İnsan hakları için durmadan çalışan, yazan, üreten ve bu uğurda ölen 3 isimdi onlar: Martin Luther King, Hrant Dink, Ugur Mumcu. Üçü de bu hafta anıldı. Buruk, hüzünlü ama ümitle… Bu umutsuzluk günlerinde okuyun bu isimleri. Size iyi gelecek.

Uğur Mumcu
Uğur Mumcu | Fotoğraf: Milliyet

İnsan Hakları Adına Mücadele Vermiş Üç İsim: Martin Luther King, Hrant Dink, Ugur Mumcu

Martin Luther King: Hayalleri Olan Adam

Martin Luther King Jr., A.B.D’nin karizmatik ve öncü vaizi, insan hakları aktivisti, Afro-Amerikalıların yüzlerce yıllık makus tarihini değiştiren adam. 15 Ocak 1929’da doğmuştu, 2000 yılında ise doğduğu tarih (o tarihten sonra olacak ilk pazartesi günü, ki bu sene ayın 18’ine denk geldi) anılıyor.

Kölelik ABD’de 1861’de kaldırıdii ama ırkçı sistem (seggregation) devam etti, King genç yaşta babası gibi aktivist oldu. 1950’lerde oy hakkı için, eşit yaşam için, hatta sadece otobüste beyazlar gibi oturabilmek için protesto etti. Rahip olduğu için kiliseleri birleştirerek başladı ise. Felsefesi basitti; İsa gibi cömert, Lincoln gibi kararlı ve Gandi gibi pasif direnişle, kimseye zarar vermeden bir değişim yaratmak. 

Martin Luther King Selma'da Özgurluge yürüyor
Martin Luther King Selma’da Özgurluge yürüyor | Fotoğraf: The Atlantic

Şiddete hayatı boyunca karşı çıktı ama şiddet hayatından hiç eksik olmadı. Defalarca kez tutuklandı, dövüldü, bıçaklandı, hatta evi kundaklandı. Yılmadı. Vietnam savaşına karşı çıktı, Vietnamlı keşiş Thích Nhất Hạnh ile görüştü. Savaş karşıtı aktivistlerle bir araya gelerek “Fakir çocukların başka zavallıları öldürmesine” karşı çıkmak için mücadele etti. Amerikan Yerli halkı için Alabama’da gösterile katıldı, otomobil işçilerinin grev haklarını destekledi, Muhammed Ali Müslümanlığa geçtiğinde onu sonuna kadar destekledi. Yoksul halkın haklarını savunmak için çıktığı ülke çapındaki yolculukla her kesimden milyonlarca insan onun samimiyetine inandı.

İşte tam da böyle beyaz – siyah, Asyalı – Müslüman veya Kızılderili pek çok kişinin umut ışığı oldu. Ne olursa olsun hayal kurun dedi, umut edin. 1969’da 3 kurşunla öldürüldü.

Ben yakın zamanda denemelerinin ve vaazlerinin toplandığı I have a dream” ve “A Call to Conscience: The Landmark Speeches of Martin Luther King, Jr.  kitaplarını okuma şansı buldum. Irkçılığın, eşitsizliğin her kesimi etkilediğini tekrar tekrar söylüyor. Kadınları, siyahları, Müslümanları ve Asyalıları… Ve umut edin diyor. Hayal kurun. İlkinde ırkçılığın esas kurbanlarının aslında hep alt sınıftaki beyaz insanları olduğunu anlatıyor. Irkçılığın üst kesimlerdeki insanların yoksul halkı sakin tutmak için kullanılan bir masal olduğunun tekrar tekrar altını çiziyor.

I have a dream! … I have a dream that one day on the red hills of Georgia, the sons of former slaves and the sons of former slave owners will be able to sit down together at the table of brotherhood. (Benim bir hayalim var! Bir gün Georgia’nın kızıl tepelerinde eski kölelerin oğulları ile eski köle sahiplerinin oğulları kardeşlik masasına oturabileceklerine dair bir hayalim var.) 

Dünyayı Değiştiren konuşmalardan - I have a dream
Dünyayı Değiştiren konuşmalardan – I have a dream | Fotoğraf: Entrepreneur.com

If you can’t fly, then run, if you can’t run, then walk, if you can’t walk, then crawl, but whatever you do, you have to keep moving.. Uçamıyorsan koş, koşamıyorsan yürü, yürüyemiyorsan sürün. Yeter ki hareketine devam et! Kendi sesinden de dinlemek için.

