Cebinizde hiç paranız olmadan kendi şehrinizde bir gün geçirebilir misiniz? Peki ya dünyayı gezebilir misiniz? “Designer on the Road” olarak tanınan Çağrı Çankaya, kredi kartsız ve nakit parasız, sadece tasarımlarıyla hayatta kalmayı planlayarak dünyanın 25 ülkesinde 34 reklam ajansında çalıştı ve 3 yıl boyunca dünyayı gezdi. Tüm bunları yaparken yaşadığı en mutlu, en korkutucu, en heyecanlı ve hatta yaşam ile ölüm arasındaki ince çizgide kaldığı anları okumak için hazır mısınız?

istanbul-20
İstanbul | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Kısaca kendinden bahsederek başlamanı istesem çok klişe olur, belki şöyle sorabilirim; yeni birileriyle tanıştığında seninle ilgili en çok neleri sen anlatmadan onların bilmelerini istersin?

Selamlar, 84 Bursa doğumluyum, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Grafik Tasarımı Bölümü mezunuyum. Kariyerim tasarım ve reklamcılık alanında geçti. Hep bunu okudum, okuttum ve icra ettim. En çok bilindiğim konu dünyanın farklı yerlerinde bulunan tasarım ve reklam şirketlerinde çalışarak yapmış olduğum dünya turuydu.

Bu zaten çok güzel bir şey ancak 2015 yılında aldığım “Ten Outstanding Young Persons” ödülü de çok iddialı ve anlamlı bir ödül oldu benim için. Hatta seninle de orada tanışmıştık. Bunun daha çok bilinmesi beni onore ederdi.

Böyle bir dünya turu yapmaya nasıl karar verdin?

Hayatımdan nefret etmeye başlamıştım. En dibe gittiğinizde gidilecek tek yer yukarı oluyor. Dolayısıyla risk alıp yönümü değiştirme kararı aldım. Gezmeyi seviyordum. Tasarım yapmayı seviyordum. Hem mesleki hem de karakter olarak doğru zamandaydım. Ne heyecanlı ve toy bir genç, ne de komformist bir dinazor. 27 yaşındaydım. Böyle bir yolculuk için gereken özelliklerin iyi bir karmasına o an sahiptim. Enerji, cesaret, portfolyo, dil ve tecrübe gibi. Ya şimdi ya asla dedim…

tirana1
Tiran | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

En mutlu ve en mutsuz anıların nelerdi? O anıları hangi ülkelerde yaşadın?

Çok zor bir soru bu. Vietnam’da gıda zehirlenmesinden kaynaklı yaşadığım mide kanaması, Endonezya’da 2. Dünya savaşından kalan ve halkın tamamen bağışıklık kazandığı bir hastalığa yakalanmam ve Guatemala’da soyulmam herhalde en kötüleriydi. Yurt dışında “solo traveler” olarak yaşacağınız en büyük zorluk hastalıklar bence. Sağlık olunca geri kalanını bir şekilde halletmek mümkün. (Anneanne gibi konuştuğumun farkındayım ama öyle)

En iyiler listesi ise çok kabarık. Garip gelebilir ama extreme şeyler yaşayıp sonunda ölmediysem çok mutlu oluyorum. Cape Town’da uçaktan atlayıp havada logo çizmek, Bali’de neredeyse sıfır eğitimle tüplü dalış yapmak, Costa Rica’da bir stadyumda boğalardan kaçmak, Kolombiya’da kafalar güzel gece dağdan paraşütle atlayıp şehre inmek gibi.

capetown2
Cape Town | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Yapmayı en çok sevdiğin 5 şey neydi? Hangi ülkelerde, en çok hangi aktivitelerden keyif aldın?

