İlk yorumu siz yazın!
Kadın Komedyenler: Netflix'ten 5 Stand-up Önerisi
2020’nin korkunç bir yıl olduğu gibi orijinal bir tespitle bir yazıya başlamak istemezdim ama 2020 o kadar korkunç bir yıl ki orijinal bir şey yazacak kadar bile enerjim kalmadı aslında. Küresel pandemi ve milli ekonomik çöküş sürerken, hala sosyal mesafe ve karantinayı sürdürmeye çalışan son 3-4 insandan biri olarak bu sıralar camı açıp havalı bir üçlü saltoyla sekizinci kattan atlamama engel olan şeylerden biri Netflix’te stand-up gösterilerini izlediğim kadın komedyenler.
Benim için stand-up şovları çoğu zaman yalnızca komedi unsuru nedeniyle değil empati unsura nedeniyle de rahatlatıcı oluyorlar; çünkü hiçbir zaman bana sorulmayan bir konuda yorum yapmamakla birlikte fikrim sorulduğunda neden bir şeyleri sugar-code (zor bir şeyi söylerken daha kabul edilebilir ya da nazik biçime sokmak) etmem gerektiğini anlamadım. Mütemadiyen abartılı ve bence samimi olmayan bir nezaket hali bana çok yorucu geliyor; üstelik fikrim sorulan bir konuda gerçek düşüncemi söylememeyi çok anlamsız buluyorum. O yüzden bazı şeyleri benim kadar saçma bulan ve bunu benim de içimden geldiği gibi sarkastik bir biçimde söyleyebilen insanlarla ekrandan bile olsa bağ kuruyor ve sanki arkadaşımla birlikte konfor alanımdaymışım gibi hissediyorum.
Kadın Komedyenler
Netflix diğer pek çok alanda da olduğu gibi stand-up şovları konusunda da nicelik anlamında son derece zengin. Benim bugün kadın komedyenlere odaklanacak olmamın nedeni ise hem izlediğim şovlar içerisinden onların hazırladıklarını kendime daha yakın ve komik bulmam sosyal gelişimini kambur bir kaplumbağa hızında tamamlayan ülkemizde “komik kadın” konseptine değinmek. Gerçi bu pek de bize özgü değil. Kadın komedyenler pek çok anlamda en ağır eleştirilere maruz kalanlar. Ortalama bir erkek komedyen için “komik değil” deyip geçilirken kadın komedyenler için mutlaka ya fiziksel görünüşleri ya yaşları ya medeni durumları üzerinden mutlaka bolca yorum yapılıyor. Onların bu eleştiri bombardımanını umursadıklarını hiç zannetmiyorum ama işleri çok benim tarzım olmasa da bir dönem Amy Schumer ve Lena Dunham üzerindeki baskı neredeyse beni bile bunaltmıştı.
Nedenini asla anlamadığım bir şekilde kadınların komik olması insanlara yıllardır ilginç geliyor. Küçükken kitaplarını çok severek okuduğum Gülse Birsel bir yazısında insanların kendisine sıklıkla senaryo ve şakalarını babasının ya da eşinin mi yazdığını sorduklarından bahsediyordu. Kadınların anlattıklarının kendilerine ait olduğuna bir şekilde inanılırsa, bu sefer de genelde komik olmalarının altında bir neden arama eğilimi baş gösteriyor. İş yaşamında da sık sık kullanılan deli kadın yaftası özellikle de konu hafif sarkastik ve eleştiri yüklü bir komedi olunca hızla yapıştırılıyor ya da kadın komedyenlerin evli olmayışı, fiziksel özellikleri gibi çeşitli şeyler komik olmak “zorunda kalmaları” için bir neden olarak gösteriliyor. Öncelikle söylemeliyim ki kimse komik “olamaz” zamanla daha komik belki; ama bir insan ya mizah anlayışıyla doğar ya da dümdüz. Dolayısıyla komik kadınların komik olmalarının altında bir travma aramak aslında “yanlışlıkla komik” bir yaklaşım.
Kadın Komedyenlere Ait Netflix’de Bulabileceğiniz Beş Stand-Up Gösterisi
Iliza Schlesinger, Elder Millenial ve Unveiled
Bahsedeceğim komedyenler içerisinde sanırım en büyük girl-crushım ve işlerini en çok beğendiğim Iliza Schlesinger çünkü konu seçimlerinden, ses ve sahne kullanımına (evet dünyanın en kısa tiyatro eğitimini almış bir snob olduğum için bu da dikkatimi çekiyor) bence kadın neredeyse kusursuz. Çocukluğumuzda bir şekilde Cem Yılmaz ekolüyle büyüdüğümüz için mi bilmiyorum (kendisinin son beş-on yılı hakkında ben de konuşmak istemiyorum) ama stand-up gösterilerinde bukalemun gibi karakterler arası geçiş yapabilen (sesten duruşa ve konuşma biçimine) ve adeta bir tiyatro oyunu izliyormuş hissi uyandıran komedyenler benim için hep bir adım ön planda.
Elder Millenial’da 35 yaşına kadar sürdürdüğü bekar yaşam ritüellerinden ve içinde bulunduğu “yakın zamanda evlenecek kişi” eziyetlerine pek çok konudan bahseden Iliza; Unveiled de ise bekarlığa veda partilerinden başlayarak düğün endüstrisini gerçekleriyle elden geçiriyor.
