Prag: Nedir, Ne Değildir?
Prag için yapılmış en klişe tanım tabi ki “Masal Şehir”. Her klişe kötüdür genellemesine kapılmamak lazım, çünkü ilk yurt dışı gezimi gerçekleştirdiğim yer olduğundan mıdır bilinmez, Prag gerçekten de şu ana kadar gördüğüm yerler arasında bu tanıma en uygun olanı. Çok beğenmiş olmalıyım ki bir sene sonra dayanamadım, tekrar gittim zaten. Ne Zaman Gitmeli? Yukarıya doğru çıkıp, denizden uzaklaştıkça havanın soğumasından mütevellit, eğer siz de benim gibi soğuktan hoşlanmıyorsanız, Prag’a yazın gitmek en doğrusu. Yazın dedim diye, “ağustosta gideyim, Türkiye çok sıcak, orası da en sıcak zamanını yaşar” şeklinde düşünüp hayal kırıklığına uğramamanız için de uyarmış bulunayım; ben ağustos ayında gittiğimde Prag 9 dereceydi. Evet, bildiğimiz 9 derece, yanına 1 koymayı unutmadım. O yüzden gitmeden önce hava durumunu kontrol etmekte fayda var. Ne Giymeli? Giysi konusu tamamen hava durumuna bağlı olarak değişse de, birkaç tüyo vermek gerekirse: -Kışın gidiyorsanız mevcut en kalın kıyafetlerinizi yanınızda bulundurun. Evet, herkes güzel görünmek ister ve eminim kimse kendini üst üste giyilmiş kıyafet yığını içinde, modern zaman eskimosu kılığında iyi hissetmez. Ancak orada etrafı gezmek için ortalıkla koşuştururken soğuktan yüz felci olmak üzere olduğunuzu ya da bir elinizin donup işlevini kaybettiğini fark etmek, içinizdeki tüm güzel görünme isteğini, küfür etme isteğine bırakacaktır. Böyle durumlar yaşamaya gerek yok. -Yazın gidiyorsanız, hava maksimum 23-24 dereceyi buluyor. Akşam hafif bir serinlik olması da muhtemel. Türkiye’deki Nisan ayını (2013 nisanını bu durumun dışında tutuyorum) göz önünde bulundurarak yanınıza makul kıyafetler alabilirsiniz. -İlkbahar, sonbahar gibi ara dönemlerde gidiyorsanız boşa ümitlenmeyin, soğuk olacak. Doldurun kabanları, atkıları, bereleri. Bütçe Bu tamamen kişiden kişiye değişen bir durum olsa da, kanımca Prag’ın çok pahalı bir şehir olduğu söylenemez. Hatta bu yorum Orta Avrupa’daki tüm şehirler için geçerli olabilir diye düşünüyorum. Yeme içme işlerinizi ve hediyelik eşya alışverişinizi turistik bölgelerde yapmadığınız sürece maddi açıdan zorluk çekmeyeceğiniz bir tatil geçirebilirsiniz. Ne Yenir, Ne İçilir? Prag’da çok nitelikli bir mutfak ile karşılaştığımı söyleyemeyeceğim. Öncelikle her şey bizim damak tadımıza kıyasla çok yağlı ve ağır. Bunun sebebi muhtemelen domuz yağı. Zaten domuz yağı ile ilgili bir sorununuz varsa bunu garsonlara belirtmenizde fayda var. Aksi takdirde yemeğiniz çok yüksek ihtimalle domuz içerikli olacaktır. -Turistik bölgelerde dünya mutfağından herhangi bir ürüne ulaşmanız mümkün. Ama ben Prag mutfağı için buradayım diyorsanız, tavşanlar, ördekler ve bilumum avlanabilen hayvan oldukça popüler. -Kahvaltıyı otelde yapmak istemezseniz bunu çok normal karşılarım. Çünkü Türkiye’deki kahvaltılardan sonra otelde mısır gevreği, 1 tane peynir ve jole kıvamındaki bi reçeli önünüze kahvaltı diye sunmaları gerçekten komik oluyor. He sanki dışarı çıkacaksınız da muhteşem kahvaltılara mı yelken açacaksınız? Hayır. Ama en azından Starbucks ve benzeri kafe zincirlerinde daha güzel seçenekler bulmanız mümkün. Old Town Square’de ve bu bölgenin arkalarında hem Starbucks hem