İlk yorumu siz yazın!
Bu Ara Neler Okudum?: Ağustos 2020 Kitapları
Bu ayın öne çıkan kitapları arasında; Anna Karanina, Yürümek ve Öyle Bir Geçer Ki Zaman yer alıyor.
Bu Ara Neler Okudum?
Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek, Ayfer Tunç (Anı)
Ayfer Tunç kitabında, 70’li yılların gündelik hayatını anlatıyor. Yazarın diğer kitaplarına göre edebi yönü olmamakla birlikte o yıllara dair geniş bir arşiv barındırdığını söyleyebilirim. O dönemde yaşamış insanlar kitaptan daha çok keyif alacaktır belki ama ben de merakla okudum zira eskiyi ve nostaljiyi oldum olası severim. Oyunlardan reklamlara, bayramlardan okulun ilk günlerine, televizyon yayınlarından müziklere, 70’lere dair hemen her şey gözünüzün önünden bir film şeridi gibi geçecek…
Anna Karanina, Lev N. Tolstoy (Dünya Klasikleri)
Herkesin az çok bildiği gibi, genel hatlarıyla, 1870’lerde Rusya’da üst sınıftan insanların yaşadığı aşk maceralarını konu alan kitap aslında dönemin kadınına, inanç, devlet düzeni ve yaşama dair aktardığı fikirlerle öne çıkıyor. Bir yanda Anna ile Vronski’nin, diğer yanda Kitty ile Levin’in ilişkisine şahit olarak Tolstoy’un aşk ve evliliği nasıl anlamlandırdığını görebiliyoruz. Biraz zor okumama rağmen kitabın neden klasikler arasına girdiğini ve neden sanat eseri olarak değerlendirildiğini anlamam pek de zor olmadı. Bu eserleri özgün dilinden okumak var ama…
Delibo, Murat Uyurkulak (Roman)
On sekiz yaşında terk ettiği baba evine seneler sonra geri dönen Yusuf, mahallenin Deli İbrahim’inin kaybolduğunu öğrenir. Delibo’nun kayboluşuyla birlikte mahalle arkadaşları birbirini aramaya ve iz sürmeye başlarlar. Bu macera, Yusuf’a çoğu zaman seneler evveline götürerek babasıyla olan ilişkisini, ilk aşkını, arkadaşlarıyla yaşadığı anıları ve iç hesaplaşmalarını hatırlatır. Uyurkulak bu kitabında sadece Yusuf’un öyküsünü yazmıyor, Yusuf’un öyküsü üzerinden bir sistem eleştirisi yapıyor aslında.
Beden Asla Yalan Söylemez, Alice Miller (Psikoloji)
Miller kitabında, duygularımızı ne kadar baskılasak da bedenimizin gerçek hislerimizi gerek ruhsal gerekse bedensel rahatsızlıklar olarak ortaya çıkaracağından bahsediyor ve bu iddialarını çeşitli örneklerle ortaya koyuyor. Ben de çok uzun zamandır buna inandığım ve hemen her hastalığın sebebinin psikolojik olduğunu düşündüğüm için kitabı merakla okudum. Miller’ın diğer kitaplarına yaptığı göndermeler çok yoğun gelip zaman zaman sıksa da, genel anlamda kitabı beğendiğimi söyleyebilirim.
Bir Teoman Duralı Kitabı, Öyle Bir Geçer Ki Zaman (Anı)
Felsefe profesörü, biyolog, akademisyen ve yazar olan Teoman Duralı’nın anılarını anlattığı söyleşi kitabı, sadece bir anı ya da anlatı olmaktan öte çeşitli dönemlere de tanıklık edebildiğimiz tarihsel ve sosyolojik bir bakış da sunuyor. Kitabı bir roman okur gibi, sürüklenerek okudum, elimden bırakamadım. Öncelikle Duralı’nın sahane bir dili var. Zamanında öğrencisi olan birinden methini dinlemiştim. Hoca’nın derslerinin tıklım tıklım olduğunu, zamanın nasıl geçtiğini anlamadıklarını, harika ders anlattığını söylemişti. Bunu söyleşiyi okurken de fark ediyorsunuz. Yaşadığı olaylar, karşılaştığı durumlar ve hayat hikayesinin yanı sıra yaptığı tespitler, eleştiri ve yorumlar da hem üslup hem de aklen ders veren nitelikteydi bana göre. Çok çok severek okudum.