Taylor Tomlinson, Quarter-Life Crisis
Saydığım şovlar içerisinde en relatable olansa şüphesiz Taylor Tomlinson’ınki. İsmini gördüğüm anca “evet, lütfen!” deyip açtığım şov bir de hiç hayal kırıklığı yaratmayınca acayip keyifli bir akşam geçirmiştim. Adından da anlayabileceğiniz gibi Taylor 20’lerin ortasında ve bundan oldukça bıkmış bir insan olarak sürekli “hayatının en güzel zamanları” olarak pompalanan yirmilerin aslında ne kadar iç bayıcı ve zor bir dönem olabileceğinden bahsediyor. 26 yaşında biri olarak ne kadar katıldığımı ifade edecek bir cümle bile oluyorum. Medya üzerinde tüm yaşıtlarımı Emmy, Grammy toplarken, milyon dolarlık şirketler kurarken ya da 30 Under 30 listelerinde yer alırken görmek yetmiyormuş gibi bir de henüz beyninin ön frontal lobu bile gelişmemiş ünlüleri (bilimsel bir gerçektir, buraya da bırakıyorum.) ya da beraber büyüdüğüm insanları çocuk sahibi olurken görmekten gerçekten fenalık geldi.
Neyse ki fenalık gelen yalnızca ben değilim de Taylor’ı katıldığı düğünlerdeki klişelerden, yetişkin olmaya alışmaktan ya da Tinder krizlerinden bahsederken izleyebiliyoruz.
Katherine Ryan, Glitter Room
Şimdi de kendisine sarcasm queen ve insanların verebileceği tepkiler konusunda en ufak bir kaygı taşımama ödüllerini sunmak üzere Katherina Ryan’ı sahneye alıyoruz. Glitter Room’la ilgili en sevdiğim şey, şovun başından sonuna çoğu zaman “deli kadın” olarak adlandırılmamak ya da cool görünmek adına kendimize sakladığımız şeylerin yokuş aşağı üzerimize sürülüyor olması. Evlenmek istememe (baam), erkekleri daha rahat hissettirebilmek için günlük hayatta yapmak zorunda kaldığımız ufak roller (baam), rahatsız edici anneler ve arkadaşlar (baam). Gerçekten günlük yaşamın baskısı ve kurallarından kopardı beni nasıl rahatladım anlatamam.
Gösteriyi daha da eğlenceli bir hale getirmek isteyenler için özel bir tüyom var. Gösterinin başından sonuna dek ön sırada, bizim bakış açımızla sol tarafta oturan, beyaz gömlekli genç bir adam var. Özellikle biraz daha cesur olduğunu düşündüğünüz ve erkeklerin davranışlarını konu alan şakalarda kamera seyirciyi gösterdiğinde ona bir göz atın. Gösterinin sonunda ise “rahatsız edicisin ama komiksin” düşüncesi yüzünden okunan beyaz adam onay alkışına da göz atmadan kapatmayın derim.
Jenny Slate, Stage Fright
Diğer önerilerim bence herkesin en azından bir bölümünü beğenebileceği ve daha alışık olduğumuz türde şovlardı. Jenny Slate’i ise herkese göre olmayacağını kesinlikle bilerek öneriyorum ama bence izlemeye değer. Stage Fright, aslında stand-up gösterisi olmanın yanı sıra biraz da biyografi gibi. Jenny’nin doğup büyüdüğü evle, anneanneleriyle ve hatta eski günlükleriyle tanışıyoruz. Bu bakımdan oldukça kişisel; şakalar ve Jenny’nin genel tavrı, vücüt dili ise biraz daha awkward (garip) komedi komedi sevenlerin hoşuna gidecek türde. Eğer İngiliz komedilerine yatkın ve “bu konunun şakası mı olur, nesi komik bunun” tarzının dışında bir mizah anlayışınız varsa hoşunuza gidebilir diye düşünüyorum.
Yine de Jenny’nin o kadar sempatik ve ilgi çekici bir kişiliği var ki şovu komik bulmasanız bile ilginç biriyle tanışmış gibi hissettiğinizden geçirdiğiniz zamana kızmayacaksınız.
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Gizem Kalaç’tan Crazy Ex-Girlfriend
Ben stand-up hiç sevemedim gitti. Aslında komedi sevmem, sanırım onun yüzünden. Onun dışında kadın stand-up performansçıları üzerinden cinsiyet eleştirisi çok iyi. Kadınlara yönelik bu fiziksel görünüş baskısı çok önemli bir konu ve maalesef cinsiyetçiliğin damarlarda kan gibi gezdiğini gösteriyor. Ben bu konuda umutsuzum açık söyleyeyim. Her şey değişir bu değişmez. Kadınların fiziksel olarak yargılanması sürer. İtiraf edeyim cinsiyetçilikte pek çok şeyi geri bırakmış, cinsiyetçi rolleri günlük yaşamında da bayağı bir yapıbozuma uğratmış biri olarak hala bile ister istemez kadınları fiziksel özelliklerine göre yargılamaya eğilimli olduğumu görüyorum. Yine iyi bir yazı.. tebrikler