Floransa hakkında hiç Wikipedia bilgisi vermeden ve bu metni bir seyahat yazısına dönüştürmeden kendi sınırlarımdaki serbest çağrışımların peşi sıra gitme niyetindeyim. Yani bu yazı için belki de kısa bir Floransa günlüğü diyebiliriz. O zaman başlayalım.

Floransa Günlüğü
Floransa Günlüğü | Fotoğraf: Unsplash/@infinitexplorer

Bir proje eğitimi vesilesiyle, domuz gribinin en civcivli zamanına denk gelen 2009 Mayısının ilk haftası Floransa’ya gitmiştim. Seyahat detayları epey silinmiş zihnimden ama kalacağım otele vardığımda ciddi ciddi bir dolu semptom gösterdiğimi, odada TV kanallarında vakalarla ilgili haber arayıp, bir yandan da kendime bir başıma ne yapacağımı sorarken sızıp kaldığımı hatırlıyorum.

Ertesi gün dünyanın en çok da kuzey köşelerinden gelen birçok insanıyla buluştuğumda kimseye yaklaşmamaya, hapşırığımı tutmaya, burnumu çaktırmadan silmeye ve mesafeli durmaya çalışırken, onların sulu gözüme, kırmızı burnuma ve bana bile yabancı gelen bozuk sesime hiç de aldırış etmeden, geçmiş olsun deyip, nereden geldiğimi, ne iş yaptığımı sormasıyla bünyemde meydana gelen rahatlama, semptomların da kendiliğinden mucizevi bir şekilde kaybolmasını sağlamıştı. “Yolda bindiğim uçak da düşebilirdi ve ben bu nedenle de yok olabilirdim. Domuz gribine yakalanmak da böyle bir şey” demişti Slovenya’dan gelen sempatik, toplu bir kadın. Bu sofiyane teslimiyetin, kişinin ruh sağlığı ve dolayısıyla bağışıklık sistemi üzerinde büyük faydası olmalı diye düşünüyorum. O bir hafta boyunca birçok farklı ülkenin sınır kapısından geçip gelen hiç kimseye hiç bir şey olmadı.  

Floransa Günlüğü
Floransa Günlüğü | Fotoğraf: Unsplash/@gabiontheroad

Floransa’daydım. Goethe’nin “İtalya Seyahati” eserindeki gibi ben de bulunduğum yerin rehavetine ve büyüsüne kapılmak için can atıyordum. Eğitim yarım gündü ve çok hoş, Toskanalı bir kadın eğitmen tarafından veriliyordu. Öğle yemekleri tadımlık miktarlarda hazırlanan yerel lezzetlerden oluşuyordu. Bundan çok haz alıyordum. Öğleden sonraları bana aitti. Bu esnada bol bol makarna ve pizza tüketebiliyordum. Turistik mekanları daha önce görme şansım olduğu için bu kez tamamen bir flaneur gibi şehri keşfe çıkıyordum.

Nasıl ki kuş havada, balık suda yaşarsa, o da kalabalıklarda var olur. Aşkı, işi, gücü kalabalıklardır. Kusursuz flaneur için, tutkulu gözlemci için, ahalinin tam orta yerini, hareketin gel-git noktasını, gelip geçici ile sonsuzun arasını mesken tutmak müthiş bir keyiftir.  Evden uzak kalmak ama her yerde evinde hissetmek; dünyanın merkezinde olmak, dünyayı gözlemlemek ama dünyadan saklı kalmak…” Charles Baudelaire’in “Modern Hayatın Ressamı” kitabından yaptığım bu alıntı kitabın Flaneur başlıklı bölümünden. Yakın zamanda okuduğum bu kitaptaki flaneur Baudelaire’in kendisi. Onun gibi ben de Floransa’yı baştan başa yürüyerek keşfe çıktığımda böyle bir yakıştırmanın varlığından büyük ihtimalle bihaberdim. Ama bilmeden flaneurlüğün hakkını vermişim.

Floransa Günlüğü, Ponte Vechhio
Floransa Günlüğü, Ponte Vechhio | Fotoğraf: Unsplash/@ackley5

Her gün Ponte Vechhio’ya kadar Arno nehrinin kenarından yürüyordum. Yatağındaki farklı seviyeler yüzünden belirli aralıklarda minik şelalelere dönüşen neşeli yeşil bir nehir Arno. Kıyı boyunca diz boyu yükselen yeşil otların arasından yürürken, giysilerini çıkarıp, iç çamaşırlarıyla ufak bir havlu üzerinde yada kamp sandalyesinde, yakmayan mayıs güneşinin tadına varan Floransalıları izliyordum. Bu durum onlar için yol üzerinde bir kafede oturup günün herhangi bir zamanında bir kahve molası vermek kadar olağandı. Güneşten yeterince faydalandığını düşünenler, etek, ceket ve topuklu ayakkabılarını veya gömleğini, pantolonunu üzerine geçirip yoluna devam ediyordu.