de adını hatırlayamadığım o kafelerden bulabilmeniz mümkün. -Akşam yemeği için size tek bir yer önerinden bulunmam zor. Kısıtlı bir bütçeniz yok ise, çok güzel manzarası ve yemekleri olan yerler bulmanız mümkün. Önceden rezervasyon yaptırmanız şart. -Eğer bir Hard Rock Cafe severseniz, ya da hala dünyadaki en güzel hamburgerlerin orada olduğunu bilmeden yaşamınızı sürdürüyorsanız, Old Town Square’de bir adet mevcut. Öğle ya da akşam yemeğiniz orada yiyerek 2 gün tok kalabilirsiniz. Tavsiyem: California Burger. -İçki konusunda gelirsek, Prag diyince akıllara gelen ilk şey bildiğiniz üzere Absinth. Zaten Türkiye sınırlarında namı alıp yürüdüğü için, orada denemeden dönmek olmaz. Fakat Prag’ın geleneksel biraları da oldukça ünlü. Özellikle Krusovice Dark Beer’i kesinlikle tavsiye ederim, hem sudan ucuz (gerçekten su daha pahalı) hem de çok lezzetli. -Unutmadan, Prag’ın yerel içkisi, şurup tadındaki Becherovka’yı da deneyebilir, ya da hediye olarak alabilirsiniz. Alışveriş Prag, alışveriş konusunda beni en hayal kırıklığına uğratan şehirlerden biridir. Zaten sokakta dolaşan insanlara bakarak ne kadar rezalet bir giyim anlayışları olduğunu anlayabilirsiniz. Dior, Chanel, LV gibi dünya markalarıyla ilgili herhangi bir bilgilendirme yapmama gerek yok, çünkü burada durum neyse orada da o. Ama yok ben illa ki oradan alacağım, Prag’dan aldım diye anlatırım diyorsanız, Parizska Caddesi’nde istediğiniz kadar bulabilirsiniz. Daha ortalama alışverişten bahsetmek gerekirse, durum iyice vahim bir hal alıyor. New Yorker, H&M, Promod gibi ortalama fiyatlara sahip mağazalardan çok uğraşırsanız bir şeyler çıkartabilirsiniz. Gönül isterdi ki muhteşem kıyafetler bulayım, Prag’da Alışveriş diye ayrı bir post yapayım. Ama yok arkadaşlar, olmayınca olmuyor. Hediyelik konusuna gelirsek, Prag’da kedi figürünün yaygın kullanımı sayesinde ortalık kedili tişörtten, bardaktan, küllükten geçilmiyor. Bir kedisever olarak bu beni oldukça mutlu etmişti. Bunun dışında Bohemia kristali ve Kafka baskılı üretimler de oldukça yaygın. En yaygın hediyelik seçeneklerinden birisi tabi ki kuklalar. Fiyatları 15 euro ile 200 euro arasında değişebiliyor. Bu fiyat değişimi de tamamen kuklanın büyüklüğüne ve hareket kabiliyetine bağlı. Bence almayın çünkü gece uykunuza sizi boğabilirler ama siz bilirsiniz. Evet. Ben bu hediyeliklerin içinden ne aldım diye sorarsanız, Kafka ve kedi figürlü bardağımın yanına bir adet de kalpak kondurdum. Hep özenmişimdir, hep hipster hipster fotoğraflar çekeyim istemişimdir o kalpakla, hemen aldığım gibi çektim. Şaka bir yana, her yerde kalpak satılıyor, her yerde farklı fiyatlandırma var, biraz oraya buraya soruşturup, uygun fiyata birçok çeşit içinden seçim yapabilirsiniz. Gece Hayatı Prag’ın gece hayatı konusunda birçok seçeneği var. Oldukça fazla turist çeken bir şehir olduğu için, şehir merkezindeki bar ve pub’ların çoğu turistlerle dolup taşıyor. Bunlardan en bilineni kuşkusuz Karlovy Lazne. Bu 5 katlı club’ın her katında farklı bir konsept ve bununla ilişkili olarak farklı bir müzik tarzı hakim. Burası aynı zamanda Orta Avrupa’nın en büyük club’ı olarak biliniyor. Müthiş kailteli bir yer olduğunu söyleyemeyeceğim, ancak eğlence garantisi verebilirim.
