Sistem ve Toplumu Eleştiren 10 Kitap: Candide'den Dava'ya
Özenle derlediğim bu listede, farklı coğrafyalardan, yıllardan ve türlerden severek okuduğum, dönem, sistem ve toplumu eleştiren yapan 10 kitabı sizlerle paylaşmak isterim. Keyifli okumalar!
Sistem ve Toplumu Eleştiren 10 Kitap
Barbarları Beklerken, J. M. Coetzee
Güney Afrika’nın 1970’li yıllarına gönderme yapan bu kitap hayali bir imparatorlukta geçiyor. Emekliliğini bekleyen, etliye sütlüye çok da karışmak istemeyen bir sulh hakiminin gözünden anlatılmış. Aşk, zulüm ve bağışlama üzerine dört dörtlük bir eser.
Kitapta bölgedeki barbarların ayaklanacağı söylentisi yayılır. Bunun üzerine Albay ve komutasındaki askerler bir yerleşim yerine gidip yakaladıkları barbarlara işkence ederler, bazılarını da zalimce öldürürler. Sulh hakimi işkence görmüş bir barbar kızına evini açıp onu tedavi etmeye çalışır ve aralarında duygusal bir bağ oluşur.
Kitabı okurken Güney Afrikalı yazarın 2003 yılında aldığı Nobel edebiyat ödülünü ne kadar hak ettiğini sık sık düşünmüştüm hayranlıkla. Dili ve anlatımı çok etkileyici, Dost Körpe çevirisi de bir o kadar başarılı. Bu arada Ağustos 2020 ayında kitabın film uyarlaması Amerika’da vizyona girmiş. Johnny Depp ve Robert Pattinson oynuyor. Fragmanından gördüğüm kadarıyla oldukça başarı bir uyarlama, ilk fırsatta izleyeceğim.
Candide, Voltaire
Voltaire 1759’da sansürü aşabilmek için anonim olarak yazdığı bu kitabında Leibniz gibi koşulsuz iyimserliği savunan filozofları ironik bir dille eleştiriyor.
Candide saf, temiz ve dünyadan bir haber bir delikanlıdır. Yaşadığı şatodaki Baron’un kızına aşık olduğu için şatodan kovulmasıyla macerası başlar. Dünyanın birçok yerini gezer ve sayısınz acı ve zulme tanık olur. Ancak iki şeyi aklından çıkarmaz: hocası Pangloss’un “Mümkün olan dünyaların en iyisinde yaşıyoruz” öğretisi ve baronun kızına kavuşma arzusu. Yolculukları sırasında tanıştığı ihtiyar bilgin Martin, her ne kadar dünyada kötülük ve belaların da olduğunu anlatmaya çalışsa da Candide’i bu düşüncesinden vazgeçiremez. Hiç sıkılmadan bir oturuşta bitirebileceğiniz eğlenceli bir eser.
Dava, Franz Kafka
Etkisinde kaldığı zorba bir baba ve zayıf bir annenin evladı olan Kafka, utangaç ve kendini çok sevmeyen biridir. Kitapları nahoş hayatının bir yansımasıdır ancak içinde mizah da barındırır. Bugün tüm dünyada en çok okunan yazarlardan biri olan Kafka’nın değeri maalesef ölümünden sonra anlaşılmış.
Kitap bir sabah beklenmedik şekilde göz altına alınan Joseph K’nın suçunu anlamaya ve hakkını aramaya çalışmasını konu alır. Mahkeme o kadar ilgisizdir ki bürokrasi labirentlerinde boğulmaları yetmezmiş gibi Joseph K’ya hiçbir yardımları dokunmaz. Otorite, yargı ve bürokrasi önünde eli kolu bağlıdır. Yaşamımızda karşılaştığımız bu gibi gereksiz, karmaşık ve sinirlendiren deneyimler “Kafkaesk” olarak adlandırılır.