Ülkelerin globalleşen dünya nedeniyle aynılaştığı bir gerçek var. Bunu kıran, bana başka bir diyarda olduğumu hatırlatan her deneyim benim için çok değerli. Hindistan’da alarm kurmuyordum. Her sabah bir maymun gelip camıma eliyle vurarak beni uyandırırdı. O zaman sinir olurdum. Şimdi bunların nasıl değerli anlar olduğunu anlıyorum. Bali’deki evimin banyosunun tavanı yoktu. Duş alırken gökyüzü açıktı. Bugün Instagram’da Bali fotoğrafları görünce hala içim gidiyor.

Genellikle extreme deneyimleri seviyorum. Bu bir gelenek, spor aktivitesi ya da gezi rotası olabilir. Mesela aktif bir yanardağa çıkmak beni çok heyecanlandırıyor. Doğal şeyleri seviyorum. Gökdelenlerin arasında gezmektense bir şelalenin altında piknik yapmak beni daha çok mutlu ediyor. Özellikle Cape Town’da ve Bali’de güzelliği karşısında gözlerimi dolduran mekanlarda bulundum. Adeta yeryüzündeki cennet gibilerdi.

guatemala3
Guatemala | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Tattığın en lezzetli şeyler nelerdi? Hangi ülkelerde, nerelerde denedin?

Beijing’de yediğim Pekin Ördeği, Cape Town’da yediğim Deve kuşu etinden hamburger, Güney Kore’den Bulgogi, Malezya’dan Nasi Lemak, Arjantin’den Asado. Açıkcası Sushi ya da canlı ahtapot gibi çiğ yemekler bana göre değil, Hindistan ve Sri Lanka yemeklerini de aşırı acılı buldum.

Hiç ayrılmak istemediğin ülke hangisiydi?

Bugün kalkıp başka bir yerde hayat kuracaksam listemin ilk adayları; Endonezya: Bali, Tayland: Chiang Mai, Güney Afrika: Cape Town, Kolombiya: Medellin.

medellin4-2
Medellin | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Bir an önce terk etmek istediğin bir şehir oldu mu? Hiç tükendiğin bir noktaya geldin mi?

Geldim. Guatemala’da çok uluslu büyük bir reklam ajansında çalışıyordum. Bir arkadaşımız doğum yaptı ama aşırı çalıştırılmaktan, çocuğunu görmeye gidemiyordu. Birçok kişi sürekli uzun mesailere maruz bırakılıyordu. Ben de Blog’umda bununla ilgili sert şeyler yazdım. İçerideki bazı bilgileri dünya ile paylaştım yani. Bu bir kriz yarattı. Ülkenin tüm reklam camiasında benim yazım konuşuluyor ve herkes bunu birbirine gönderiyordu. Ajansın eski çalışanları, istifa edilenler ya da kovulanlar da kendi yaşadıklarını online ortamda dile getirmeye başladılar. Yanlışlıkla büyük bir başkaldırış başlatmıştım. Bir gün reklamcıların takıldığı bir bara götürüldüm. Orada herkes beni bir kahraman gibi karşılamış şerefime kadehler kaldırmışlardı. Lakin çalıştığım ajans benim yüzümden bazı müşterilerini kaybetti. İçeride ekibin yarısı bana bayılıyordu ama bir yarısı da beni hain olarak görüyordu. Çok disiplinli biriyim. Her şeye rağmen işe gidip yeteneklerimi sonuna kadar sergiledim ve hizmetimden taviz vermedim. Ancak bu süreç beni psikolojik olarak çok zorladı. Ajans yazıyı kaldırmamı istedi. Ben gerçek olmayan bir şey yazmadığımı, bu yüzden silmeyeceğimi belirttim. Yazdığım o yazı birilerinin canını çok yaktı. Neredeyse ajans batıyordu… Ben de zorlanıyordum ama bunu ödenmesi gereken bir bedel olarak görüyordum. Bugün bazı şeyleri daha iyi anlıyorum. Hâlâ ajansı haklı bulmuyorum ancak olaylarının neden böyle olduğunu daha iyi okuyabiliyorum.

beijing2
Beijing | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Peki en korktuğun anını paylaşabilir misin?