Bunun dışında eğer siz de benim gibi caz seviyorsanız, birçok caz bar bulmak mümkün. Biz Old Town Square’deki kilisenin hemen arkasındaki Ungelt Jazz Bar’ı denedik, ve gayet memnun kaldık. Baylar, hatta bayanlar, Prag’da çeşit çeşit Strip Club da mevcut. Çekinmeden girip türlü çılgınlıklara maruz kalabilirsiniz. Eğlenceli bir anı olarak yanınıza kar kalır. Nerede Kalmalı? Prag yürümeye elverişli bir şehir. Ulaşım ağı da gelişmiş. Zaten çok büyük de olmadığı için, bütçenizden kısmak adına, merkezin dışındaki otelleri tercih edebilirsiniz. Emin olun hiçbir yere ulaşmakta güçlük çekmeyeceksiniz. O artan parayla da Absinth alırsınız, tatlı yersiniz, I love Prague tişörtü falan alırsınız. Tavsiye isteyenler için, biz ilk gidişimizde Pyramida Hotel’de kaldık. Çok merkezi bir noktada olmamasına rağmen, merkeze ulaşımımız çok rahattı, hiçbir sorun yaşamadık. Ancak odalar koğuş gibiydi. Eğer siz de bizim gibi “zaten odaya sadece uyumaya gidiyorum”culardansanız, bu otelde kalabilirsiniz. -Prag 1’den 20’ye kadar giden bölgelere ayrıldığı için otel seçiminizi buna göre da yapabilirsiniz. Praha 1, merkez, geri kalanlar ise buna göre şekillendirilmiş. Yani Praha 1’de kalıyorsanız, iyi bir noktada olduğunuzu varsayabilirsiniz. Nerelere Gitmeli? Öncelikle Prag’ı gezmek için 4 günden fazla ayırmanın hiçbir alemi yok. Tabi “sıkıştırmak istemiyorum, kallavi kahvaltılar, ziyafet gibi öğlen yemekleri yiyeceğim” ya da “saat 11’den önce otelden çıkmam” diyorsanız, onu 1 haftaya kadar uzatabilirsiniz. Bu tamamen tatilden beklentinize bağlı. Bana kalırsa en doğrusu, bunun bir dinlenme/eğlenme tatili mi, yoksa kültür turu mu olduğuna karar vermek, ve yola öyle çıkmak. Aksi takdirde, ”tamam gezdik gördük, ama gece dışarı çıkamadık” ya da “akşam o kadar içmişim ki, sabah 1de temizlikçi kapıyı çalınca uyandım, hiçbir yeri gezemedim” gibi hayal kırıklıkları yaşayabilirsiniz. Gezecek çok yer var, zaten sokaklar, caddeler o kadar etkileyici ve o kadar “eski” kokuyor ki, düşünün ben ilk gittiğimde sokaktaki direkle fotoğraf çektirmişim. Espri olsun diye de değil, ciddi ciddi. Sonuç olarak, şuraları gezmeden dönmemekte fayda var; Old Town Meydanı: Bir diğer adı Starometske Namesti. Burayı görmemek, İstanbul’a gelip Sultanahmet’i ya da New York’a gidip Times Square’i görmemek gibi bir şey diyebilirim. Adı üstünde, burası eski şehir bölgesinin meydanı, aynı zamanda Prag’ın simgelerinden biri. Şehrin yerlisinden çok turistlerin olduğu bölgelerden, ancak dediğim gibi, gidip de görmemek olmaz. Ulaşımı kolay ve oldukça merkezi bir noktada olduğunu