“We must come to see that the end we seek is a society at peace with itself, a society that can live with its conscience.”  (Bizim amacimiz kendisi ile barışık bir toplum içinde olmak, kendi vicdanıyla yasabilen bir toplum…) – 1965, Selma’daki konuşmasından.

“Darkness cannot drive out darkness; only light can do that. Hate cannot drive out hate; only love can do that.”  (Karanlık karanlıkla yok edilemez, bunu sadece ışık yapabilir. Nefret, nefretle yok edilemez, bunu sadece sevgi yapabilir.) – 1965 Alabama’daki konuşmasından.

Kitaplarını okumak isterseniz, bu siteden göz atabilirsiniz.

Hrant Dink: Güvercin Tedirginliğinde Bir Gazeteci

Hrant Dink’in yaşarken hiç kitabı olmamıştı. Yaşarken kendi gazetesi Agos olmak üzere pek çok gazetede köşe yazıları yazmış, milyonlarca kisye ulaşmıştı ama yazıları hiç bir araya gelmemişti. Şimdi ise bu yazılar iki cilt olarak “Şu Köşedeki Adam ” İki Yakın Halk İki Uzak Komşu” ismiyle raflarda. İkisini de tavsiye ederim, konuları hala güncel. Mizah yani güçlü ve fazlasıyla gerçek hikayelerle bezeli sade bir anlatımı var. Hatta bazı yazılar öyle iyimser ki, şu anda bile insanın içini ısıtıyor, iyi geliyor.

Okurken sanki onun kararlı sesini duyuyorum, gülümsemesi gözümün önüne geliyor.  İçim burkuluyor… Yaşarken kısa süreli de olsa tanıma şansı bulmuştum Hrant Ahparig’i. Belki de o yüzden anlatmak istedim hikayesini. 

Hrant Dink | Fotoğraf: Sözcü

Ermeniyim, Türkiyeliyim, İliklerime Kadar da Anadoluluyum…”

Malatya’da doğmuştu Hrant Dink. Ailesi yoksuldu, kardeşleriyle genç yaşta İstanbul’a geldi, Gedikpaşa’da bir yetimhanede büyüdü. Hayvan sevgisi sebebiyle zooloji okudu. 60’ların özgürlükçü dünyasına kapıldı genç yaşta. Bu uğurda adını değiştirdi. “Orhan” oldu. Defalarca kez hapse girdi, tehditler aldı, işkence gördü. O da yılmadı. Ülkesini daha yaşanılır bir hale getirmek istedi.

Kendisi gibi yetimler için Tuzla’da bir okul kurdu. Tuğlasını taşıdı, duvarını boyadı. Eşi Rakel ile öğretmenlik yaptı. Ama bu da uzun sürmedi, 90’ların başında haksız bir dava ile bu da elinden alındı. Faili meçhuller devri olarak bilinen 90’larin ortasında Hrant Dink 1996’da yeni bir vizyonla Türkçe ve Ermenice yayımlanacak bir gazete kurmak istediğinde yanında birkaç eski arkadaşından başka kimse yoktu. Amacı Ermeni toplumuyla Türk toplumu arasında bir köprü olmak, yazıları ve haberleriyle insanlara farklı bir bakış açısı kazandırmak ve insanlara umut vermekti. Verdi de…

Hrant Dink Tuzla'da, Öğrencileryle
Hrant Dink Tuzla’da, Öğrencileryle | Fotoğraf: Sputnik News

“Su Çatlağını Buldu…”

Agos kısa zamanda yepyeni bir soluk getirdi. Diğer Ermenice gazetelerin aksine bu gazeteyi gençler çıkarıyordu. İçinde sinema ve kültür sayfaları, farklı milletlerden yazarlardan gelen köşe yazıları, ilgi çekici röportajlar vardı. Samimiydi. Genç bir Ermeni olarak Agos ile tanıştığım günleri hatırlıyorum. Büyüklerimizin ve hayal kırıklığı dolu anılarından farklıydı onun anlatımları, içinde hep bir parça iyimserlik olurdu. O da herkese yeterdi.

