İlk yorumu siz yazın!
IPCC Raporu ve İklim Krizi: "Zamanımız Daralıyor!"
Son günlerde sosyal medya akışlarımıza korku filmlerini andıran doğal afet görüntüleri sıklıkla düşüyor. Geçtiğimiz günlerde ülkemizde ve dünyanın pek çok farklı noktasında görülen orman yangınları da bunlardan biri. Bu doğa olaylarının bireysel ve yönetim kaynaklı ihmaller dışında çoğunlukla iklim değişikliğine bağlı oldukları ise artık pek çoğumuz tarafından bilinen bir gerçek. İklim değişikliği terimiyle önümüzdeki günlerde daha fazla içli dışlı olacağız. Peki iklim değişikliği neden bu kadar önemli bir mesele ve neden hayat kalitemizi yüzde yüz etkileyecek bu kriz için acilen harekete geçmemiz gerekiyor? Geçtiğimiz Pazartesi yayınlanan; Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) değerlendirme raporu bizlere bu soruların cevaplarını veriyor. Zira bu rapora göre, dünyanın pek çok bölgesinde aşırı hava koşulları hüküm sürüyor, atmosfer ve denizler insanlık tarihinde görülmemiş oranlarda ısınıyor ve bu sonuçların bir kısmı ise geri alınamaz boyutta.
Bir korku filminin içindeyiz ve bu defa bizler de başroldeyiz. Fakat bu sefer filmin finalini değiştirme gücüne de sahibiz -tabii bunu yeterince istersek-. Neler yapabileceğimizi konuşmadan önce iklim değişikliğinin etkilerini incelemekte fayda var diye düşünüyorum. İklim krizi ya da değişikliği kısaca; dünyanın yerel, bölgesel ve küresel iklimlerini tanımlayan hava modellerinde uzun vadeli yaşanan ve çok çeşitli etkileri de beraberinde getiriren bir “farklılık” olarak tanımlanabilir. 20. yüzyılın başlarından bu yana dünya ikliminde gözlemlenen değişiklikler, öncelikle insan faaliyetlerinden, özellikle de gezegenimizin ortalama yüzey sıcaklığını yükselten fosil yakıtların yakılmasından kaynaklı yaşanıyor. Genel olarak “insan kaynaklı” yaşanan bu sıcaklık artışlarına ise küresel ısınma deniyor.
IPCC Raporu
Geçtiğimiz Pazartesi, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) altıncı değerlendirme raporu yayınlandı. İklim bilimi konusunda en yetkili Uluslararası kuruluş olan IPCC, 1988 yılından bu yana her beş ila sekiz yılda bir yayınladığı değerlendirme raporları ile tüm dünyayı iklim değişikliğine karşı bilinçlendirmeye devam ediyor. IPCC’nin altıncı değerlendirme raporuna göre, dünyanın pek çok bölgesinde aşırı hava koşulları hüküm sürüyor, atmosfer ve denizler insanlık tarihinde görülmemiş oranlarda ısınıyor ve bu sonuçların bir kısmı ise geri alınamaz boyutta.
Zamanımız Daralıyor!
Çok sayıda iklim bilimcinin binlerce araştırma sonucunda oluşturduğu raporun değerlendirmesi ise tek bir mesaja indirgendi: “Zamanımız daralıyor!” Onlarca yıllık uyarıları görmezden geldikten sonra, şimdi bu endişe verici değişikliklerin daha hızlı ve korkunç bir şekilde ortaya çıktığını görüyoruz. Başka bir deyişle, iklimimiz sadece değişmiyor, değişim hızı artık çok yükseliyor. Hatta bu duruma son günlerde daha çok yakından şahit oluyoruz.
Sıcak hava dalgaları, kuraklıklar, seller, şiddetli sağanaklar ve diğer aşırı olaylar, kömür, petrol ve gazın yanması nedeniyle daha da kötüleşiyor. Gelecekte çok daha yıkıcı etkilerden kaçınmak için acil eylem planları gerekli olsa da bu eylemlerin faydalarını yirmi yıl içinde görmeye başlayacağız gibi. Geçmişteki eylemsizliğimiz ve iklim sistemindeki atalet, bazı etkilerin çok aha uzun süre tırmanmaya devam edeceği anlamına geliyor maalesef.
Buz tabakasının çökmesi, okyanus dolaşımındaki ani değişiklikler veya beklenenden çok daha yüksek ısınma seviyeleri gibi insan hayatını tehdit eden ani değişikliklerin olasılığı, bugün bizi çok daha güçlü, bilinçli adımlar atmaya mecbur bırakıyor.
