Bazen bir film ya da dizi izlerken gördüğümüz karakterlerle ilgili ‘yok artık!’ deriz, “Böyle insanların gerçek hayatta karşımıza çıkma ihtimali ne kadar da az!” ama bahsedeceğimiz dizideki tamamen yaşanmış olayları izlerken profesyonel yalancı, manipülasyon ustası, şiddet eğilimli ve psikopat insanların, sıradan insanların hayatına nasıl sızabileceğini ve sevgi ihtiyacı olan biz dahil birçok insanın sevgi karşısında nasıl da aciz olabileceğini ve basiretinin bağlanabileceğini görünce sinirleriniz bozulacak… Dirty John ile tanışınca gerçek hayatta böyle insanlarla karşılaşma ihtimalinizi düşünüp duracaksınız..

Her sezonunda farklı bir yaşanmış hikayenin anlatılarak ilerlediği şimdilik 2 sezonu çekilmiş olan “Dirty John” serisinin 1. sezonunda izlediğim Debra ve John’un hikayesinden, spoiler vermemeye dikkat ederek, bahsedeceğim sizlere. Her bölümün 40 dakika civarı sürdüğü ve toplamda 8 bölümden oluşan bu hikayenin size her bir bölümün nasıl bittiğini anlamayacağınız şekilde vakit geçirteceğini ve olayların en sonunda nasıl sonuçlandığını merak ettirecek şekilde soluksuz ilerlediğini söyleyebilirim.

John karakteri, bekar, nafaka ödeyen, mesleği karizmatik, ilk bakışta kendisi de karizmatik yakışıklı bir bey. Debra da çocukları olan bekar, güzel mi güzel, bakımlı ve maddi durumu oldukça iyi bir kadın. Debra, sosyal ağlar üzerinden insanlarla tanışıp, flört eder ve günü gün ederken günlerden bir gün karşısına john çıkıyor. John ona romantik sürprizler yapıyor, beklediği soruları soruyor, havalı cerrah kıyafetiyle ameliyattan çıkıp olmadık anlarda karşısına çıkıyor, onu çok seviyor ve özgür ruhunu sergiliyor derken Debra’mızın gözüne perde iniyor, John’a aşık oluyor ve bir anda kendisini nikah masasında buluyor..

Ve işte tüm aksilikler de tam da burada baş göstermeye başlıyor.. Mükemmel ötesi John karakteri yavaş yavaş fire vermeye ve sıradanlaşmaya başlıyor derken umulmadık şekilde gerçek yüzü ortaya çıkmaya başlıyor. Bir çok yerde “Debra bunları görmüyor mu? Bu kadar da olabilir mi?” dedirten şaşırtmacalarıyla kendinizi John’la kavga ederken bulabilirsiniz .

Sosyal medyada hepimizin izlediği ve her birinin tesadüfi bir şekilde mükemmel vücuda, mükemmel hayata, mükemmel eşyalara ve kendisine ilk günkü gibi aşık eşlere sahip olan influencerlara baktıkça ilişkilere ve hayata ve hatta kendimize dair mükemmelliyetçi beklentilere sahip olduğumuz bugünlerde, gerçekten hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını ve aslında sahip olmak istediğimiz şeylerin bunlar olmadığını kendimize içten bir şekilde anlatan eleştirel bir nitelik taşıdığını belirtmeden geçemeyeceğim…

Mükemmel olarak bize dayatılan ‘popüler’ bir takım özelliklere odaklanarak, esasında hayatımıza giren insanlarımızda en temelde görmemiz gereken değerleri nasıl görmezden gelebildiğimizi ve farkına bile varmadan nasıl manipüle edilebildiğimizi seyretmek hepimize ilk başta can sıkıcı gelse de yanlış değerlere bağlanmanın ve aile kavramını ikinci plana atmanın nelere sebep olduğunu görmenin en sonunda hepimize iyi geleceğini düşünüyorum.

Yaşanmış bir olaydan uyarlanmış olması bu diziyi benim açımdan izlenebilir kılan en önemli sebep olabilir. Mükemmel bir hayatın bile yanlış insanlar yüzünden ne kadar kötü bir yola girebileceğini göstereceğini ve bakış açınızı değiştirmenizde çok yardımcı olacağını düşündüğüm bu diziyi özellikle tüm kadınlara şiddetle değil sevgiyle tavsiye ediyorum. 

Son olarak bu diziyi izledikten sonra kendime ayırdığım ana fikri de paylaşmadan edemeyeceğim: Hakan Kurtaş’ın da dediği gibi her birimizin “bizi biz yapan defoları” var. Mükemmel olmak zorunda değiliz. Olmayalım da. Yeter ki vicdanı ve iyiliği altın bir madalyon gibi taşıyalım her daim içimizde… Sevgiyle kalın…

Kapak Fotoğrafı: wsj.com

İlginizi çekebilir: Eralp Alper’den Normal People Dizisi