Kendini bir sanat akımı altında tanımlayan fakat eserlerine baktığımız zaman pek çok sanat akımının izlerini gördüğümüz ve öncüsü olduğu ‘color field painting’ yöntemini adeta imzası haline getiren değerli ressamımız Mark Rothko’nun hayatına ve sanatına gelin beraber bakalım.

Mark Rothko - 11 Artworks to Discover and Buy | Widewalls
Mark Rothko | Fotoğraf: Widewalls

Mark Rothko olarak tanıdığımız, kendine has üslubu ile resim sanatına bambaşka bir bakış açısını kazandıran ressamımızın asıl adı Marcus Rothkowitz’dir. Rusya’nın Dvinsk kentinde 26 Eylül 1903 yılında dünyaya geldi. Fakat Rothko’nun Amerika macerası, o daha 10 yaşındayken başladı. 1913 yılında ailesi ile Amerika’ya göç eden Rothka, Portland Oregon’a yerleşti. Rothko’nun yıldızı her ne kadar akademik hayatla barışmayacak olsa da Rothko başarılı ve zeki bir öğrenciydi. Portland’da Lincoln Lisesi’ne giden Rothko, 1921 yılında Yale Üniversitesi’ni kazandı. Yale Üniversitesi’nde liberal sanatlar ve bilim alanında eğitim gördü fakat Yale Üniversitesi’nde aradığını bulamayan Rothko, 1923 yılında okuldan ayrıldı. Yale ile yolunu ayıran Rothko, New York’ a gidip orada bir sanat okuluna (Art Student League) kayıt yaptırdı ve burada Max Weber’den eğitim aldı. Ayrıca Rothko Parsons Tasarım Okulu (Parsons School of Design)’nda da eğitim gördü.

Rothko’nun sanat çizgisini oluştururken en çok ilham aldığı hocası kimdir diye soracak olursak, bu sorunun cevabı Arshile Gorky’dir diyebiliriz diye düşünüyorum. Rothko, Parsons Tasarım Okulu (Parsons School of Design)’nda eğitim gördüğü dönem Gorky’den dersler aldı. Soyut dışavurumculuk akımına ilgi duyan Gorky, sanatıyla Rothko’yu etkileyen ressamlardan oldu. Rothko sanat alanında emin adımlarla kendini geliştirmeye çalışırken, Yahudi Merkezi’nde (Brooklyn Jewish Center) çocuklara ders vererek geçimini sağladı.

Mark Rothko
Mark Rothko | Fotoğraf Kaynağı: Pinterest

Rothko sanat dünyasında aktif rol almaya 1930 yılların başında başladı. Fakat burada ‘aktif yol’ derken demek istediğim şey eserlerini kitlelere göstermeye başlamasıdır. Çünkü solo gösterisini her ne kadar 1933 yılında Contemporary Arts Gallery (New York)’ de yapmış olsa da, sanatını icra etmesi ve öğretmesi daha eskiye dayanmaktadır. 1930’lu yıllarda kendinden daha çok söz ettirmeye başlayan Rothko, birkaç modern sanatçının da içinde olduğu ‘The Ten’ adlı bir gruba dahil oldu ve ‘The Ten’ adlı grubun altında da birtakım çalışmalara imza attı. The Ten adlı grupta bir araya gelen sanatçılar Amerikan Sanat Kurumu’nun muhafazakar bir duruşa sahip olduğunu düşünüyordu.

Ve bu durumu protesto eden The Ten, ilk olarak “The Ten: Whitney Dissenters” adlı sergi ile adından söz ettirdi. Protesto temelli bir sergi olan ve Mercury Gallery’de sergilenen “The Ten: Whitney Dissenters” in katoluğunda misyonlarını şu cümle ile tanımlamışlardır: “Amerikan resminin ve edebi resminin tanınmış eşdeğerliğine karşı bir protesto” (“a protest against the reputed equivalence of American painting and literal painting.”).

The Ten: WHITNEY DISSENTERS
The Ten: WHITNEY DISSENTERS| Fotoğraf Kaynağı: https://whitney.org/

Rothko’nun aktif sanat hayatının başlangıcı olarak kabul edebileceği 1930’lu yıllarda bir diğer önemli gelişme de, Rothko’nun Work Progress Administration için Federal Sanat Projesi’nde yer alması ve eserlerini FDSP için yapmasıdır. Rothko’nun 1936 yılında çalışmaya başladığı Work Progress Administration (WPA)’ın amacı Amerika’da yaşanan ekonomik buhran zamanında sanatçılara ekonomik destek ile onların aktif olarak çalışmalarını sağlamaktı. Çünkü bu durum hem sanat için hem de Amerika’nın kültürel olarak yeniden toparlanması için önem taşımaktaydı. Fakat şunu belirtmek istiyorum, ‘Renk Alan Resmi’ türünün temsilcisi olan Rothko, bu tür adı altında eserler yapmaya 1940’lı yılların sonuna doğru başladı. Bu dönemden önceki dönem de Rothko’nun sanatında sürrealizm, realizm gibi sanat akımlarının izleri görülmekteydi. Gelin Rothko’nun sanat çizgisini daha yakından inceleyelim.