düşünürsek, burada biraz dolandıktan sonra, başka yerlere kolaylıkla geçiş yapabilirsiniz. Meryem Ana Kilisesi: Hazır Old Town Meydanı’na gelmişken, ihtişamı ve büyüklüğü nedeniyle gözden kaçırmanızın neredeyse imkansız olduğu bu kiliseyi gezmenizde de fayda var. Sagra da Famlia’dan sonra gördüğüm en görkemli kiliselerden biri olan Meryam Ana Kilisesi’nin içi de dışı da oldukça etkileyici. Ayrıca arka sokaklarına dalmanızı da tavsiye ederim, şirin kafelere ve hatta gündüz de açık bir jazz bar’a ulaşmanız mümkün. -Yazın burada konserler olabiliyor. Yakalarsanız kaçırmayın derim. -Kiliseye 4’ten sonra girilemiyor. İçeriyi gezmek istiyorsanız, daha erken gitmelisiniz. Astronomik Saat: Old Town Meydanı’nındaki görmeden olmaz serimizin bir diğer nadide parçası da tabi ki Astronomik Saat Kulesi. Dünyada çalışır halde bulunan tek astronomik saat olma özelliğini taşıyan bu kule biçimindeki yapının tepesine çıkarak Prag’a güzel bir bakış atabileceğiniz gibi, çok güzel fotoğraf kareleri de yakalayabilirsiniz. Günün birinde”Instagramda 50 like almanın sıradışı yolları” adlı bir yazı yazmaya karar verirsem, bunu listede ilk 10’a koyacağım sanırım. Unutmadan, saat kulesinin üzerindeki Türkleri sembolize eden figürü gözden kaçırmayın. Sex Machines Museum Adı üzerinde, içerisi vibratörlerden, kategorize etmenin pek de mümkün olmadığı seks oyuncakları ve makinalarına kadar birçok tuhaf “şey”le dolu. Girişte ne kadar “sekse müsait” olduğunuzu ölçen bir seks koltuğu mevcut. Korkulacak bir şey yok oturabilirsiniz. Biraz ilerlediğinizde karşınıza, içinde dünyanın ilk pornolarından birini izleyebileceğiniz (spoiler: şişman bir kadın ve zayıf bir adamın çırpınışları) küçük bir sinema salonu çıkıyor. Üst katlarda ise “bu işler nasıl işler, benden habersiz işler” gibi bir reaksiyon gösterebileceğiniz tuhaf tuhaf aletler var. Çekinmeyin gidin, eğlenceli, komik, tuhaf. Parizska Street Üzerinde Avrupa’nın aktif olan en eski sinagogunu , bir adet hukuk fakültesini ve ilginç bir yahudi mezarlığını da bulunduran Parizska, buraların Bağdat Caddesi, Nişantaşı gibi bölgelerinden. Çoğunlukla Yahudilerin yaşadığı bu cadde, pahalı kabul edilebilecek markalarla dolu. -Sinagog girişi paralı, ki bence bu gerçekten çok komik. -Yahudi Mezarlığı’nın içine giremiyorsunuz, ancak bence şöyle kenarından köşesinden bir bakmalısınız. Kat kat yapılandırılmış bir mezarlık, kanımca gerçekten ilginçti. Dancing Building