Altıncı değerlendirme raporu şunları ısrarla vurguluyor: “Küresel ısınmanın her ilave artışıyla birlikte, aşırı uçlardaki değişiklikler daha da büyümektedir.” Her 0,5°C’lik ilave ısınma, işi dalgalarının yoğunluğunda ve sıklığında, zararlı yağışlarda ve kuraklıklarda açıkça fark edilebilir artışlara neden olabilir. Değerlendirme raporunda en çok vurgulanan tavsiye ise emisyonları mümkün olduğunca çok ve hızlı bir şekilde azaltmaya çalışma ve atmosferden karbondioksiti uzaklaştırmayı içeriyor.
Karbon Ayak İzi
Bildiğimiz gibi “karbon ayak izi” terimi, faaliyetlerimizden kaynaklanan toplam karbondioksit ve diğer sera gazı emisyonlarının miktarını belirtmek için kullanılır. Bir birey olarak karbon ayak izimizi azaltmamıza katkıda bulunabilecek bazı eylemler, hangi ulaşım şekillerini kullandığımızı, yediğimiz yiyecekleri ve bunların nereden alındığını, yaşadığımız evin türünü ve ne kadar atık oluşturduğumuzu içerir.
Doğaya olan borcumuzu ödemek için küçük ama etkili adımlarla bu karamsar gidişata biraz da olsa müdahale edebiliriz. Bunlar ilk başta gözümüze küçük gelen, ama devamlılık sağlandığında çok büyük fark yaratabilecek bilinçli değişiklikler.
Karbon Ayak İzimizi Nasıl Azaltabiliriz?
Evde Neler Yapılabilir?
Yiyecek artıklarını kompostlayabilir, daha da önemlisi, yiyecek artığı oluşmaması adına farklı, yeni tarifler araştırabilir ve bunları mutfağımızda uygulayabiliriz. Depolama ve uzun süreli saklama tekniklerini öğrenip uygulamak da akıllıca olacaktır. Duş süremizi azaltabilir, 4-5 dakika içinde duştan çıkma hedefi oluşturabiliriz. Soğuk aylarda, ısıtıcıyı açmadan önce ısınmak için daha fazla giysi giymek, yazları da serinlemek için klimayı 25-27 derecede kullanmak daha az enerji yakılmasını sağlayabilir.
Alışverişte Nelere Dikkat Edilmeli?
Giysi tercihlerimizde nasıl daha akıllıca ve doğaya daha az zararlı tercihler yapabileceğimizden bir önceki yazımda bahsetmiştim. Daha fazla referans için oraya bakabiliriz. Gıda alışverişi yapmadan ise önce haftalık menü ve alışveriş listesi çıkarmak ve gereksiz gıda alışverişinden kaçınmak, çok fazla işlenmiş gıdalar yerine mümkünse organik veya lokal marketleri tercih etmek de enerji tasarrufu sağlayıp sağlığımız için faydalı olacak önerilerin başında yer alıyor.
Yolculuk Esnasında
Çok uzak olmayan mesafelere yürüyerek gitmek veya toplu taşıma araçlarından yararlanmak, benzin yerine elektrikli otomobiller kullanmak ve mümkünse uçak yolculuklarını azaltmak çok önemli… Zira uçaklar, yakıt türlerine de bağlı olarak karbon ayak izini en çok artıran ulaşım aracı olarak biliniyor.
Beslenme Alışkanlıkları
Her besinin üretim aşamasında doğaya belli miktarda karbondioksit salınıyor. Kırmızı et ise karbon salınımı en fazla olan besinlerin başında geliyor. Oxford Üniversitesi’nin yürüttüğü bir çalışmada beslenme tarzımızı bitki ağırlıklı –vegan– olarak değiştirmek ve et tüketimini azaltmanın karbon emisyonunu yönetmede çok büyük farklar yarattığı bulundu. Et tüketimini minimumda tutarak, 2050 yılına kadar karbon salınımının yüzde 63 ile 70 arası orana kadar indirgenmesi öngörülüyor.
İklim krizi şu anda insanlığın üzerine yoğunlaşması gereken en önemli konu. Bir problemi çözmenin ilk yolu o problemi kabullenmekle başlar. İklim değişimi konusunda kendimizi eğitir ve bu krizdeki rolümüzü değiştirmek için bilinçlenir ve çabalarsak, yavaş da olsa bir değişim görebilir, doğaya verdiğimiz hasarı tamamen telafi edemesek bile mümkün olan minimal seviyeye indirebiliriz. Unutmayalım, zamanımız daralıyor!
Kapak Fotoğrafı: bianet.org
İlginizi çekebilir: Zehra Ozkan’dan Gezegenimize Mal Olan Endüstri
Çok önemli bir konu, özellikle ev içi tavsiyeleri için teşekkürler