Beyrut Rehberi: Zıtlıkların Şehrinden İpuçları
Bu gezi yazısı 2019’dan 2020’ye yeni girdiğimiz günlere ait bir yazıydı. Hayatımda ilk kez gittiğim Beyrut’ta karşıladığım yeni yıldan beklentilerim normal bir insanın beklentileriyle az çok aynıydı; mutluluk, huzur, sağlık, aşk, para…Ve sonrası malum. Dünyadaki dengelerin yerle bir olduğu, insanlık olarak hiç bilmediğimiz bir düzene alışmak zorunda olduğumuz 2020 yılı, tüm bunlar yetmiyormuş gibi Beyrut’a bir tokadını daha vurdu. Bu nedenle, bu yazım Beyrut rehberi olmanın yanı sıra şehrin verdiği genel his ve şehrin ambiyansına da değiniyor.
Beyrut’taki korkunç patlamadan haberdar olduğum ilk anları ve yaşadığım şoku hatırlıyorum… Dünyanın neresinden gelse insanı etkileyecek böylesine üzücü bir haberin, insanın yeni umutlarla yeni bir yılı karşıladığı yerden gelmesi bir ayrı etkiliyor. Bir yandan “Ya yaşandığında orada olsaydık?” hissi, bir yandan da zaten büyük bir kriz ve iç çatışmalar içinde olan bir ülkenin, küresel salgın döneminde böyle bir darbe almasının insanda yarattığı “Beterin beteri var…” ağırlığı…
Bu yazıya direkt Beyrut tavsiyeleri vererek başlamaya vicdanım el vermedi, ama böylesine güzel bir şehirle ilgili de izlenimlerimi daha çok kişiyle paylaşma hissim de baki. Umuyorum ki felaket sonrası halen yaralarını sarmaya devam eden Beyrut, en kısa sürede eski güzelliğine geri döner diyor ve bu başlığı seçmemin sebebini açıklamak istiyorum başlarken.
Neden “zıtlıkların şehri”? Çünkü bir şehir düşünün ki bir yanda eski binaları, arnavut kaldırımları, bozuk yolları, duvar yazıları, başka bir zamanın ruhunu yansıtan mahalleleri varken; diğer tarafta rıhtım boyu uzanan palmiyelerin ardında muhteşem mimariye sahip konutlar, lüks zincir oteller, şık restoranlar ve gece kulüpleri var. Ve şehrin bu iki tarafı arasında tahmin ettiğinizden çok daha az mesafe var. Bazen bir sokak kadar kısa hatta.
Birçok blogda, gezi yazısında “Ortadoğu’nun Paris’i” diye geçiyor Beyrut. Kulağa epey klişe gelen bu lafa Beyrut’a geldiğinizde hak veriyorsunuz zira Beyrut kesinlikle kafamızda canlanan Ortadoğu algısına sahip değil. Müslüman nüfusu ile birlikte Hristiyan ve Musevilerin bir arada yaşadığı, her dine ait ibadethanelerin yan yana bulunduğu, oldukça kozmopolit ve modern bir şehir burası aslında. Demin bahsettiğim gibi eski dokusunu korurken, başka bir tarafında da modernleşmeyi, zamana ayak uydurmayı başarmış bir şehir burası.
Beyrut Rehberi
2020 şartlarında seyahat planları çoğumuz için hala uzak bir hayal ama elbet bu dönem de bitecek ve kafamız rahat seyahat planları yapabilir hale geleceğiz. Bu zaman geldiğinde faydalanmanız için önce birkaç önemli bilgi verecek, sonra da kendi naçizane Beyrut rehberimi paylaşacağım.
İlk olarak Lübnan Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Uçak biletleri her zaman indirim yakalanacak cinsten değil, Avrupa uçuşlarına göre bir tık pahalı. Ama vize masrafları düşünüldüğünde bu kısmı atlamamız uçak bileti masrafını telafi ediyor biraz.
Beyrut’ta toplu taşıma yok gibi bir şey. Herhangi bir metro hattı yok, otobüsten ziyade daha çok dolmuş gibi araçlar var. Turistik olarak pek rahat bir ulaşım seçeneği olmadığından, Beyrut’taki en iyi dostunuz Uber. Dolar üzerinden ödeme yapıyorsunuz ve çok rahat araç buluyorsunuz. Kısa mesafe diye laf yemeden, istediğiniz yere gidiyor, Uber güvencesinde olduğunuz için turist kazığı da yemiyorsunuz. (Biz yılbaşında gittiğimiz için hava şartlarından dolayı sık Uber kullandık, ama baharda veya yazın gidenler şehri yürüyerek de çok rahat gezebilir, çok daha bütçe dostu olur hatta) Uçaktan indiğinizde bir Uber çağırarak merkezdeki otellerden birinde konaklayabilirsiniz veya bazen otellerin havaalanından araç servisleri oluyor, bunları da tercih edebilirsiniz (biz gelişte bu seçeneği kullandık) Size tavsiyem Hamra, Gemmayzeh, Downtown Beirut bölgelerinden birinde otelinizi seçmeniz. Şehirdeki gezilecek yerlere yakın merkezi konumlar bunlar.