Bu arada neredeyse her sınıfa mensup bu insanların iç çamaşırlarının bizdeki yaygın beyaz pamuklulardan farklı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Şıklık yarışında Milanolularla başa baş geldiğini düşündüğüm Floransalıların tarzlarını merak edenler Google’a “The Sartorialist”, açılan sayfadaki arama alanına da “Florence” yazıp, hoşça vakit geçirebilirler. Sokak stili fotoğrafçısı Scott Schumann yıllar önceki bir keşfim. Ne zaman aynı sokaklarda dolanıp, Floransa sakinlerini izleyesim, yaşama sanatına dair ilham alasım gelse bu siteyi ziyaret eder, oturduğum yerden o sokaklarda flaneurlük yaparım. Ponte Vecchio civarındaki ara sokaklar Floransalıların zarif ve şık kıyafetlerinin elde dikildiği, ayakkabılarının elde yapıldığı yerel dükkanlarla dolu. Özellikle şehrin bu bölgesinin kendine has klasmanı, insanı adeta kottan ve zincir mağaza ürünlerinden soğutuyor. Hal böyleyken Floransa’nın kırlık alanında kotum ve spor ayakkabılarımla kendi klasmanımda dağ bayır gezdiğim bir gün, önce iris festivaline, sonra bir karavan parkına, son olarak da kız ve erkek tarafını ayıramadığım için safımı belli edemediğim bir kilise düğününe karışmıştım. 

Floransa, Moda
Floransa, Moda | Fotoğraf: The Sartorialist

Iris ya da namıdiğer fleur de Türkçe’de süsen yada zambak çiçeği diye anılıyor sanırım. Alabildiğine geniş bir yamaçta, son derece organize bir şekilde neredeyse her renkte, hatta bazıları iki renkli olacak şekilde özenle yetiştirilmiş zambakların mis kokuları arasında gezinirken jüri olduğunu tahmin ettiğim bir grup insanın zambakların etrafında toplanıp, uzun uzun tartıştıklarını, kağıtlara notlar aldıklarını, fotoğraflar çektiklerini hatırlıyorum. Yaradılışla ilgili çekilen belgesellerdeki ağır çekimde açan muazzam çiçekleri koklarmışçasına ilahi bir nefes doluveriyor içime.  

Yamaçtan aşağı inince, tel örgüyle çevrili bir alana çıkıp yeşillikler içinde park halindeki karavanları görmüş; birinin tentesinin altında masa başında, kitabına dalmış, arada kahvesini yudumlayan, karavan hayatına göre oldukça bakımlı ve özenli bir kadını izlemiştim imrenerek. İki adımda şehir merkezine inebilir, her türlü kültürel gezmesini, alışverişini yapabilir, güzel bir yerde yemeğini yiyebilir ve bulunduğu şehrin merkezindeki fahiş fiyatlı ve düşük kaliteli otel odaları yerine karavanında kendi alışık düzenini ve lüksünü yaşatabilir olması ne büyük bir nimet demiştim içimden.

Karavan
Karavan | Fotoğraf: Unsplash/@blakewisz

Son bir yıldır gündemimizde olup da döviz kurlarındaki artış nedeniyle askıya almak durumunda kaldığımız karavan edinme fikri, yıllar öncesinden zihnime kazınan bu manzarayla eşleşir hep nedense. O kadın ben olurum. Karavan parkının etrafını dolaşıp, yemyeşil bir korunun incecik patikasından zirveye doğru tırmanırken, aralara serpiştirilmiş ve artık korunun rengini ve dokusunu almış olan banklarda dinlenirken tek tük spor yapan atletik insanla karşılaşmıştım. Yükseldikçe “budur” dediğim kadraja giren kompozisyon, birkaç adım sonraki kapsama alanıyla daha da zenginleşip, başka bir şeye dönüşmüştü.

İnsan zihninin bunu arşivleyip, şu an itibariyle olduğu gibi geri çağırabilmesi ve o anı tekrar yaşayabilmesi zamanda yolculuk değil de nedir acaba? O zamanki fotoğraf makinemin kısıtlı hafızasının dolması ve yenilerini çekmek için öncekilerden vazgeçip, yer açmak durumunda kalmam her halde seyahatteki en can sıkıcı şeydi.

Budur”larımı tek tek silerken, etrafta lüks arabaların belirmesiyle şaşkına dönmüştüm. Patika yolunu takip edip tırmandığım bu zirveye bu araçlar hangi yoldan, daha da önemlisi ne için gelmişti acaba? Zirvedeki eski ama ihtişamlı kiliseden yükselen “evet” seslerinin sahiplerini kutlamak için. Çok gerilerde bıraktığımı sandığım yüksek klasmandaki bu insanlar günün bu “golden” saatinde, uçuş uçuş ipek ve ketenlerin içinde ışıl ışıl gülümsüyorlardı…    

Under the Tuscan Sun
Under the Tuscan Sun | Fotoğraf: The Guardian

Yazımı sonlandırırken ilgilenenler için Floransa’yla ilgili en beğendiğim eserlerden söz etmek istiyorum. Kitaplar arasında; Machievelli (Joseph Marculin) ve Tuscany Style (Taschen 25th Anniversary Icon Series) var. Medici-Masters of Florence (tavsiyem sadece ilk sezonu izlemeniz) dizisi ve “Under the Tuscan Sun” filmi de öneri listemin diğer maddeleri. Bir de şehir efsaneleri var, benim gezimde eğitmen Christine’in bize şehri gezdirirken anlattıkları gibi… Eğer yolunuz düşerse bunları belki yerli profesyonel bir rehber de anlatabilir, bu durumda özellikle Ponte Vecchio ile ilgili olanları sormayı unutmayın!

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@tegethoff

İlginizi çekebilir: Sinem Yılmaz’dan Floransa Gezi Rehberi