Mert Fırat’ın Das Das’taki oyunu Joseph K‘yı izlemeden önce oyunu daha iyi anlayabilmek için okumuştum. Oyunu da çok orijinal ve keyifli, pandemi döneminde online gösterimine denk gelirseniz sakın kaçırmayın.
Gargantua, Rabelais
Karanlığın hakim olduğu Orta Çağ’dan Rönesans’a geçişte aydınlığı yaymak için yazılmış. Fransız yazar Rabelais’in hayatından kesitler de sunduğu 5 kitaplık bu serinin 4’ü çıktığı gibi yasaklanmış o dönemde.
Gargantua adında bir devin destansı hikayesini olduka mizahi bir dille anlatıyor. Eskimiş ve çıkarcı din kurumlarının yerini, erkek ve kadınların bir arada eğitim aldığı, erdemli ve bilgili kurumların alması gerektiğini savunuyor. İçindeki çizimler onu yetişkinler için eğlenceli bir masal kitabına dönüştürmüş.
Kitabı farklı yayınevlerinden bulabilirsiniz ancak eser Sabahattin Eyüboğlu’nun çevirisiyle bambaşka bir hal almış. İlk defa bir kitaba “başarılı çevirisi” nedeniyle hayran kaldım ve çevirinin ne kadar önemli, kıymetli ve zor bir iş olduğunu anladım. Ne demek istediğimi ancak bu kitabı okuyunca anlayabilirsiniz! 🙂
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Ahmet Hamdi Tanpınar
Yüzünüzde tebessümle okuyacağınız, ironik bir dille kurum ve dönem eleştirisi yapan çok keyifli bir kitap. Türk insanının Osmanlı’nın son döneminden Çağdaş Türkiye’ye geçişinde yaşadığı sancıları trajikomik bir dille anlatıyor. Aynı zamanda kitapta bol bol simgeleme yer alıyor.
Hayri İrdal Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşayan bahtsız ve maddi sıkıntılar çeken bir adamdır. Saatlere büyük bir ilgisi vardır. Halit Ayarcı adında bir iş adamıyla tanışıp, onun kurduğu Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde müdür olarak çalışmaya başlar. Aslında çok iş yapılıyor gibi görünse de, devlet ve insanları tiye alan, “ihtiyaç” nedeniyle bir sürü kişiyi işe alan, her yerde şube açan, ancak insanların boş oturduğu bir kurumdur burası.
Kırmızı Pazartesi, Gabriel Garcia Marquez
Toplumsal eylemsizliğin eleştirildiği kısa ama etkileyici kitap. Bir şeyler yolunda gitmiyorsa, ya olacaklara ihtimal vermiyoruz ya da başlarından aksiyon almalarını bekliyoruz.
Santiago’nun da katıldığı bir düğünün gecesinde, damat gelinin bakire olmadığını öğrenir. Gelinin birlikte olduğu kişinin Santiago olduğu söylemesi üzerine, ikiz abileri ertesi gün erkenden Santiago’yu öldürmek üzere evden ayrılırlar. Karşılaştıkları herkese Santiago’yu öldüreceklerini söyleseler de kimse zavallı adama haber vermez, çünkü ya buna ihtimal vermezler, ya bir başkasının zaten onu uyaracağını düşünürler ya da gerçekten içten içe onun ölmesini isterler.
Kolombiyalı yazar aslında vaftiz kardeşinin öldürülme hikayesinden esinlenmiş. Kitabı yayınladıktan 1 yıl sonra da Nobel edebiyat ödülüne layık görülmüş.
Altıncı Koğuş, Anton Çehov
Bir oturuşta bitirebileceğiniz, tipik bir rus klasiği olduğunu düşünüyorum. Ülkenin sorunlarıyla ilgilenmeyen statü sahibi kişileri ve içinde bulundukları sistemi eleştiren başarılır bir eser. Çeviri konusunda her zaman olduğu gibi Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nı gözüm kapalı tavsiye ediyorum.
