Dreams of a Life: Joyce Carol Vincent'ın Esrarengiz Ölümü
Bir konuyla ilgili araştırma yaparken 2006 yılında gerçekleşmiş ilginç bir olayın haberiyle karşılaştım. Bir kadın Londra’daki evinde 3 yıl sonra ölü olarak bulunmuş ve tahmin edilenin aksine bu kadın yaşlı ve yalnız değil, çalışan genç yaşta bir kadın. Haber beni oldukça etkiledi ve detaylarını merak ettim. Konu hakkında kaynakları tararken olayla ilgili bir de çekilmiş bir belgesel bulunduğunu fark ettim. Bu belgesel 2011 yılında gösterime girmiş olan Dreams of a Life belgeseli. Belgeseli izleyebileceğiniz, şu an yayınlandığı bir platform var mı bilmiyorum ama İngilizce olarak daha rahat ulaşabileceğiniz bir ve konu ilginizi çekerse önerdiğim bir belgesel. O zaman fazla uzatmadan Joyce Carol Vincent ve hikayesinden kısaca bahsedeyim.
Joyce Carol Vincent 1965 yılında Londra’nın kuzeyinde dünyaya gelmiş. Afrika kökenli, göçmen ve 5 çocuklu bir ailenin en küçük çocuğu olan Joyce 11 yaşındayken annesini kaybetmiş. Ablaları tarafından büyütülmüş ve babasıyla arası hiçbir zaman iyi olmamış. Zaten en sonunda aile içi şiddet ve taciz şikayetleriyle de aile evinden ayrılıp, bir yardım kuruluşunun sayesinde kirasının bir kısmının ödendiği bir eve yerleşmiş. Bu durumdan utandığı için hiçbir zaman resmi bir şikayette bulunmamış ancak ailesiyle bağlarını tamamen koparmış. Yani hayatı zorluklarla geçmiş bir kadın Joyce ve kendi ayakları üstünde durmaya çalışmış hep. En son olarak bir otelde temizlikle ilgilendiği bir işte çalışıyormuş.
Arkadaşlarının olay sonrası alınan ifadelerinde onu sorunlardan kaçan, bir meslektaşıyla çatışırsa hemen o işten çıkan ve Londra’nın her yerinde bir daireden diğerine taşınan biri olarak tanımlamışlar. Ayrıca iletişimde olduğu iş arkadaşları ve bir de erkek arkadaşında başka pek kimsesi yokmuş, olayın öncesinde de uzun zamandır ailesi ya da komşularıyla pek iletişimi olmamış. 25 Ocak 2006’da yardım kuruluşunun icra memurları Joyce’nin kapısına dayanmış. Çünkü 3 yıldır ev kirasının Joyce tarafından ödenmesi gereken kısmı ödenmemiş. Denetleme ve icra amacıyla Joyce’nin adresine gitmişler.
Yardım kuruluşunda görevli icra memurları 3 seneyi bulan ödeme aksamasından dolayı Joyce’nin kapısına dayandığında kimse kapıyı açmamış ve kapı da içeriden kilitliymiş, en sonunda kapı kırılarak içeriye girilebilmiş ve karşılaştıkları manzara oldukça trajik bir durummuş. Aylardır birikmiş postalar kapının girişini kapatıyormuş, evin içini dolduran kötü kokular ve televizyondan geldiği tahmin edilen seslerle birlikte oldukça ürkütücü bir durum yaratıyormuş. Oturma odasına girdiklerinde televizyonun karşısında bir insana ait iskelet kalıntıları ve hemen yanında da 2004 Noeli için hazırlanılan hediye paketleri bulunmuş. Cesede otopsi yapılamamış ancak diş kayıtlarına bakarak 38 yaşındaki Joyce Carol’ın kimlik tespiti yapılabilmiş. Ve cesedin 2003 yılının aralık ayında bilinmeyen nedenlerden ötürü öldüğü tespit edilmiş.
Yaklaşık 3 yıldır kimsenin Joyce’nin evine neden gelmediği bilinmiyor. Komşuları kokunun farkına vardıklarında dışarıdaki çöp kutularından geldiğini düşünmüşler, otopsi raporuna göre de cesedin soğuk havada daha az kokuyla çürüyebileceği ifade edilmiş olduğundan kokunun dışarıya az yayılmış olabileceği düşünülmüş. Ev faturaları yardım kuruluşu tarafından ödenmeye devam ettiği için de televizyon açık kalmış. Ailesi kendileriyle ilişkisini koparan Joyce’ye bir dönem ulaşmaya çalışmış hatta 2004 yılında babası öldüğünde de ulaşmaya çalışmışlar ancak ondan yanıt alamamışlar çünkü Joyce’un babası zaten ondan önce zaten ölmüş. Erkek arkadaşından ise olaydan sonra haber alınamamış, bu şüphe uyandırmış ancak ölümü otopsi raporunda zaten astım hastası olduğu için peptik ülser kanaması dışında başka bir ölüm sebebi bulunmadığı için kayıp erkek arkadaş üzerinde durulmamış.
İşte Joyce’nin hikayesinin görünen kısmı böyleydi, gerçekten ne olduğunu asla bilemeyeceğimiz bir hikaye. Hediye paketi hazırladığı insanlar bile 3 yıl haber alamamalarına rağmen neden onu merak etmediler, erkek arkadaşı nereye kayboldu ve tüm bunlar olurken 3 sene boyunca televizyon nasıl hala çalıştı bilemiyoruz. Ama bu hikaye oldukça hüzünlü ve insanı düşüncelere sürükleyen bir yanı var. Hayatı boyunca zorluklar çekmiş bir kadın, kendi ayakları üzerinde durup hayata devam etmeye çalışmış, hiçbir suç kaydı yok, kötü alışkanlıkları yok ve ölümünden 3 sene sonra yokluğu icra memurları tarafından fark edilmiş. Joyce Carol Vincent’ın hayat hikayesi böyle işte.
Bu olay acaba benim başıma gelebilir mi ya da gelseydi ne olurdu diye düşündürüyor insanı. Bu yüzden hayatımızda gerçek anlamda sevdiğimiz, sevildiğimiz insanlar olduğundan emin olmalıyız bence. Ailevi sorunlarımız olabilir ya da arkadaş çevrenizle ilgili sıkıntılarımız olabilir, ama çevremizde bize değer veren insanları mutlaka fark ediyoruz bir süre sonra. Bizleri seven, merak edip sıklıkla arayan soran eşimiz dostunuz varsa kesinlikle şanslısınız. Umarım sevdiğimiz ve sevildiğimiz bir yaşamımız olur ve hayata veda etme zamanımız geldiğinde bunu Joyce’nin başına geldiği gibi yaşamayız.
Kapak fotoğrafı: nytimes.com
İlginizi çekebilir: Doğuş Bengi’den Selena Quintanilla-Perez
İlk yorumu siz yazın!