Süreyya Operası: Sanat Dolu, Büyülü Bir Yapının Hikayesi
Bugün buraya büyülü olduğunu düşündüğüm özel mekanlardan birini anlatmaya geldim: Süreyya Operası. Kontrol ettim, şubat gibi gitmişim, ilk seferimdi, Don Pasquale’yi izlemiştik. Gösteriyi rastgele seçmiştim, şansıma çok güzeldi. Hemen arkasından pandeminin Türkiye’yi de ele geçirmesine bakınca, zamanlaması iyiymiş diyorum. Sezonu güzel kapatmışım. Pandemi öncesi güzel anılarını anımsayınca bu özel mekanın tarihini ve hikayesini başkalarıyla da paylaşmak istedim.
Süreyya Operası, Süreyya İlmen tarafından Bahariye’de yaptırılıyor. Okuduklarıma göre, işgal zamanı eğitim kurumları zor durumda ve birer birer kapanıyorlar. Bir temsil hazırlayıp, gösteriminden elde edilen geliri eğitim kurumlarına destek olmada kullanma fikri gündem oluyor. Oyunu Apollon Tiyatrosu’nda (bugünkü Rexx) sahnelemeyi planlıyorlar ancak yönetimi elinde bulunduran kiliseden onay çıkmıyor. Bunun üzerine Süreyya Paşa müzik ve sahne sanatlarına uygun, konser, konferans, balo, düğün gibi sosyal ihtiyaçları da karşılayacak bir bina yaptırmaya karar veriyor.
Hazırlık aşamasında Avrupa ülkelerindeki ünlü tiyatro ve opera binalarını geziyor. Fuayesini Paris’in ünlü Şanzelize (Champ Elysees) Tiyatrosu’nun fuayesinden, iç bölümlerini Alman tiyatrolarından örnek alarak yaptırıyor. Duvar süslemeleri ressam Nikolay Kalmukof (Naci Kalmukoğlu)’a, cephedeki kabartma heykeller heykeltıraş İhsan Özsoy’a ait. 1924’te başlayan inşaat, 3 yıl sürüyor ve Süreyya Sineması ve Operası kapılarını 1927’de açıyor. Ancak, mekân operaya uygun şekilde yapılıp tamamlanamadığı için opera oynanamıyor, bina Süreyya Sineması olarak işletiliyor. Aynı nedenden, Süreyya Paşa’nın girişimiyle kurulan Süreyya Opereti Topluluğu, temsillerini Beyoğlu Fransız Tiyatrosu ile Kadıköy Apollon Tiyatroları’nda sahneliyor.
Bina yapılmaya başlandığında henüz sesli film icat edilmemişken, 1930’da sesli filmlerin gösterimi için gerekli teknik değişiklikler yapılıyor. Sinemanın ilk müdürü, Nazım Hikmet’in babası Hikmet Nazım. 1950 yılına kadar sinema olarak kullanılan binayı Süreyya Paşa kültür sanat hizmetlerinde kullanılmak şartıyla Darüşşafaka Cemiyeti’ne devrediyor. 2006’da ise Kadıköy Belediyesi’ne kiralanıyor. Belediye yeniden restorasyona başlıyor. Restorasyonda yapılanları, belediyenin Genel Sanat Yönetmeni Murat Katoğlu’ndan direkt aktarmak istiyorum: “Bu yorgun binanın, kurucusu Süreyya Paşa’nın amacına, ideallerine ve hatırasına uygun biçimde Opera Binası’na dönüştürülmesi bir yolculuktu. Bina adeta yeniden şantiyeye dönüştürüldü. Önce mekanik ve statik konuları ele aldık. En önemlisi deprem ve yangına karşı takviye ve önlemler gerçekleştirildi. Opera temsilleri için gerekli olan Süreyya İlmen Paşa’nın da dile getirdiği mekânlar düzenlendi, orkestra çukuru genişletildi. Sahne donanımı, aydınlatma, ışık sistemi ve ses düzeni yapıldı. Bütün dekoratif unsurlar elden geçirildi, temizlendi.“
Genel sanat yönetmeni Murat Katoğlu mekanın dokusunun ve özellikel sanat eserlerinin korunmasında gösterilen özene ilişkin olarak ise şunları söylüyor: “Tavan freskleri, duvarlardaki pano resimler uzmanlar tarafından titizlikle ve usulünce onarıldı. Bütün bina onarılıp elden geçirildi. Yapının cephesinde yer alan, heykeltıraş İhsan Özsoy’a ait kabartma heykeller olduğu gibi korunarak temizlendi. Koltuklar, halılar ve avizeler özel olarak yapıldı. Tahrip olmuş dekoratif parçalar, tespit edilen örneklerine göre tamamlandı. İç ve dış cepheler aynen korunup, Süreyya Paşa’nın anılarında bir türlü yaptıramadığını belirttiği sahne sanatları icrası için zorunlu bölümler olan kulis, sanatçı odaları, teknik odalar asli yapıyı bozmadan zemin altına yerleştirildi. Yapıda bulunmayan havalandırma sistemi de eski esere zarar vermeden kuruldu. Süreyya’nın muhteşem salonu için yeni koltuk ve halılar tasarlandı. Bütün avize ve aydınlatmalar özel tasarlanıp üretildi. Muğla Yatağan’dan beyaz mermerler getirtildi dış merdivenleri yenilendi.” Yani anlıyoruz ki bu güzel yapıya bu denli hayranlık beslememizin bir nedeni de belki orijinalinin korunması için gösterilen bu çabalar sayesinde bize kısa süreli de olsa bir zaman yolculuğu hissi vermesi.
Peki bu detaylarıyla okuma şansı bulduğumuz restorasyon sürecinin ardından neler oluyor? İki yıl kadar süren restorasyon çalışmalarından sonra Süreyya Operası 27 Ekim 2007’de kapılarını yeniden açıyor ve nihayet, Süreyya Paşa’nın hayal ettiği opera gösterimleri yapılıyor. İyi ki de böyle. Çünkü ister karşıdan seyrederken, ister içine girdiğinizde; başka bir boyuttaymış hissi veriyor, insana gerçek dünyayı birkaç saatliğine unutturuyor. Yakın gelecekte bu güzel atmosferde yeni operalar dinleyebilmemiz dilekleriyle…
Kapak Fotoğrafı: İstanbluette
İlginizi çekebilir: Melek Ardıç’tan İstanbul’a İzini Bırakmış Bir Mimar
Süreyya Operası güzel ve şık bir bina ve salon. Ancak sorun İstanbul büyüklüğünde bir şehirin opera seyredilebilecek tek binasının Süreyya Operası olması.
O kadar haklısınız ki!