Kişisel gelişim kitaplarını genellikle oldukça “klişe” veya “işe yaraması zor” olarak değerlendirme eğiliminde olduğumu üzülerek itiraf etmeliyim. Ancak bazı kitaplar var ki bu türe hep mesafeli bakan birisi olarak, beni bile çok etkileyip değme kişisel gelişim kitaplarını geride bırakıyor. Bahsedeceğim kitaplarda ne o “haydi şimdi yerinizden kalkın ve şu talimatları izleyin” diyen bir ses ne de yaşadıklarınızı tahmin etmeye çalışan empatik bir yazar göreceksiniz. Bunlar sadece görmek isteyen gözler önüne gerçekleri serecek ya da yalnızca anlamaya hazır olunan şeylerin anlaşılmasını sağlayacak türden. Bu nedenle siz de kendinize ayna tutmanızı sağlayacak klişe olmaktan uzak kitaplar arayışındaysanız önerilerime göz atmalısınız.

Kendinize Ayna Tutmanızı Sağlayacak Kitaplar | Fotoğraf: Unsplash/@aliissinisalu

Kişisel Gelişim Kitaplarının Ötesinde: Kendinize Ayna Tutmanızı Sağlayacak Kitaplar

İnsanın Anlam Arayışı

Uzun zamandır okuma listemdeki İnsanın Anlam Arayışı, Avusturyalı psikiyatr Victor E. Frankl  tarafından bir tür anı kitabı olarak kaleme alınmış. Yazar, kitabı başlangıçta isim vermeksizin anonim olarak yazma niyetindeyken, kendisiyle aynı kaderi paylaşan insanların anısını da yaşatmak için fikrini değiştirerek kendi ismini kullanmaya karar vermiş. Kitabın büyük bir bölümünü yazarın 2. Dünya Savaşı’nda başta Auschwitz olmak üzere çeşitli toplama kamplarında yaşadığı karanlık anılardan oluşturuyor. Zaten başlı başına acı dolu ve travmatik olan bu anılar, yazarın tespit ve gözlemleriyle tabi ki profesyonel bakış açısıyla sizi içine çekerken bir yandan da hayatınıza farklı bir gözle bakmanızı sağlıyor.

Kitabın ikinci kısmında yani daha kısa olan ve son baskılarda eklenen bölümlerinde, varoluşçu terapinin ve logoterapinin kurucusu olan yazarın bu kavramlarla ilgili ilgi çekici ve bilgilendirici cümlelerini okuyoruz. Burada özellikle logoterapiden bahsetmek gerektiğini düşünüyorum. “logos” Yunanca’da ”anlam” anlamına geliyor. Logoterapi ise hayatın anlamını bulmak ve herkesin kendi hayat anlamının keşfedilmesi üzerine kurgulanan bir terapi yöntemi. Logoterapinin, pek çoğumuzun görece daha alışkın olduğu psikanalizden en büyük farkı ise geçmiş travmalardan ziyade anlamlı ve parlak bir geleceğe odaklanması,insanın kendi anlamını bulmasına yardım etmesi. Bu nedenle ben çok daha yapıcı bir yöntem olduğunu ve okuduktan sonra kendi hayatımıza uyarlaması, ilham olması mümkün bir kavram olduğunu düşünüyorum.

Varoluşsal boşluk, 21. yüzyıl yaygın bir olgusudur. Bu anlaşılır bir şeydi; bunun nedeni, gerçek bir insan olduktan sonra insanın yaşadığı iki yönlü kayıp olabilir.  Tarihin şafağında insan , bir hayvanın davranışlarını belirleyen ve güvence altına alan bazı hayvanca içgüdülerini kaybetmiştir.”