Uçaktan atlayıp havada logo tasarımı yapacaktım. Bindiğimiz uçak çok basit yapıda tek pervaneli, naylondan kapısı olan bir uçaktı. Havada yeterli zamanım olabilmesi için ekip uçağı çıkabileceği en üst noktaya çıkarmaya çalışıyordu. Bana işaret verdiler, sürünerek kapıya gittim. Ayaklarımı aşağı sarkıttım ve 10.000 feet yükseklikten aşağı atlamadan önce ayaklarımı aşağı sallayarak aşağı izledim. O an salgıladığım adrenalinin haddi hesabı yoktur.

Çin’de dünyanın en hızlı Roller Coaster’larından birindeyken alet bozuldu. O an baya korkmuştum. Bir diğeri de Costa Rica’da boğalardan kaçıyorduk, 5-6 metre ilerimdeki boğa, bir adamı yakaladı ve boynuzunu adamın boynuna geçirerek onu öldürdü. O an can havliyle kaçışan başka bir insanla çarpışarak yere yığıldım. Boğa üstüme doğru uzaktan gelmeye başladı ancak daha sonra başkası dikkatini dağıttı ve ona doğru yöneldi. Ben de ayağa kalkıp kaçtım. Ben yerdeyken az önce birini öldürmüş olan boğanın bana doğru gelmesi farklı bir deneyimdi. O birkaç saniye tamam abi buraya kadarmış dediğim anların başında gelir. Böyle bir deneyimi bence çok az insan yaşamıştır.

chiangmai2
Chiang Mai | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Seni hiç tanımayan biri bile ne kadar cesaretli olduğunu anlayabilir. Yola çıktıktan sonra cesaretini süper gücün olarak kullandığın bir olay var mı?

Bali’de tüplü dalış esnasında gözlüğüm su almaya başladı. O an hızla yukarı çıkarsam vurgun yiyebilirim ama böyle durursam da boğulurum diye bayağı korktum. Birlikte daldığım çocuk nefes hortumunu çıkarıp gözlüğünü aralayarak içine hava püskürttü ve gözlüğü temizledi. Kendi yaptığı bu hareketi benim de yapmamı istedi ama ben bunu ilk kez derin sularda yapacak olduğum için üç buçuk attım. Şöyle düşünün, hız, el becerisi ve tecrübe isteyen bir şeyi doğru yapmak için bir şansınız var, yoksa öleceksiniz.

8581693240_94821f60b3_k-2
San Salvador | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

3 yılda 27 ülke gezdin ve farklı ajanslarda çalışarak hayatta kaldın. Bu süreçte kaç farklı adama büründün? Kişiliğinde ne gibi değişiklikler yaşadın? Hangileri kalıcı oldu ve yeni “Sen” nasıl biri?

En büyük değişiklik grileri keşfetmem oldu. Eskiden daha katıydım. Her şeyi siyah ya da beyaz gibi okuyordum. Sadece doğrular ve yanlışlar vardı. Oysa dünyanın bunların arasında aktığını ve bu değerlerin çok değişken olduğnu keşfettim. Çok takıntılıydım, yaptığım her şeyi çok ciddiye alıyordum. Hâlâ öyle ama artık akışa da inanıyorum. Bazı şeyleri akışa bırakmayı öğrendim. İster karma deyin, ister enerji deyin, ister kader kısmet… Bunlarla savaşmayı bıraktım sanırım. Hırslarım, egolarım bir nebze törpülendi. İnsanlarla hızlı kaynaşmayı ve kendimi sevdirmeyi öğrendim. En değerlisi de her yerde var olabilmeyi öğrendim. Bugün beni cımbızla alıp dünyanın bir yerine atıverin. Sonra gelip nasıl yaşadığıma bakın, ben orada var olurum. Bu güzel bir özgüven. Her yerde var olabilceğini bilmek. Değerli bir bilgi.

berlin1
Berlin | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Seni Google’da aratınca “Çağrı Çankaya evlilik teklifi” ilk 3 sırada yer alıyor! Hazırlandığın dönemleri hala hatırlıyorum “Da Vinci Şifresi” kadar çözmesi zor olan bu yaratıcı teklifi anlatır mısın?