Rothko’nun Sanat Hayatı ve Eserleri

Rothko’nun sanat hayatını incelerken tek bir sanat akımına odaklanmanın, Rothko’nun sanat yolculuğunu anlamaya yeterli olacağını düşünmüyorum. Çünkü her ne kadar soyut dışavurumculuk akımın bir uzantısı olan Renk Alan Resmi türünün temsilcisi olsa da Rothko’nun sanat yolculuğu soyut resim ile başlamamıştı.

Travmanın Görsel Dile Yansımaları adlı tezde de bahsedildiği gibi, Rothko 45 yıllık sanat hayatının başlarında daha çok şehir yaşamını sanatına yansıtıyordu. Rothko’nun hayatı ile ilgili web sitelerinde bu dönem, realizm akımı etkisi altında olduğu öne sürülse de Rothko, yaşamın gerçek yönünden daha çok yaşamdaki insanların içinde bulunduğu izolasyonu, duygudurumu ele alıyordu.Bu alanda yaptığı en önemli çalışmalardan bir Metro (Subway) adlı altında topladığı eserleridir. Metro (Subway) adlı seride Rothko, New York metrosunda olan hayatı gerçekçi bir tasvir ile seyirciye yansıtmamaktadır. Çünkü asıl hedeflediliği şey şehir hayatından gerçeğe yakın bir kesiti sunmaktan ziyade o şehir hayatındaki insanların bireysel dünyalarında kendilerine yarattığı hapishaneleri ve insanın modern dünyadan kopukluğunu anlatmaktır.

Entance to Subway
Entance to Subway | Fotoğraf: wikiart.org

Birçok sanatçı gibi Rothko da II. Dünya Savaşı’ndan etkilenmiş ve bu durum sanatına yansımıştır. Rothko bu dönem savaşında getirdiği ruhsal bunalım ile şehir hayatı ve sosyal kaygı konularını bırakıp, daha çok ölüm, din, mitoloji ve ahlaki konuları sanatında işlemeye başlamıştır. Ayrıca Rothko’nun sanat çizgisindeki bu değişimde Alman filozof Nietzche’nin payı olduğu söylenmektedir. Özellike Nietzsche’nin Trajedinin Doğuşu (Birth of Tragedy) adlı kitabı Rothko’yu en çok etkileyen kitaplardan biridir.

Rites of Lilith (1945)
Rites of Lilith (1945)| Fotoğraf: mark-rothko.org

Devam edelim… 1940’lı yıllara doğru Rothko’nun eserleri giderek sürrealizm akımına yaklaştı. II. Dünya Savaşı’nın yıkıcı etkilerinden dolayı birçok sürrealist sanatçı Amerika’ya göç etti ve Rothko’nun da hayatını sürdürdüğü New York, sürrealist ressamaların buluşma noktası oldu. Bu durum hem Amerika’da yaşayan sanatçıların sürrealizmden etkilenmesine hem de ileriki dönemde büyük ses getirecek olan soyut dışavurumculuk akımın gelişmesinde önemli rol oynadı.

Deniz Kenarındaki Yavaş Girdap adlı eser, Rothko’nun sürrealist bir çizgi ile yaptığı eserlerinden biridir. Resimde deniz ve gökyüzü arasında duran iki adet alışılmış insan, hayvan formunda olmayan canlı durmaktadır. Okuduğum birçok kaynakta yapılan yorum, Rothko’nun eserde resmettiği o iki adet yaratık ikinci eşi olan Marry Ellen Beistle ile kendisi olduğu yönündedir. ‘The art story org’ adlı web sayfasında da yapılan yoruma göre eserin bütününe baktığımız zaman, eser Rothko’nun bilinçaltındaki büyü dünyasındaki yaşanan aşk olarak yorumlanmaktadır.

Slow Swirl at the Edge of the Sea
Slow Swirl at the Edge of the Sea | Fotoğraf: mark-rothko.org

Fakat daha önce de bahsettiğim gibi Rothko’nun sanatını anlamak için tek bir akıma odaklanmak asla yeterli olmayacaktır. Rothko 1940’lı yılların sonuna doğru eserlerinden mitolojik unsurları, dini çıkarıp, sürrealizm çizgisinden uzaklaşmış ve içlerinde Jackson Pollock, Clyfford Still gibi soyut dışavurumcuların olduğu bir gruba dahil olmuştur. Fakat o, kendini dışavurumcu olarak tanımlamaktadır. Kendisinin bu konu hakkında söylediği bir sözü sizinle paylaşmak istiyorum: “Soyutlamacı değilim… Rengin biçim veya başka bir şeyle ilişkisi ilgimi çekmiyor… Yalnızca temel insan duygularını ifade etmekle ilgileniyorum – trajedi, coşku.”