Tekeşlilik, Adam Phillips (Felsefe)
Kitap, adı üstünde, tekeşlilik, sadakat ve sadakatsizlik üzerine yazılmış aforizmalardan oluşuyor. Aforizma olduğunu fark etseydim büyük ihtimalle kitabı satın almazdım çünkü konu üzerine daha derinlemesine bir okuma yapmak niyetindeydim. Yine de tespitleri ve düşündürdükleriyle farklı bir bakış açısı yakalanmasını sağlıyor.
Yürümek, Sevgi Soysal (Türk Edebiyatı)
Toplumu sorgulayan iki insan olan Ela ve Mehmet, aynı dönemlerde ancak farklı yerlerde yetişen iki kişidir. Gelenek, görenek ve baskılarla yetişen bu iki insanın yolu bir gün kesişir. Acaba mutluluk mümkün müdür? Soysal’ın bu kitabı bir kadın kitabı gibi görünse de aslında erkeğe yapılan baskıları da tüm açıklığıyla okuyoruz. Kitap yazılalı kaç sene olmuş ama toplumsal ve geleneksel baskıların gücü ne erkeğin ne de kadının üzerinden pek de kalkmış değil bana göre. Azalmış sandığımız birçok şeyin aslında şekil değiştirerek önümüze sunulduğunu ya da manipüle edilerek doğallığımızdan bir şekilde saptırıldığımızı düşünüyorum. Kitabın yayımlandığı dönemde ses getirmesine şaşmamak gerek.
Düşmanlığın Faydaları, Wilhelm Schmid (Felsefe)
Düşmanlık her zaman olumsuz bir kavram olarak anılsa da Schmid bu kitabında, düşmanlığın insanın kendisine nasıl fayda sağlayacağından ve onu benimseyerek nasıl yönetip, olumluya çevirebileceğinden bahsediyor. Kitapta yazanlar hepimizin sezdiği ve aslında çoğu zaman ağına düştüğü şeyler ancak kelimelere güzel dökülmüş ve açıkça ifade edilmiş. Ne var ki ben olumsuz motivasyonların uzun vadede kişiye zarar vereceğini düşünüyorum. Bunun yanı sıra kitapta bir kez daha ‘’Aptal dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun.’’ Düsturunun önemini de görmek mümkün. Yine de düşman olmayın, mesafe alın…
Gelecek aya kadar sağlıklı, huzurlu ve bol kitaplı günler!
Kapak Fotoğrafı: Betil K
İlginizi çekebilir: Betil K’dan Temmuz 2020 Kitapları
Sevgi Soysal'ın Yürümek kitabından bir sahne hiç aklımdan çıkmaz: Mehmet ve Ela Büyükada'ya giden bir vapurdadırlar. Yaşlı bir amca ve keçisi de vapurda onlarla birliktedir ve bir şekilde keçi vapurdan suya düşer. Ela buna o kadar üzülür ki, yaşlı amcanın acısına öyle ortak olur ki, herkeste aynı acıyı görmeyi bekler. Ancak o sırada Mehmet başka birine "Aaa ben de Trabzonluyum" diye cevap veriyordur. Soysal bunu çok daha şairane anlatıyor tabi, o yabancılık hissi hep göğsümde.
Pek çok önemli edebiyat tarihçisi ve yazar (Nabokov ilk aklıma gelen) Anna Karanina'yı yazılmış en iyi roman olarak niteler.