Afrodisias Antik Kenti: Ara Güler'in Tesadüfi, Tarihi Keşfi
Aydın’da yer alan Afrodisias Antik Kenti, mitolojinin en bilindik karakterlerinden, güzelliği ile nam salan Afrodit’e adanmış bir bölge. Bu yazımda işte bu antik kentin keşfediliş hikayesine göz atacağız.
Afrodit’in dillere destan , bugüne dek kulaktan kulağa yayılan güzelliğiyle ilgili hepimiz bir şeyler okumuşuzdur, kendisi mitolojinin ayrılmaz parçalarından. Afrodit’in destanı belki düşündüğümüzden daha ihtişamlı ki doğumu bile iki efsaneye dayanıyor.
Didaktik şiir ile nam salmış Hesiodos, Afrodit’in deniz köpüklü dalgalardan doğduğunu öne sürerken; meşhur Homeros ise Afrodit’in Dione’den doğduğunu söyler. Pek çoğumuzun bildiği gibi mitolojide doğumu ve aşk hayatıyla ilgili çeşitli rivayetlerle adından sıkça bahsettiren güzellik tanrıçasına adanmış, Aydın’da yer alan bir antik kent var: Afrodisias Antik Kenti. Yazıma Afrodit ile başlamış olsam da aslında yanıbaşımızda bulunan antik kentin keşfediliş hikayesinden bahsetmek istiyorum.
2018 yılında vefat eden ünlü gazeteci ve fotoğraf sanatçısı Ara Güler, 1958 senesinde Aydın Valisine gidip Adnan Menderes’in açılışını yapacağı barajda kendisini görevlendirilmesini talep eder. Valinin izin vermesi ile heyecanla yola çıkarlar. Şoför barajdan dönüşte daha kestirme bir yol bildiğini söyler. Gittikleri kestirme yol onları kısa zamanda istedikleri yere varmasını sağlamaz fakat günümüzde tüm dünyanın akın ettiği bir güzelliğe götürür.
Sonuç olarak ekip kestirme yolu kullanırken kaybolur, akşam olur ve karşılarına ardı arkası kesilmeyen taşlar, kayalıklar çıkar üstelik bir tane bile insanla karşılaşmazlar. Tam umutlarını kaybettikleri anda bir kahvehane ve ışık görürler ve nerede olduklarını öğrenmek için arabadan indikleri anda Ara Güler şaşkınlığa uğrar çünkü bu kahvehanede masa yoktur!
Nasıl yani masasız kahvehane nasıl olacak dediğinizi duyar gibiyim. Masa yoktur çünkü kahvehanedekiler sütunları masa yapmış, onların üstünde oyun oynuyorlardır. Şoförün yolu kaybedip geldiği bu yer ve buldukları kahvehane tam düşündüğünüz gibi bugün bildiğimiz adıyla Afrodisyas Antik Kenti’dir. Kahvehanede sütunların masa olarak kullanılmasından anlayacağımız gibi köyün ahalisi mimari parçaları günlük hayatlarında kullanmaktadır. Ara Güler o gün bol bol fotoğraf çeker ancak aklında o pek çok soru vardır.
Ara Güler, Aydın’daki görev sonlandıktan sonra, büyük bir heyecanla soluğu İstanbul’da alır. Çektiği fotoğraflar aracılığı ile bulduğu yer hakkında araştırma yapmaya başlar. Fakat hayal kırıklığına uğrar çünkü eline net bir bilgi geçmez. En son aklına fotoğrafları Times’a göndermek gelir. Times gelen fotoğraflar üzerine Ara Güler’in tekrar bölgeye gidip fotoğrafların renkli halini çekmesini talep eder ve fotoğrafların tekrar çekilmesinin ardından her şey değişir. Artık bölgeyi araştıran tek kişi Ara Güler değildir. Haber tüm dünya basınına yayılır ve pek çok basın organı neler olduğunu takip etmeye başlar. Bunun üzerine arkeologların bölgede yaptığı çalışmalar sonucu bölgenin Roma İmparatorluğu’ndan kalan Afrodisyas antik kenti olduğunu keşfedilir.
Böylece Aydın’da bir baraj açılışına giden genç gazeteci, bugün UNESCO Dünya Miras listesinde yer alan bir antik kenti keşfetmiş olur hem de tamamen tesadüf üzerine! Ara Güler, bildikleri yolu kullanmakta ısrar etse veya o göreve başka biri gitse kim bilir nasıl olurdu? Şans… Ara Güler’in şansı ve onu peşinden sürükleyen heyecanı…
Kapak Fotoğrafı: Gazete Duvar
İlginizi çekebilir: Sena Sarıkaya’dan Ara Güler
İlginç bir öyküymüş. Teşekkürler