İnsanın Anlam Arayışı, hem Frankl’nin akıcı anlatım dili, hem yaşadıklarının gerçekliği nedeniyle elinize aldığınızda bir anda okunacak, okunurken de fark ettirmeden hayatınıza dokunacak, günlerce kendisini düşündürtecek kitaplardan birisi. Bu nedenle de dünyanın en çok satan kitapları arasında olmayı bence sonuna kadar hak ediyor.

Sindhartha

İnsanın içine yaptığı yolculukların hikayesi, bence en iddialı kişisel gelişim kitaplarından bile etkili oluyor. Modern hayatın koşuşturmacası içinde içimize dönmeyi unuttuğumuz şu günlerde bu yolculuklar insanların kendisini objektif şekilde değerlendirmesi için ilham oluyor. Herman Hesse, Nobel Ödüllü kitabında Brahman bir aileden gelen Siddharta isimli bir gencin, kutsal Om’a ulaşmak için yaptığı yolculuğu, bu yolculukta yaşadıklarını, aldığı ve almadığı dersleri, sınavlarını, acılarını ve sevinçlerini öyle anlatıyor ki okuyan herkesin hayatına felsefi bir dokunuş yapıyor adeta. Bir çeşit zihin yolculuğu yapmanızı sağlayan bu kitap bence her yetişkinin kendini inşa ederken deneyimlerine katması gerekenlerden birisi.

Sana ne söyleyebilirim ki saygıdeğer kişi? diye cevap verdi Siddhartha. Olsa olsa kendini aramaya fazla zaman verdiğini mi? Aramaktan bulma fırsatını bir türlü yakalayamayacağını mı?

Tıpkı Simyacı gibi doğu mistizmiyle bezeli roman, herhangi bir kurgu roman olmanın ötesinde çok başarılı bir kişisel gelişim kitabı olarak da değerlendirilmeli.

Duygusal Zeka

Son dönemde duygusal zeka ya da duygusal zeka düzeyi EQ (Emotional Quotient) ifadelerini daha da sık duyar olduk. Okul sıralarında odaklandığımız, akademik başarılar uğruna gecelerimizi gündüzlerimizi verdiğimiz ve geleneksel şekilde çok değerli gördüğümüz IQ’dan çok daha önemli olan EQ hayattaki mutluluğumuz ve başarımızda en etkili kozumuz aslında. Ancak ne yazık ki, birçoğumuz EQ’nun önemine akademik hayatlar ilişkimiz koptuktan, okullardan mezun olduktan, iş hayatında ve aşk hayatında nice zorluklar yaşadıktan sonra farkında varan nesilden olduk. Ne üzücüdür ki insanlar en büyük öğrenimlerini kötü deneyimlerinden sonra kazanıyorlar.

Duygusal zeka (EQ) neden IQ’dan önemlidir”, aslında bir ders kitabı niteliğinde Dr. Daniel Goleman tarafından kaleme alınan bir kitap. Yazarının bir doktor olması, konunun kurgu bir kitap gibi kahramanlar üzerinden anlatılmasını imkansız kılıyor. Ancak bu tarz eğitim kitaplarını sevenler için, bilimsel temellere ve vakalara dayanması, duygusal zekayla ilgili tüm sorulara cevap vermesi nedeniyle duygusal zekanın abc’si diyebileceğimiz temel bir başucu kitabı niteliğinde.

Duygularımız ; düşünmek, planlamak, uzak bir hedefe hazırlanmayı devam ettirmek sorunları çözmek gibi yeteneklerimizi engellediği ya da güçlendirdiği çölçüde, doğuştan gelen zihinsel yetenekleri kullanma kapasitemizin sınırlarını çizerek hayatta neler yapabileceğimizi belirler.

Hayat akarken, hem üzerinde dengede kalmaya çalıştığımız hem de onunla uyumlu şekilde akma telaşlarımız yüzünden kaçırdığımız bazı gerçekleri görmek söz konusu olduğunda, hem ebeynlerin, hem yetişkinliklerin hem de gençlerin çok katkılar göreceğine inandığım, kütüphanelerde olması gereken ezberbozanlardan birisi.