Bu binanın özelliği, dışarıdan bakıldığında dans eden bir çifti andırıyor olması. Modern mimariye ya da değişik yapılara özel bir ilginiz varsa, Old Town Square’den buraya yürüyerek bile ulaşabilirsiniz. İçeriye girmeniz mümkün değil, çünkü ofis olarak kullanılıyor, ancak bence görmeye değer. Bu bölgeyi kendimce bitirmişken bölgeye dair birkaç not daha eklemekte fayda var; -Bu bölgede gördüğünüz her hediyelikçiye ya da kafeye dalmayın, ara sokaklara girin. Çünkü turistik bölge olduğu için her şey çok daha pahalı oluyor. -Yine bu civardaki money exchange’lere dikkat edin, cazip bir durum varmış gibi gösterip turist kazıklamaya yönelik çalışıyorlar. Para bozdurma işini mümkün olduğunca bu çevreden uzakta yapın. Hatta para bozdurma işini Türkiye’de halletmeniz çok daha doğru olur. -Bu meydandan Charles Köprüsü’ne yürüyerek ulaşmanız gayet kolay, hem ara sokakları da görmüş olursunuz. Ara sokak dediğime bakmayın, oralar da hep turistik yerler. Yapmanız gereken, astronomik saat kulesıni arkanıza aldığınızda sağınızda kalan bölgeye doğru ilerleyip, Hard Rock Cafe’nin de bulunduğu binalar topluluğunun sağındaki sokaktan girmek, kalabalığı ve tabelaları takip etmek. Böyle ilkel yöntem olur mu demeyin, emin olun o kalabalığın %85’i Charles Köprü’süne doğru ilerliyor. “Camiden sola dön, hemen manavın yanı” tekniğinde, müthiş anlatımım sayesinde, artık Prag’da kaybolmazsınız diye düşünüyorum. –Wax Museum ve uzun süredir devam eden Salvador Dali Exhibition da bu bölgede. Ancak Özellikle Wax Museum büyük bir hayal kırıklığı, paranıza ve enerjinize yazık.
Bakın bu da Wax Museum’a neden gitmemeniz gerektiğinin resmi. Bu yukarıda gördüğünüzün Fidel Castro olduğunu iddia ediyorlar. Ben yakın bir zamanda bu kostümü giyip bıyık sakal takarak Castro’ya daha çok benzediğimi kanıtlayan bir girişimde bulunacağım. İçerisi bu tip kim olduğunu anlayamadığınız, ancak ünlü olduğunu iddia ettikleri insanlarla dolu. Charles Bridge Prag’da bir sürü köprü var. Şehrin orta yerinden nehir geçince bu durum kulağa hiç de mantıksız gelmiyor. “E ben nasıl ayırt edeceğim Charles Köprüsü’nü?” diyorsanız, çok kolay, hemen çözüm getirelim. Köprünün üzerinde yaklaşık 30 tane heykel var. Fakat bu şehirde sokaktaki direkler bile sanat eseri gibi olduğu için, siz sadece en kalabalık olan köprüyü tespit ederseniz bile Charles Köprüsü’ne ulaşmayı başarabilirsiniz.
Yine Charles Köprüsü üzerinde, bir turistin yapması gereken fotoğraf çekip her şeye şaşırmak gibi çeşitli görevlerimizi yerine getirirken karşımıza çıkan bu kız, Charles Köprüsü’nü, Prag’ı, Avrupa’yı komple geride bırakarak herkesin ilgi odağı olmayı başardı. Efendim kendisi bir şeyi protesto ediyormuş ancak sebebini merak eden olmadı.