Bakımsız virane bir akıl hastanesinin 6. koğuşunda İvan Dmitriç adında eğitimli, kültürlü ama devamlı takip edildiği paranoyasına kapılmış bir adam kalmaktadır. Hastaneye atanan Doktor Andrey Yefimıç da mevcut durumunu korumak isteyen, hastalarla ve hastaların kötü koşullarıyla çok da ilgilenmeyen biridir. Eser bu ikili arasındaki felsefi çatışmalara odaklanır. İvan içinde bulundukları zorbalık ve adaletsizlikle ilgili doktora karşı sert çıkışlarda bulunurken, doktorun ise ondan başka kaliteli sohbet edebileceği kimsesi yoktur. Bu ikilinin yakınlaşması diğer doktorları tedirgin eder.
Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Aytmatov
Memur babası Stalin’in “temizlik harekatında” öldürülen Kırgız yazar Aytmatov’a ait, dönemin siyasi rejimini ve toplumsal sorunları aktaran, eleştirel güçlü bir dile sahip eser. Kazak bozkırlarında yaşayan istasyon görevlisi Yedigey’in bir gününü 413 sayfada anlatıyor.
Romandaki ana karakter Yedigey, vefat eden en yakın dostu Kazangap’ı kutsal bir mezarlığa defnetmek için yola düşer. Yolculuk boyunca kendi ve milletinin geçmişi ile ulusal destanlarını anımsar. Bir diğer deyişle, bir ömrü bir güne sığdırır. Bu bozkırda aynı zamanda bir uzay üssü vardır, Amerika ve Sovyetler işbirliği ile başka enerji kaynakları arayan. Bu sırada daha gelişmiş bir toplumun yaşadığı başka bir gezegen olduğunu fark ederler. Bu arada Selvi Boylum Al Yazmalım öyküsünün de Aytmatov’a ait olduğunu biliyor muydunuz?
Küçük Şeylerin Tanrısı, Arundhati Toy
Man Booker ödüllü kitap, Hindistan’daki kast sistemini ve toplum normlarına göre yaşama gerekliliğini bir ailenin dramı üzerinden eleştiriyor.
Rahel ve Estha Hindistan’da yaşayan varlıklı bir ailenin çift yumurta ikizi çocuklarıdır. Toplum normlarının aksine birbirlerine aşıktırlar. Anneleri de yanlarında çalışan işçi bir adamla aşk yaşamaktadır. İkizlerin 1969 yılındaki çocukluk ve 1993 yılındaki yetişkinlik dönemleri arasında sık sık gidip gelen eser, bir ailenin hayatının nasıl felakate sürüklendiğini anlatıyor. Konusu biraz iç karartıcı olsa da hayata dair küçük detayların bazen ne kadar anlamlı ve güzel, bazen de ne kadar tehlikeli olduğunu çok güçlü bir dille gözler önüne seren, edebi anlamda da sizi oldukça tatmin edecek bir eser.
Son Ada, Zülfü Livaneli
Zülfü Livaneli haftanın bir günü olsa kesin pazar günü olurdu. Kitapları sürükleyici, anlatımı yalın, alın çayınızı kahvenizi, onun şarkıları eşliğinde okuyun 🙂 Bu kitabında hayali bir adada yaşayan halk üzerinden, adaletsizliğe karşı sessiz kalıp boynunu büken insanlığı eleştirir.
Sadece 24 tane hanenin bulunduğu, hayatından memnun, kendi halinde insanların yaşadığı bu adaya, darbe sonrası yıllar boyu ülkeyi yönetmiş bir başkan emekli olup yerleşmeye karar verir. Ülke içinde oturttuğu düzeni burada da oturtmaya çalışır. Adadaki martıların tehlike yarattığını düşünerek onları yok etmeye kalkışır, ona karşı çıkanları tutuklatır. Üstelik bunu demokratik yollarla yaptığını insanlara inandırdığı için kimse sesini çıkaramaz ve bu durum adanın sonunu hazırlar.
Kapak Fotoğrafı: Unsplash/@kkngl
İlginizi çekebilir: İrem Toprak’tan Şeffaflık Toplumu
İlk yorumu siz yazın!