Tatar Çölü

img_6025
Tatar Çölü | Fotoğraf: Melike Büşra

Umut işkenceyi uzatır der Nietsche, Tatar Çölü ise Drogo’nun ve onunla birlikte Bastini kalesindeki onlarca askerin hayatı, vazgeçmeden bekledikleri kahramanlık umutları üzerine kurulu muhteşem bir kitap. Dino Buzatti‘nin bu kitabı modern İtalyan edebiyatının başarılı örneklerinden birisi. Hayatta farklı örneklerde de olsa herkes kahraman olmayı bekler aslında. Kurtarılmayı bekleyen ruhlar ise birilerini kurtararak rahatlamayı bekler. Bu kitap, işte o bekleyişin öyküsü. Bastini kalesine kahraman olmak için giden ve hiç gelmeyecek o düşmanı bekleyerek geçen ömürlerin hikayesi.

Hani yazgının en belirleyici anları, size dokunmadan burnunuzun dibinden geçip gider ve sizi solmuş yapraklardan oluşan bir burgacın ortasında bırakırya, işte o korkunç ama dev fırsat duygusunu hissediyordu.

Sıradanlığın ve alışkanlık haline gelmiş tekdüzeliğin insan ruhuna yapabilecekleri, konfor alanının uyuşturucu etkileri bir çeşit felsefi derinlikle aktarılmış Buzzati tarafından. Risk alamayan, elindekileri de kaybetmekten korkan binlercesine ders niteliğinde ağır ağır işlenmiş bu roman, yalın ama etkileyici anlatımıyla kendisine ayna tutmak isteyen herkes tarafından okunmalı.

Daha Çok Ateş, Daha Çok Rüzgar

Mektuplardan hoşlanır mısınız? Şiirler gibi mektuplar da pek çok okur tarafından tercih edilmeyen, biraz daha uzak kalınan türdendir nedense. Oysa bir ilişkinin içine direkt girebilmek, arada herhangi bir 3. kişinin dolaylı anlatımı olmaksızın kişilerin hayatına konuk olmak çok samimi ve fazlasıyla gerçekçi bir olaydır aslında.

Daha Çok Ateş, Daha Çok Rüzgar, yazar Susanna Tamaro‘nun bilinmeyen bir kıza mektuplarından oluşuyor. Bu kitapta yazarın mektup arkadaşının mektuplarını hiç görmüyoruz. Ancak yazarın bahsettikleri, bize boşlukları doldurma seçeneğini hayal gücümüze bırakıyor ediyor ve bence bu kısım da kitabın güzel yönlerinden birisi. Adeta bir monolog gibi de gelen bu kitapta insan hayatına dair samimi ve naif bir yaklaşım görüyorsunuz. Bu mektuplar tarifsiz mutluluklar ve şaşırtıcı ilham hikayelerine de konu oluyor okur açısından.

Gerçekleşebilmek için ben kendi atımlarımı nasıl düzenleyebilirim? yatay olarak mı, düşey olarak mı? Işığın çimdn geçmesine izin vmi vereyim yoksa bakışlarımı yere mi indireyim? Ya dans ederken kimin için dans edeyim? Egomu tatmin etmek için mi, yoksa tüm benliğim birliğin mutluluğuna kapılmış zaten hoplayıp zıpladığı için mi?”

Okumaktan sıkılmadığım ve diliyle de yormayan Daha Çok Ateş, Daha Çok Rüzgar’ın, kendi iç yolculuğunu yapan herkes tarafından başucu kitabı olarak değerlendirileceğine şüphe yok. Dilerim bahsettiğim kitaplar, biraz ilham olabilir ve amacına ulaşabilir. İç yolculuğunu yapan tüm maggerlara bol keşifli günler!

Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@nbb_photos

İlginizi çekebilir: Fulya Çetinsöz’den Çağdaş Türk Edebiyatı Kitapları