Eşimle ilk buluşmamızda bir ATV turu yapmıştık. Normalde ilk buluşmada kahve falan içilir değil mi? Neyse ben de teklifi gene ATV turuna gidelim ve doğa içinde yapayım diye düşündüm. Kimsenin olmadığı doğal güzellikler içinde sadece ATV ile ulaşılabilecek bir mekan bulup oraya güzel bir atmosfer kurdum. Yastıklar, yemek, içecekler, kızılderili çadırı altında romantik ışıklar, mumlar gibi…

Ancak eşimin o güne gelene kadar türlü bulmacaları çözmesi gerekiyordu. Bunlardan ilki benim dünya turunda cebimde kalan bozuk paralardan yaptığım ve her birinde bir harf yazan bozukluklarla alakalıydı. Bunları biriktirip yan yana dizince bir mesaj oluşturacaklardı. Tabii, öncelikle bu paraları bulması gerekiyordu. Paralar bazen arabanın torpidosundan, bazen posta kutusundan, bazen çantasının içinden, bazen de bambaşka bir yerden çıkıveriyordu.

Aynı zamanda bir de çizgi roman gibi birbirini tamamlayan küçük zarflar içinden çıkan minik illustrasyonlar vardı. 10. zarf ve içinden çıkan çizim evlilik teklifinin sonuydu. Oraya gelene kadar bu 9 zarfı ve mesajı elde ediyordu.

Detayları buradan okuyabilirsiniz.

8580590803_8c573c2b79_b
Sao Paulo | Fotoğraf: Çağrı Çankaya

Son olarak; artık sen de bir ajans sahibisin. Yaptığın yolculuğun bu güne ne gibi katkıları oldu? Nasıl bir yönetici oldun? Farklı ülkelerde, farklı ajanslarda bir çalışan olarak elde ettiğin deneyimler seni nasıl bir lider yaptı?

Bugüne kadar kariyerimde yaklaşık 40 farklı işletmede çalışmışım. Bunların hepsi reklam ajansı ya da tasarım stüdyosuydu. Dolayısıyla birbirileri arasındaki iyiler, kötüler, olumlu ve olumsuz özellikleri inceleme fırsatım oldu. Başka hangi ajans sahibi ajansını kurmadan önce 40 ajansta vakit geçirip çalışan gözüyle orada olabilmiştir ki? Dolayısıyla bu çok değerli bir bilgi birikimi yaratıyor.

youtube play youtube play

Benim tasarımcı kimliğim ve halen bir çalışan gibi iş üretmeye devam etmem bence ajansın özgün özelliklerinden biri. Kendim de tasarımcı olduğum için tasarımcılar nasıl çalışır, neden hoşlanır, ne onları üzer, az çok biliyorum diyelim. Cumartesi çalışmamak, asla mesaiye kalmamak, uzun değil etkili çalışmaya inanmak, patinajdan nefret etmek, çözüm odaklı olmak ve yaptığımız şeyleri severek yapmak ajansımızın ana yasasının ilk maddeleri. İyi tasarlayabilmek için iyi yaşayabilmek de gerek. Bu da hem zaman hem de maddi bir güçle olabilir. Dolayısıyla biz kazandıkça arkadaşlarımızla da paylaşıyoruz. (Sanırım bu yüzden hala pek kar edemiyoruz)

Onun dışında bir okulda ders veriyorum. Buradan her sene 2-3 başarılı öğrenciye ajansta staj imkanı da sağlıyoruz.

Kapak Fotoğrafı: Çağrı Çankaya (Instagram)

İlginizi çekebilir: Dilay Akıncı’dan Youtube Seyahat Kanalları