-Üzerine dokunarak dilek dilediğiniz, artık dokunulmaktan aşınmış, yeşil olmuş, rengi ruhsarı atmış heykeli görmeyi unutmayın, turistliğinizi bilin. Charles Köprüsü üzerindeki bu amca, tek kişilik dev bir orkestra olarak hizmet veriyor. Tüm turistlerin sevgilisi. -Köprünün Kafka Müzesi’ne doğru uzanan tarafında solda kalan Türk figürlü heykeli kaçırmayın. Kendisi göbekli, belinde kılıcı olan bir yeniçeri. -Garip bir uyarı olacak ama, fotoğraf çektirirken heykellerin kenarına köşesine oturmaya çalışmayın. Bizim bu girişimimiz, köprü üzerindeki dindar sanatçılar tarafından kovalanmamızla sonuçlandı. Kafka Müzesi’nin hemen önündeki “Peeing Men” heykelleri. Kendileri bildiğimiz işeyen iki adam ve nedensiz bir şekilde Kafka Müzesi’nin bahçesinde rol çalıyorlar. Çek Cumhuriyeti başbakanı bunlara ucube demiş, yıkılmasını istemiş. Kafka Müzesi Bu şehir çok güzel olmakla yetinmiyor, yıllardır çok sevgili Franz Kafka’nın ekmeğini yemeye de hiç çekinmiyor. (kafiyeyi bilerek yapmadım) Bir Kafka-sever olarak bu durum beni ilk gidişimde çok mutlu etse de ikinci gidişimde nedense ben ve benim gibileri kandırmaya çalışıyorlar gibi bir hisse kapılmama neden olmuştu. Şehirde birden çok Kafka müzesi var. Doğru olan müze size şu an anlatmakta olduğum, diğerlerini merak edip de içeri dalmayın bence, resmen turist kandırmak için yapılmışlar çünkü. Charles Köprüsü’nün, hemen ayağında bulunuyor bu müze. Hangi ayağı demeyin, orada kocaman tabelası da var, biraz dolaşın, kolaycılık yapmayın. -Kışın gidiyorsanız montları ve büyük çantaları dolaba bırakmak durumundasınız. Sorun çıkarmayın, zaten ücretsiz. -Ben gittiğimde müzenin gift shop’unda Mustafa Sandal çalıyordu. Kafka ve Mustafa Sandal’ı kafamda aynı karenin içine koyabildiğim nadir anlardan birini yaşatan Kafka Müzesi çalışanlarına buradan ayrıca sevgilerimi gönderiyorum. Torture Museum İşkence müzesi, ortaçağdan kalma korkunç ama ilginç işkence ve öldürme tekniklerinin ve bunları uygulayabilmek için üretilmiş aletlerin bulunduğu bir müze. Hayır manyak değilim, ayıp ediyorsunuz. Bana kalırsa müze gerçekten ilginç ve ürkütücüydü, bence kesinlikle görmeye değer. Old Town Square’den Charles köprüsüne geldiğiniz istikamette, köprünün başlangıcının solunda kalan, pasaj gibi bir binanın içinde. Her yerde tabelası mevcut. -İçeride fotoğraf çekmek yasak. Bu yüzden içeride çektiğim fotoğrafları buraya koymayacağım. Ne demek istediğimi anladığınızı umuyorum. Hradcany ve Kale Bölgesi Öncelikle buranın diğerlerine kıyasla daha az hakim olduğum bir bölge olduğunu belirtmek isterim. Bana kalırsa bu bölgeyi bir rehber aracılığıyla gezmekte fayda var, en azından burayı gezecekseniz detaylı bir gezi kitapçığına sahip olmalısınız. Aksi takdirde size, güzel yapıların olduğu yüksek bir bölgeden başka bir şey ifade etmeyecektir. Konum olarak merkezden biraz uzak, ancak buraya düzenlenen turlar bulmanız bile mümkün. Benim bulunduğum dönemde kapsamlı bir tur yaklaşık 30 Euro civarındaydı. Prag Kalesi Burası dünyanın var olan en büyük antik kalelerinden birisi. Şu an devlet başkanlarının ofisleri burada bulunuyor. Hatta bizim Türkiye’de alışkın olmadığımız bir biçimde, önünüzden bisikletle geçebiliyor, baya haşırneşir olabiliyorsunuz kendileriyle, öyle de bir rahatlık. -Her saat başı kale muhafızlarının nöbet değişimi var. Turist olduğunuz için burada yüzüne bakmadığınız şey orada ilgilinizi çekecektir, izleyebilirsiniz.
