“Mimarlık zaman ve mekandan söz etmeli, zamansızlık arzusuyla özleşmeli.” derken Frank Gehry, sadece mimarlığın değil tasarımın genel bir tanımını yapmıştı ister istemez. Zaman denen sonsuz akışın değişen-dönüşen-gelişen-biten-başlayan ve somutlaşan mekanla ortaklığında, söz konusu olanın mükemmelliğine vurgu yapmak istemişti belki de… Ya da fikrin ve idealin yaşama dönüşmesini, toplumla nefes alabilmesini geçmiş ve geleceği yani bütünüyle kültürü kast etmişti bir bakıma. Tasarımın her bir dalı için söylenecek çok söz olsa da bugünün ve ilk metnin şerefine genel anlamda moda ve kent ilişkisinde Brüksel’in benim için deneyim tasarımına dönüşümünden bahsetmek istedim. Hadi başlayalım!

Brüksel
Brüksel | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Ben tasarımı en çabuk “düşünme biçimi” olarak tanımlıyorum. Belki de onu (naçizane) böyle tanımlamak işime geliyor… Onun hayata geçmesini-geçirilmesini tasarlayanın kendisi ve içinde bulunduklarıyla genişleyerek bir bütüne dönüşmesini düşünüyorum. Bir kenti tasarlamanın içindeki en ufak taş parçasından canlılığın gerektirdiği ne varsa birlikte geliştiğine inanıyorum. İçinde yaşayan insanların düşünme biçimlerinden tutumlarına, üstlerine geçirdiklerinden iş modellerine kadar her şeyin birlikte var olduğu, genişlediği, durduğu, parçalanıp yeniden üretildiği bir alan gibi…  İşte bu aşamada öyle kentler geliyor ki gözümün önüne her biri kendi zamanının dokusuyla değiştiriyor tasarım kavramını. İşte bu kentlerden biri de Avrupa’nın atan kalplerinden Brüksel’di benim için. 

Brüksel
Brüksel | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Yaşamın büyük binalar arasında akıp gittiği, bürokrasi ve kozmopolitliğin derin çanağı Brüksel, kültür deneyimlerinin yegane mekanlarından biri bana kalırsa. Adımımı şehrin merkezine ilk atışımda koca bir lunaparkta hiçbir şey bilmeyen hevesli bir çocuk gibi etraftaki devinimle bütünleşmek, ondan koparak bambaşka yerden gözlemlemek istemiştim. O koca koca binaların arasında çıkan her ses, duyduğum her koku ve gördüğüm her hareket bir uyarıcıydı. 

Gözümün önünden hiç gitmeyen bir görüntü var ki Belçika’yı bende mistik bir havaya sokan şeydir: soğuk bir Avrupa gününün içinden çıkıp gelen bir kadın ve bir erkeğin endamı arzları! Upuzun boylarıyla sadece şahane diye tabir edebileceğim tarlarıyla bu kişiler, bir ellerinde kahveleri diğer ellerinde çantalarıyla soluk kesici bir beyaz yaka etkisiydi benim için. O cadde bir podyumdu ve açılış yapılmıştı! Simsiyah teninin üstüne çektiği trençkotunu bu denli iyi taşıması, yanındaki adamın klasik olduğu kadar spor duruşuyla ayak bileklerinden görünen renkli çorapları ve iki farklı tenin uyumu, modanın toprak tonlarına kattığı o hengame tam bir bütünlük ifadesiydi. Geçmiş ve geleceğin mimaride hayat bulduğu bir sokakta ışıklı ve kalabalık bir komünün soluk kesen ayrıklığının ilk göstergesiydi benim için ve ben bunu hiç unutmadım!

