İlk yorumu siz yazın!
Post-Truth: Hakikat Önemsizleşiyor mu?
‘’Paylaştınız çünkü güvendiğiniz bir haber sitesinde gördünüz. İnandınız çünkü çok tanınmış biri tweetlemişti.’’ Kendinizi bir yalanın ortasında bulmak sizin de hoşunuza gitmiyor mu? O zaman gelin birlikte 21. yüzyılın bu büyük problemini biraz daha yakından inceleyelim. Hakikat ve önemsizleşmesi: Post-truth.
Post Truth Kavramı ve Açıklanması
İlk kez 1992’de Sırp Amerikan oyun yazarı Steve Tesich tarafından kullanılsa da bir çoğumuzun hayatına 2016 yılında Oxford Sözlük tarafından yılın kelimesi seçilmesiyle giren bir kavram.
Türkçe’deki karşılığına bakacak olursak post-truth’un Türkçeleştirilmesiyle ilgili farklı kullanımlar söz konusu. Gerçek ötesi, gerçek sonrası, hakikat ötesi, hakikat sonrası gibi birçok kullanım mevcut. Post ve truth kelimelerine tek tek bakacak olursak post kelimesi post war gibi sonrası manasında kullanılmıyor. Post racial veya post national sözcüklerinde ırkların ve ulusların önemlerini yitirmesi gibi önemsizleşmek anlamında kullanıyor. Çevirilerde kullanılan gerçeklik ve hakikat kelimelerinin aynı anlama gelmediğini de belirtmek gerekiyor. Gerçeklik zihnimizden bağımsız olarak var olan şeyleri tanımlarken hakikat, zihnimizde o gerçekliğe dair yargılardır. Yani hakikat gerçeklikler üzerine söylenenlerle alakalıdır. Kant’ın deyimiyle bilginin nesnesine uygunluğudur. Bu durumda gerçek ve sonrası şeklinde çeviri yapmak anlamı eksik kılıyor. Bu yüzden hakikatin önemsizleşmesi şeklinde çevirmek anlam kaybına neden olmadan yapılan en doğru çeviri şekli. Kavramın açıklamasına baktığımızda ise Oxford Sözlük’te ”nesnel olguların kamuoyu oluşturmada duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az önemli olması durumu” olarak açıklanıyor.
Hakikatin önemsizleşmesi çağında rasyonellik ve sağduyu yerini inançlara ve kişisel kanaatlere bıraktı. Bu çağın insanları modernizmin yıllar içinde kazandırmış olduğu eleştirel bakış açısını kullanmaya gerek duymuyor, verileri kontrol etmeyi, doğrulamayı veya yanlışlamayı düşünmüyor. Bu çağda öncekilerden farklı olan yalan, yalancı ya da yalancılık değil, kitlelerin bunlara verdiği tepkilerdir. Hakikatin önemsizleşmesinin getirdiği yenilik, kitlelerin kendi ön yargılarına, görüşlerine ya da inançlarına uygun olduğu sürece yalanların yalan olduğunu bildikleri halde doğru kabul etmeleridir. Bu yalanlar doğruymuşçasına pozisyon almaları, bunları savunmaları ve bunlara sahip çıkmalarıdır.
Bilginin Üretim ve Yayılımındaki Değişimler
Modernizmden post-modernizme geçişte temelleri atılan post-truth siyaset için ortaya çıkmış bir kavram olmakla birlikte günümüzde sosyal medya platformlarının yaygınlaşmasıyla her alanda etkisini artırdı. 20. yüzyılda batı dünyasında egemen olmaya başlayan post modernizmin, modernizmin etkilerini silmeye başlamasıyla imtiyazlı olan entelektüeller bu dönemde imtiyazlarını kaybetti. Post modernizm öncesinde bilgi entelektüeller, akademisyenler, seçkinler gibi küçük zümrelerin tekelindeydi ve bilginin üretilmesi ve kullanıma girmesi büyük ölçüde bu küçük zümre tarafından gerçekleştirilirdi. Bilgi kısmen daha korunaklıydı. Post modernist dönemde ise artık herkes bilgi üretiminin ve kullanıma girmesinin içinde ancak bir fark var. İnternet ve sosyal medyanın herkesin elinin altında olmasıyla birlikte çok hızlı bir bilgi akışı gerçekleşiyor. Bu bilgiler hiçbir kontrol mekanizması tarafından denetlenmiyor, doğrulanmıyor veya yanlış olduğu teyit edilmiyor. Örneğin bir bilim insanı tarafından yazılan bir makaleyi ele alalım. Diğer meslektaşları tarafından belli sistematikler içinde değerlendirmelere tabi tutulur, sistemli ve doğru bilgiler edilir. Ancak sosyal medyada bilgiler hiçbir elekten geçmeden yayılıyor.