Soyut Dışavurumculukta Anlam ve Renk Zenginliği adlı tezde de bahsedildiği gibi, Rothko dönemin soyut dışavurumcularının aksine boyayı damlatma (dripping), boyayı fırlatma gibi yöntemleri kullanmadı. Rothko, büyük ve genelde dikey halde tutulan tuvaller kullanmış ve farklı renge boyadığı zeminler üstüne, o an ele aldığı duygu-düşünceye göre farklı ebatlarda ve çeşitli renklerde dikdörtgenler çiziyordu. Bu yönteme Colorfield Painting (Renk Alanı Boyama) deniyor.

Orange, Red, Yellow
Orange, Red, Yellow | Fotoğraf : mark-rothko.org/

Soyut Dışavurumculukta Anlam ve Renk Zenginliği adlı makalede, Rothko’nun sanat anlayışı hakkında okuduğum bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Her ne kadar Rothko, sanatının olgunluk döneminde soyut dışavurumculuğun başka bir formu olan Colorfield yöntemini kullanmış olsa da, ona göre sanatı soyut bir temel taşımamaktadır. Çünkü Colorfield yöntemi kullanarak acısını, mutluluğunu, hazzını ve kederini tuvale yansıtmıs ve bu duyguları yansıtmak için çizidiği geometrik cisimlerin, duyguların somut ifadesi olduğunu savumuştur. Rothko’nun bu düşünce yapısı, kendisini dışavurumcu olarak tanımlamasındaki nedenlerden biri olabilir diye düşünüyorum. Şimdi deminden beri bahsettiğim Colorfield (Renk Alanı Boyama) yöntemine kısaca bakalım.

Colorfield Painting (Renk Alanı Boyama) Nedir?

Rothko'nun ağır depresyon geçirmeden önce yaptığı eseri
Rothko’nun ağır depresyon geçirmeden önce yaptığı eseri (Red, Black, White on Yellow/1955)| Fotoğraf: www.mark-rothko.org/

Renk Alanı Resmi (Colorfield Painting), 1950 yılında Mark Rothko, Clyfford Still ve Barnett Newman gibi ressamların sanatlarını icra ederken kullandıkları yönteme verilen isimdir. Bu yöntemde sanatçı duygulara, mitolojik unsurlara, dini ya da toplumsal inançlara ve bu kavramların temsili görevinde olan nesnelere yer vermez ve resmini tüm bu kavramlardan arındırır. Sanatçı, zihin durumu geometrik ya da belli bir biçmi olmayn tek renk ya da birbirinden farklı şekiller çizerek tuvale aktarır. Zaten Rothko’nun Colorfield Painting yöntemi ile yaptığı ilk resimler ile aynı yöntemle ağır depresyon döneminde yaptığı resimleri karşılaştırırsak, bu tanımı daha netleşmiş olur diye düşünüyorum.

Rothko'nun son yıllarında yaptığı eseri (Black on Gray / 1969)
Rothko’nun son yıllarında yaptığı eseri (Black on Gray / 1969)| Fotoğraf: www.mark-rothko.org/

Rothko’nun Son Yılları

1940 yılların sonuna doğru iyice kendi sanat tarzını (Colorfield Painting) oturtan ve adından sıkça söz ettiren Rothko, 1964 yılında şimdilerde Rothko Şapeli olarak bilinen şapele kendi resimlerinin yer aldığı, insanların meditasyon yapabileceği bir yer tasarlaması için John ve Dominique de Menial tarafından görevlendirildi. Şapel için siyah ve koyu renklerle resmettiği 14 adet tablo yapan Rothko, ne yazık ki şapelin açılışına şahit olamadı. Çünkü 1968 yılında yaşadığı buhran ve içsel çatışmları giderek büyüdü ve Rothko’yu ağır bir depresyona sürükledi.

Rothko Chapel
Rothko Chapel| Fotoğraf: mark-rothko.org

Tüm bu yaşadığı psikolojik problemlerin sonucunda 25 Şubat 1970 yılında intihar ederek hayatına son verdi. 1971 yılında açılan büyük emek verdiği ve günümüzde birçok insanı kendine hayran bırakan Rothko, şapelini göremeden aramızdan ayrılmış oldu. Zaten Rothko’nun son yıllarında yaptığı resimlere ve tabi ki şapel için yaptığı resimlere bakarsak, siyah başta olmak üzere, hep koyu renkler kullandığını görebiliriz.