St. Vitus Katedrali Kale bölgesi içindeki St. Vitus, ülkenin en büyük ve en önemli kilisesi. İkinci dünya savaşını fazla zarar görmeden atlatan oldukça etkileyici bir yapı. Kilisenin etrafında dolaşırken dikkatli incelemekte fayda var, çünkü katedralin inşası inanılmaz uzun bir süreci kapsadığı, ve farklı kişiler tarafından yapıldığı için, birçok farklı dönem ve tekniğe ait izler görebilmeniz mümkün. Giriş ücretsiz. Şaşırdınız değil mi? Altın Yol Kale bölgesinden çıkarken ulaşabileceğiniz Altın Yol, zamanında sanatçıların, zanaatkarların, entelektüellerin yaşadığı bir sokak-imiş. Tüm sokak minik, daracık evlerle dolu. Franz Kafka’nın bir dönem yaşadığı evi de burada görmeniz mümkün. Giriş paralı, ancak belli bir saatten sonra ücretsiz girebiliyorsunuz. O belli bir saatte de hediyelik eşya dükkanları kapanmış oluyor. Oyuncak Müzesi Neden kale bölgesinde olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı bu müzenin içi eski oyuncaklarla dolu. Müze birkaç kattan oluşuyor. İçinde her çeşit oyuncak var. Barbie’lerin evrimini , ikinci dünya savaşı döneminden kalma eski oyuncakları görmek bile mümkün. Giriş tabi ki paralı, artık bunu merak etmekten vazgeçin. New Town Prag’a gitmek, aslında geçmişe ışınlanabilmek gibi bir şey. Ortalıkla dolaşan at arabaları, geceleri ellerinde gaz lambası ile dolaşan esrarengiz adamlar, eski binalar, muhteşem sokaklar, hepsi bu hisse kapılmanız için oluşuturulmuş bir film seti gibi adeta. Fakat pek tabi şehrin, günümüze daha uyarlanmış bir bölgesi ulan Yeni Şehir de var. Orada da bu “büyülü” olarak tarif edilebilecek hissi korumuş olmayı başarsalar da, Old Town’a göre daha modern görünümlü bir bölge olduğunu kolaylıkla fark edebilirsiniz. Genel Tavsiye ve İpuçları: -Turla gitmeye gerçekten hiç gerek yok. Şehir küçük, ulaşım kolay ve turlar sıkıcı. Üstelik asıl görmek istediğiniz yerler görmenizi geciktiriyorlar. Alın kitapçığınızı, açın interneti önünüze, çözemeyeceğiniz bir şey yok. -Ulaşım araçlarını kullanırken bileti okutmama gerek yok, kim görecek ki diye düşünmeyin. Biz sizin yerinize bunu düşündük. Kişi başı 250 kron ceza ödedik. -Garsonlara bahşiş bırakmayı unutmayın. Unuttuğunuz takdirde arkanızdan bile koşabilir ya da aynı yerde yemek yemek durumunda kaldığınızda yemeğinizden çıkan sinek için, “beni ilgilendirmez, dışarıda oturuyorsunuz, tabii ki sinek olabilir” açıklaması bile yapabilirler. -Şehirde evsizler bile ingilizce konuşabiliyor. İngilizce biliyorsanız dil ve yer yol bulma konusunda sorun yaşamanız imkansız. -Hard Rock Cafe’ye gitme kararı aldıysanız, cuma ve cumartesi akşamları canlı müzik olma olasılığı çok yüksek, böyle bir ortam istemiyorsanız, gitmeyin. -Eğlenin, arkadaş edinin, kaybolun ve acele etmeyin, nasıl olsa bir daha gitmek isteyeceksiniz. Hem zaten, burayı sevmeyenle olmuyormuş.
İlk yorumu siz yazın!