Brüksel, Şehir ve Moda
Brüksel, Şehir ve Moda | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Plazaların ve resmi binaların aşırı ciddi duruşuna inat bir tavırla kentte yerini almış bir duvar resmiyse sanatın sisteme dönüşümünün tablosu olmaya adım atıyordu o kadınların cıvıltılı seslerini duyduğumda. Yanlarında çocuklarıyla, oraya ait olmadıklarını göstermek ister gibi sahiplenmişlerdi sokağı dikkatimi çektiklerinde. Müzikle birleşen sesleri o karmaşanın gerçekliğini ve ait olmak istedikleri yerin aslında onlara ait olduğunu anlatıyordu. Rengarenk çiçekli etekleri ve başlarına yarım bağladıkları eşarplarıyla peşimizden gelen neşeli seslerin kameralarının görmediği bir sokak arasında çişlerini yapmalarıyla sonuçlanan gerçek bir şoktu yaşadığım. Normal şartlarda rahatsız olacağım bu görüntü, o ciddiyete karşı bir direncin göstergesi haline geldi benim için. Hemen karşı kaldığımda gerçekleşen bu olaya, o tarafa bakmamaya çalışarak, kocaman bir binanın arkasındaki bu ‘murral’ı izlerken şahit olmaksa sanatın, kültürün, sistemin bir kentin yaşamına nasıl düğümlendiğini düşündürdü. Ve bunu elitist bir tavrın aksine sokağın gerektirdiği yaşamın bir getirisi olarak gördüm. 

Brüksel, Şehir ve Moda
Brüksel, Şehir ve Moda | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Çikolata, bira ve midyenin baş döndüren hegemonyası altında, sanat müzesinden farksız sokakların büyüsü korkutucu şeyleri gizleyemezdi tabii… Şehri üzülerek terk ederken karşılaştım korkuyla. Amsterdam’da başka deneyimlere heveslenmek üzere otobüse ulaşmaya çalışırken yanlışlıkla girdiğim eski tren garının arka girişinde beni karşılayan; beyaz, boğuk dumanın ekşi kokusu, ardında kan çanağı olmuş gözlerini hiç ayırmadan hareketlerimi izleyen bir grupta çarptı yüzüme. Her biri birbirinden farklı basic tişörtlerin altına anlaşmış gibi altlarına çektikleri açık mavi ‘jean’leriyle kaldırımda oturan bir grup insandı karşılaştığım. Gözlerini hiç ayırmadan ve tehditkar bakışlarla beni karşılarken onlar, ben hiç bilmediğim bu yerde soluğumu kesen bir korkunun damarlarımda uzun zamandır dolaşmadığını fark etmiştim. Karanlık çökmüş ve garda kimse kalmamıştı!

Brüksel, Şehir ve Moda
Brüksel, Şehir ve Moda | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Geri dönmek, kaçmak ve kalmak arasında kilitlendiğim o üç saniye bu büyük organizmanın içinde barındırdıklarına ek, tanımadığım bir coğrafyanın nasıl da derin ve soluk kesici olduğunun kanıtıydı. Kendi memleketimde her gün en az bir kadının sokakta öldürülüyor olması ve benim buranın sahibi olduğum düşüncesi geldi aklıma! Daha güvenli bir kentte olmama rağmen ait olmama durumuydu belki de yaşadığım. O tren garında yalnız olmamama, Avrupa’nın başkentlerinden birinde olmama rağmen beni kabul etmeyen ya da kabul öncesi testler uygulayan bir büyücüydü Brüksel.

Brüksel, Şehir ve Moda
Brüksel, Şehir ve Moda | Fotoğraf: Ece Zeren Aydınoğlu

Ortaçağda tasarlanmış binaların yanında modern mega yapılar ve orada yaşayan çeşitli insanlar bir kentin; moda, mimarlık ve kültür kavramlarının giriş kapısıydı.  Sokakta alelade yürüyen her insanın bir tarzının olması ve o tarzın o sokakla olan uyumu her şeyiyle başkalığı anlattı bana. Hiç bilmediğiniz bir şehri arşınlamak her zaman tatlı ve öğreticidir. Brüksel de bana bir kez daha tasarımın, modanın kentle olan bağını göstermişti hiç çekinmeden!

Kapak Fotoğrafı: Ece Zeren Aydınoğlu

İlginizi çekebilir: İlke Hazer’den Brüksel ve Brugge