Tüm toplumun kişisel sosyal medya hesaplarından bireysel paylaşımlar yapabilme fırsatı yanlış bilgilerin yayılma hızını logaritmik olarak artırdı. Bu gerçek dışı bilgiler yaygınlaştıkça referans olarak da birbirlerini gösterir hale geldiler. Böylece kısır bir döngünün içinde kaybolur hale geldik. Hatta bu bilgilere yeri geldiğinde karşı çıktığımızda dahi etkileşimi artırarak bu yanlış bilgilerin dolaşıma girmesine farkında olmadan katkı sağlamış oluyoruz. Bunu gören ve bilen botlar ve troll hesaplar karşıt fikirleri kışkırtarak paylaştıkları bilgilerin çok daha fazla yayılmasını sağlıyorlar. Böylece yanlış bilgiler milyonlara ulaşıyor ve oldukça yaygın bir dezenformasyon oluşturuyor. Bilgi çağı dediğimiz çağımız bir noktada yanlış bilgi çağına evriliyor.
Filter Bubble Nedir
Burada eleştirel bakış açısını kaybetmemize neden önemli bir etkene değinmek istiyorum. Filter bubble dediğimiz sosyal medya algoritmaları. Bu algoritmalar daha fazla sistem içinde kalabilmemiz ve bu mecralarda daha fazla vakit geçirebilmemiz adına bizi kendi homojen dünyamızla sınırlı tuttu. Kullanıcılarını kendi ön yargılarını, kanaatlerini, inançlarını onaylayan bir evrene soktular. Reel hayatta çevremizde olmayan kişilerle iletişim kurup daha çoğulcu ve özgürlükçü bir ortam bulma umuduyla yer aldığımız bu sanal dünya bizi hep bizimle aynı fikirdeki insanlarla bir araya getirdi. Hep aynı sesleri duyduğumuz yankı odalarında bulduk kendimizi.
Bilgiye ulaşmakta seçici davranan; kendini destekleyen fikirleri toplayıp karşıt görüşleri yok sayan topluluklar oluşturduk. Kendi fikirlerimize sınırsız bir güven geliştirip karşıt görüşleri küçümseyerek dışlar hale geldik. Ve böylece öznelliğin nesnelliğe üstünlük kurmasına neden olduk. Bu öznellik belki sanat dallarında insanları daha üretken kıldı ancak diğer birçok alandaki nesnel gerçekliği görmemizin önüne geçti. Zihnimizdeki kurgular kendi subjektif hakikatlerimiz haline geldi. Kendi zihnimizde sıkışıp kalan, sıkı sıkıya savunduğumuz, başkasıyla tartışmaya ve ispat etmeye ihtiyaç duymadığımız hakikatlerimiz haline…
Bunlar hayatımıza bütünüyle yeni giren şeyler değil elbette. Geleneksel medya döneminde de yalan haberler, spekülasyonlar, hatalı yönlendirmeler vardı. Verileri çarpıtan veya kendi çıkarı için kullanan seçkinler ve uzmanlar da vardı. Ancak bunlar toplum tarafından suç olarak algılanıyordu ve fark edildiği takdirde bunları yapanlar saygınlıklarını kaybediyordu. Günümüzde ise bu duygusal yalanları toplum neredeyse kendi talep ediyor. Kendi liderlerinden her koşulda kendi inançları doğrultusunda açıklamalar yapmasını bekliyor ve geleneksel dönemdeki gibi az sayıda insanı değil, neredeyse hepimizin internet ve sosyal medya kullanıcısı olduğu günümüzde hemen hemen tüm toplumu ilgilendiriyor bu dezenformasyon.
Post truth kavramından kısaca bahsetmişken bir alt başlık olarak 2017 yılında Collin’s Sözlük tarafından yılın kelimesi seçilen ‘’fake news’’ kavramına da kısa bir video ile değinmek istiyorum.
Bu safsatalar zihnimize nasıl sızar? Bilgi eksiklikleri, ön yargılar, ego ve hırslar, dikkatsizlik ve acelecilik, yaşadığımız çevre ve kültürle özdeşleşmelerin oluşturduğu çatlaklardan. Peki tüm bunlara karşı hala eleştirel kalmak için yapabileceğimiz şeyler yok mu? Elbette var. Ancak ciddi zaman ve okumalar gerektiren bir konu olduğundan başka bir yazıda daha ayrıntılı olarak işlenebilir. Ben birkaç öneri ile bu kısmı geçeceğim.
Öncelikle birkaç online projeden bahsedeceğim. Geçtiğimiz yıllar içerisinde birçok ülkede bağımsız doğrulama kurumları kuruldu. Türkiye’de teyit.org ve dogrulukpayi.com gibi doğrulama siteleri bulunuyor. Mirgün Cabas’ın ise şimdilerde yayına devam etmeyen ve giriş cümlemi de alıntıladığım ‘’Bize Yalan Söylediler’’ adında bir Youtube programı bulunuyor.
Bunlar dışında tüm bu maruz kaldığımız şeylere karşı durabilecek ve savunma sistemimizi geliştirecek bilgilere ayrıntılı şekilde sahip olmak isteyenler için bir de kitap önerim olacak. Yalın Alpay’ın ‘’Yalanın Siyaseti ’’ adlı kitabı. Ve eleştirel bakabilmek, nesnel kalabilmek için atacağımız ilk adım elbette düşünmek. “Düşünün, çünkü henüz yasaklanmadı ’’
Kapak Fotoğrafı: intheblack.com
İlginizi çekebilir: Ezgi Şengel’den Kültürel Zaman
Benim için aslında farkında olduğum ama yeterince de olmadığım bir konuyu anımsatan bir yazı oldu, bilincim arttı. Elinize sağlık