Beyrut’ta Görülmesi Gerekenler
Gelelim Beyrut’ta görülmesi gereken yerlere. Beyrut 2 tam günde gezilebilecek bir şehir. Gezi programımızı ikiye bölecek olursak birinci gün Hamra bölgesi, Güvercin kayalıkları, Zaitunay Bay, American University of Beirut, Beirut National Museum; ikinci gün Gemmayzeh bölgesi, Sursock Müzesi, Mohammed Al-Amin Camii, Martyrs Square, Downtown Beirut, Mar Mikhael bölgesi.
Bu yerler arasında benim favorim Gemmayzeh bölgesi oldu. Karaköy’ü andıran bu bölge için Beyrut’un “hipster” mahallesi diyebiliriz. Geleneksel Lübnan mutfağı sunan restoranlardan, üçüncü dalga kahvecilere, küçük publardan, şarap evlerine kadar birçok alternatif mevcut. Ayrıca konsept butikler ve tasarım hostellerin olduğu bölgenin oldukça genç bir ruhu var.
Jeita-Harissa-Byblos Turu
Eğer üçüncü bir gününüz daha varsa Beyrut seyahatlerinin klasikleşmiş şehir dışı turu olan Jeita-Harissa-Byblos turuna çıkabilirsiniz. İnternette uzun bir araştırma sonrası Zingy Ride firmasının oldukça uygun bir turuna rastladık. Hem şoförümüz bize rehberlik etti hem de bir sürü farklı milletten insanlarla birlikte bu üç destinasyonu keşfetme fırsatımız oldu.
Jeita Grotto: Karstik kireçtaşlarından oluşan mağaraların bulunduğu, doğa harikası bir yer. Mağaralara telefonla girmek yasak ancak bu deneyiminizin daha güçlü olmasını sağlıyor. En güzel fotoğrafı çekmek için uğraşmak yerine çıplak gözle bu büyülü mağaranın her köşesini inceleyerek gezmek çok daha keyifli.
Harissa: Harissa bölgesinde ise Meryem Ana Heykeli bulunuyor. Bu heykel Rio de Janeiro’daki İsa heykelini andırıyor biraz. Şehre yukarıdan bakan, müthiş bir manzaraya sahip tepede bulunan heykele keyifli bir teleferik yolculuğu ile ulaşabiliyorsunuz.
Byblos: Turumuzun son durağı olan Byblos şirin bir sahil kasabası. Tüm kasabayı gezmek 1-2 saatimizi aldı. Kapalı çarşıyı andıran pazarlarında gezdikten sonra, geleneksel Lübnan yemeklerinden tadıp, sahilde bir deniz havası aldıktan sonra turunuzu keyifle noktalamış olduk.
Beyrut’ta Tadılması Gerekenler
Lübnan yemekleri demişken; gezip görülenleri anlattıktan sonra yenip içilenleri anlatmamak bu mutfağa ayıp olur. Başlıca tadılması gereken lezzetler; tüm humus çeşitleri, fattuş salatası, tabule, falafel, kebbeh, pita ekmeği, künefe… Ayrıca içki olarak Lübnan şarabını, lokal biralarını ve arak isimli rakıya benzeyen içkilerini tadabilirsiniz. Bu liste daha uzar gider tabii. Coğrafyaların yakınlığından dolayı Antakya mutfağını andıran bu mutfak, damak tadımıza oldukça uygun. Bunların dışında farklı kültürlere ait birçok restoranın da olduğu bir şehir burası. Canınız pizza, noodle, sushi çekerse bunları da bulabileceğiniz mekanlar var.
Beyrut’ta Gece Hayatı
Gece hayatına gelecek olursak en hareketli bölgeler Zaitunay Bay, Mar Mikhael ve Gemmayzeh. Zaitunay Bay’de sahil hattı boyunca birçok gece kulübü var. Mar Mikhael bölgesi ise Kadıköy’ü andıran bir bölge. Bir sokak boyunca sıra sıra barlar, publar, şık restoranlar, sokak lezzetleri ne ararsanız var. Gemmayeh ise yazının başlarında anlattığım gibi genç ve cool bir gece hayatı sunuyor size.
Beklenmedik rotalar bazen beklenmedik keyifte anılar bırakabiliyor insanda. Beyrut da tüm zıtlıklarıyla, kucakladığı birbirinden farklı kültürlerle, geleneksel mutfağıyla, misafirperver halkıyla ikinci kez ziyaret edeceğim zamanı iple çekmeme sebep olan bir şehir oldu.
Beyrut’un yaralarını sardığı, dünyanın içinden geçtiği bu garip ve zor süreçten her anlamda sağ salim çıktığı; daha sağlıklı, daha özgür, daha mutlu olduğumuz günler gelene kadar, güzel anıları hatırlayarak umut etmekten başka çaremiz yok. Cicero’nun da dediği gibi: “Bir yerde yaşam varsa, orada umut da vardır.“
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@chrumo
İlginizi çekebilir: Dilek Tezel’den Beyrut
Ne güzel anlatmışsınız gidesim göresim geldi .