2000’lerin başına doğru Hrant Dink televizyonlara davet edilmeye başlandı. Hep aynı sorular soruluyordu ona. O ise sorundan çok çözüme odaklandı hep. Saf bir iyimserlikle diyalog kurmayı, iletişimi, insancıl olmayı savundu. Nefretle yaklaşanlara bile gülümsemeyi bildi. Tek çare diyalog dedi

Hrant Dink ve Ekibi
Hrant Dink ve Ekibi | Fotoğraf: Agos

Ve her zaman yineledi. “Beraber yaşadığınız bir insanı farklılığı yüzünden, farklı olduğu için aşağılıyorsan bunun adı ırkçılıktır ve bu en adi suçtur!..” Çok geçmede her türlü kesim arasında yayıldı Agos. Kadın hakları savunucularına da destek verdi Agos, LGBT hareketine de. Yedikule’deki kentsel dönüşümü de eleştirdi Amerika’daki ırkçılığa da. Şu köşedeki adam kitabini okuyun, umut dolacaksınız. İyi ki bu dünyadan geçtin Hrant Ahparig. Keşke biraz daha kalsaydın…

”Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık. Hazır cennetler”e kaçmak her şeyden önce benim yapıma uygun değildi. Biz yaşadığı cehennemi cennete çevirmeye talip insanlardandık.” Hrant Dink, son yazısı olan Ruh Halimin Güvercin Tedirginliği’nden. Tuncel Kurtiz’in sesinden dinlemek için tıklayın.

Uğur Mumcu – Bir Keskin Kalem, Bir Kırık Gözlük

Uğur Mumcu da Anadolu’nun bağrından kopmuştu. Kırşehir’de doğdu. Henüz 20 yaşındayken Yunus Nadi gazetecilik ödülünü aldı. Çok erken yaşlarda devrimciliğe ve araştırıcı gazeteciliğe başladı. 

Erken yaşta araştırmaya başladı. Amacı, hakikatin peşinde koşmaktı. Halkı aydınlatmanın, gerçekleri peşinde koşmanın daha güzel bir dünyanın kapısına aralayacağına inanmıştı. 60’larda sol oluşumlara girdi, ama o da çözüm olarak şiddeti değil, eğitimi seçti. 1970’lere kadar akademide kaldıktan sonra 1971’de hapse atıldı. Oradan çıkar çıkmaz da askere gönderildi. Askerde “sakıncalı piyade” ismiyle anıldı, zor zamanlar geçirdi. Çıktığında artık insanlar için ne yapacağını biliyordu, yazacaktı.

Masa Başında Kararlı Bir Adam
Masa Başında Kararlı Bir Adam | Fotoğraf: Birgün

1970’lerde gazeteciliğe başladı. Aziz Nesin, İlhan Selçuk gibi aydınlarla kafa kafaya verdi, zorluklara göğüs gerdi. Defalarca kez yargılandı. Ölüm tehditleri, tacizler, tehditler… Yılmadı. 1980’lerde etkisi giderek büyüdü. Yazdığı kitaplar çok ses getirdi, hem politikacılar ondan çekinir oldu; hem de halk her bir yazısını bekler oldu. Tam tamına 42 kitap yazdı. O da King gibi, Dink gibi hep umutluydu yazılarında. Gerçeklerin elbette bir gün ortaya çıkacağını, yaşadığı ülkenin daha iyi olacağına inandı. 

“Bir kişiye yapılan haksızlık tüm topluma karşı işlenmiş bir suçtur. Susanlar da bu insanlık suçlarına katılmış olur.”

“Bir gün mezarlarımızda güller açacak ey halkım unutma bizi… Bir gün sesimiz hepinizin kulaklarında yankılanacak ey halkım unutma bizi…

King, Dink, Mumcu: Üçünüze de Teşekkürler, İyi ki Varsınız

Geçen hafta bu üç kişi de, umut verdikleri insanlar tarafından anıldı. Üçü de sözleriyle, yazdıklarıyla milyonlarca kişiye ilham olan isimlerdi.  İnsancıl, güler yüzlü, umut eden ve hayal eden insanlar. En önemlisi de en umutsuz anlarda bile durmadan hayal kurmaktan ve umut etmekten bahsedenler… Şu an da pek çoğumuz belki zor tutunuyoruz hayata, veya umutsuz başlıyoruz yarına. O yüzde okumanızı tavsiye ederim bu isimleri. Bana iyi geldi, umarım size de iyi gelir.

Kapak Fotoğrafı: The Atlantic

İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Demokrasi İnancınızı Arttıracak Birkaç Hikaye