısmı diyelim- bu karakteri pek bir benimsemiş. Hafifmeşrep, dobra, küfürbaz ve kafasına eseni yapan Huysuz Virjin, o dönemin tüm gazinolarında fırtına gibi esmiş. Dönemin ünlü isimleri onun sivri dilini pek bir sevmişler.
“İnsanca yaşamak ve borçsuz, rahat bir dünya için çıktım sahneye” diyor. İlk başta kantolar söylemek için çıkmış sahneye, o kendine has sesi ve düzgün Türkçesi ile. Sonra bazılarınca şehir efsanesi, bazılarınca ise gerçek olan hikayesine göre kendisine şarkı sözlerini değiştiren, laf atan bir grup kişiye “Sayın izleyiciler size pezevenkler korosunu getirdik.” deyince ortalık yıkılmış ve o anda seyircinin gerçek isteğini idrak etmiş Seyfi Bey. Gazinocu Günay Bey de “İşte bu. Bundan sonra seyirciye laf at.” demiş.
Virjin adı ünlü kantocu “Minyon Virjin“den geliyor. (Kendisi Selim ve Adile Naşit’in de büyükannesi olur.) Huysuzluğu ise sahnede beraber çalıştığı insanların “Ay ne huysuzsun hiçbir şey beğenmiyorsun.” demesinden. Böylece Huysuz Virjin doğmuş.
İsyanın ve gururun diğer adı Drag Queen’ler
Burada şöyle bir parantez açmak istedim. Huysuz Virjin karakteri gerçek bir drag queen aslında. Drag queenlik ise bazen gay bazen de heteroseksüel sanatçıların, abartılı kadın kıyafetleri ve eşyalarını kullanarak sahneye çıkması, şarkı, dans veya hiciv kullanarak bir performans sergilemesi anlamına geliyor. (Bunun tam tersini yapanlar da var, yani erkek kıyafeti sahneye çıkan kadınlar, onlar da drag kingler olarak biliniyor.)
Dünyada pek çok örneği olan bu tarzın bilinen ilk modern zaman örnekleri 1920’lere dayanıyor. Bu performansın bugünkü halini alması ve yayılması ise gay barların arttığı, LGBTİ+ hareketin Amerika’da, özellikle de New York ve San Francisco gibi metropollerde görünürlük kazandığı, cinsiyet ve cinsellik kalıplarının ilk kez tartışıldığı 1960’lara rastlıyor. (Evet, 1960’ların isyancı ruhu!)
1969 tarihinde New York’da Stonewall İsyanları‘nın başlamasında ve sürdürülmesinde drag queenler önemli rol oynamışlardır. Bu yüzden dünyanın her yerinde düzenlenen onur yürüyüşlerinde büyük öneme sahiptirler. Seyfi Bey bu akımdan mı etkilendi bilemiyoruz, ancak tarihlerin bu kadar yakın olması, insanda bir soru işareti uyandırıyor 🙂
Unutulmaz Bir Televizyon Yıldızı
1980 darbesini yapan Kenan Evren bile karışmazdı ona. Bülent Ersoy dahil pek çok ismin sahne yasağı varken bile Huysuz Virjin, sahnelerde estikçe esmeyi başarır. 1990’larda özel televizyonların oluşmasıyla Show TV’de kendi programını yapmaya başlar. Daha sonra Star’da ve pek çok kanalda çalışır. O dönemde ünlü olan herkesi konuk olarak ağırlar, onlara herkesin isteyip de kimsenin soramadığını sorar, üstüne bir de tabirimi caiz görün itin götune sokup çıkarır. Buna rağmen Huysuz’un geleni gideni eksik olmaz. Seyirci ekran başında da gazinoda da hep bol olur.
Hatta bu sadık seyirci grubuna benim ailemin bile dahil olduğunu söyleyebilirim. Kendince muhafazakar biri olan dedemi bile güldürebilen biridir Huysuz Virjin. Küfürleri bile samimidir. Huysuz ve Tatlı Kadın yayında iken evdeki herkesin bir odadan diğerine (ailenin yaşlı üyeleri dahil) “Castıra Castıra Cas...” diye gittiğine bizzat şahit oldum, diyebilirim. Bir insanın küfür ederken bile nasıl zarif olabileceğini ilk kez onunla gördüm. (Başka da kimsede göremedim…)
Seyfi Dursunoğlu tam 40 sene hayat verdi bu karaktere. Üstelik hayatının ikinci yarısında, pek çok kişinin emekli olduğu yaşlarda. Alnının teriyle kazandı, güldü, güldürdü. Onca senenin baskısını, öyle bir attı ki üstünden, herkesin ağzını açık bıraktı. Hiç beklenmeyen bir kılıkta, hiç beklenmeyen bir sanat dalında yepyeni bir alan yarattı kendine.
İlham Veren, Güçlü Bir Sanatçı
Nüfusunun çoğunun Müslüman olduğu, eşcinselliğin çok da hoş karşılanmadığı, sadece kadın olmanın bile çok zor olduğu bir ülkede 1970’lerden bugüne drag queen olmak kolay değil. Hele onca baskıya göğüs germek, bununla alay edip yoluna devam etmek ise oldukça zor. Bunu da ancak birkaç kişi başarı herhalde. Kendisine başarısının sırrı sorulduğunda ise “İnsanlara hitap edebiliyorsanız, onları güldürebiliyorsanız, duygulandırabiliyorsanız, özel hayatınızı ikinci plana atıyorlar.” diyor. Umarım hala doğrudur.
Seyfi Bey’in bir TED Talk’ı olsun, çok isterdim, pek de yakışırdı. Günümüzde herkesin çıkıp konuştuğu o platformu en çok hak eden isimlerden biri belki de. En ilham veren konuşmalardan biri olabilirdi. Memurluktan drag queenliğe, üstelik 1970’lerde orta yaşın eşiğinde. Böyle bir video olsa Youtube’da global fenomen olacağına inanıyorum.
Belki de bunu kendi istemedi. “Kuru kuru konuşacağına” gerçekten faydalı olmak istedi ve tüm servetini eğitim derneklerine bağışladı. Seneler önce aldığı bu kararı 2009 yılında Okan Bayülgen’in programında anlatırken de “Halktan aldığımı halka veriyorum.” dedi. Bugün kimsenin kolay kolaya cesaret edemediği bu cümleyi yazarken, inanın tüylerim diken diken oluyor. Bir kez daha şaşırtıyor bizi Huysuz Virjin, hayata veda ederken bile yüzlerde bir tebessüm bırakıyor.
Eminim onun da tanışsa çok seveceği, sahnenin bir ucundan diğerine kanto yaparak gideceği ve beraber hiciv yapacağı Oscar Wilde’in sözleriyle kapatmak istiyorum yazıyı: “Hepimiz bir çukurun içindeyiz, ama bazılarımız yıldızlara bakıyor.” İyi ki o yıldızlara baktın ve bize güzel bir gölge bıraktın Seyfi Bey. Hem de bu dünyanın bu ters köşesinden, cıvıl cıvıl bir kimlikle. Teşekkürler!
Kapak Fotoğrafı: Cem Talu
İlginizi çekebilir: Emre Eminoğlu’ndan Pose Dizisi
Yazınızla ve sizinle yeni tanışma fırsatı buldum müthiş bir yazı olmuş kaleminize, yüreğinize sağlık🧚♀️🙏🏼Uzun yazılmış olup da akıcılığın bu kadar güzel olduğu yazıya rastlamak zor gercekten🙂👌