İlk yorumu siz yazın!
The Chair: Akademinin Kırık Sandalyesini Konu Edinen Dizi
Geçen hafta içinde bir çırpıda izleyip bitirdiğim, 6 bölümde bile akademisyenlik dünyasının karanlığına şahit olduğum bir diziden bahsedeceğim size: The Chair.
Editör Notu: Yazının içeriğinde ‘spoiler’ niteliğinde bilgiler yer aldığından dilerseniz diziyi izledikten sonra bu yazıya dönebilirsiniz.
The Chair’in yakın zamanda yayınlanan ilk sezonunu, konusuna göz attıktan sonra izleme listeme almıştım. Bölümleri 30 dakikalık, çerez dizi diyebileceğimiz bir yapım olan The Chair, aslında önemli bir konuya dikkat çekiyor; akademinin o dışarıdan ışıl ışıl görünen karanlık yüzüne. Eğitim hayatının içinde yer alan, öğretmenlik eğitimi alan ya da herhangi bir lisans eğitiminden sonra kariyerine okulda devam etmek isteyen herkes eminim bu karanlık yüzle hatta çok daha fazlasıyla karşılaşmıştır. Örneğin; çevremizden duyduğumuz o yukarıya tırmanmak isteyen hırs küpü insanların birbirlerinin ayağını kaydırma çabalarından da öte, eğitimli insanların yanından bile geçmemesi gereken kavramlarla; ırkçılık, cinsiyetçilik, ayrımcılık…
Dizi aslında akademinin bu sakat taraflarına bir atıfla başlıyor. Görevine yeni atanan ilk kadın ve siyahi İngilizce bölüm başkanı (Okuldaki sayılı siyahi kişinin yanı sıra İngilizce bölümüne atanan ilk kadın) Ji-yoon Kim, oturduğu sandalyesinin kırılması üzerine kendini yerde buluyor. Hayat verdiği karakterleri adeta tüm varlığıyla yaşayan başarılı oyuncu Sandra Oh, bir yandan akademinin sorunlarıyla baş etmeye çalışıyor, bir yandan da evlat edindiği kızının ergenlik sorunlarıyla…
The Chair Konusu ve Kurgusuna Detaylı Bir Bakış
Pembroke Üniversitesi
Dizilerde yıllardır üniversitelerde geçen hikayeler revaçta ama bu üniversite gerçekte var olmayan, tamamen, dizinin yapımını üstlenen Amanda Peet ve Annie Wyman’ın hayal gücünün ürünü olan bir okul. Artık verimli dönemlerini tüketmiş, yıllardır verdikleri bilgileri hiç değiştirmeden sunmaya devam eden, çağa ve teknolojiye ayak uyduramayan, asla tavsiye almayan, artık motor becerileri bile zayıflamış ama tüm güçleriyle koltuklarına tutunan profesörler var burada. Emekli olmaya zorlanmak için türlü numaralara maruz kalıyorlar; odalarının bodrum katına taşınması, en fazla 3 kayıt alabilen derslerinin daha genç öğretim görevlilerine verilmesi gibi.
Çarpık okul-yönetim ilişkileri, yönetimin duygularına yenilmesinin ve objektif davranamamasının zararları, bir eğitim yuvasında asla olmaması gereken ırkçılık, insan ayrımcılığı, kadınlara hep hizmet içerikli işlerin verilmesiyle uygulanan cinsiyetçilik, yüklü miktarda maaş almasına rağmen aldığı ücretin karşılığını vermeyen, köhnemiş eğitim metodlarını bile değiştiremeyen, derse hazırlıksız hatta sarhoş gelen akademisyenlerle sorgulanan eğitimcilik kavramı gibi birçok önemli konuya değiniliyor.
Karakterler
Dizinin başrolü Profesör Kim, birçok kişinin gözünün olduğu “o sandalye”ye oturduktan sonra üstüne gelen sorunlarla boğuşmaya başlıyor. Doğru kararlar vermeye çalışan Profesör Kim, kalbinin sesini susturamadığından ve işine duygularını karıştırdığından bunu başarması güçleşiyor. Burada yöneticilik (vicdanlı ve adaletli bir yöneticilikten bahsediyoruz) statüsünün insanın hayatından ne çok şey götürdüğünü, herkesin isteklerine yanıt verebilmenin zorluğunu bir kez daha görüyoruz. Daha ilk günden Kim’e koltuklarına son güçleriyle tutunan, verim alınmamasına rağmen en yüksek maaşları kazanan profesörler için bir emeklilik listesi veriliyor ve Kim bunu yapmamak için, çoğu zaman bir orta yol bulmaya çalışıyor. Yöneticiliğin dışında “bekar anne” statüsüne de sahip olması onu epey zorluyor.
Kim’in evlat edindiği Ju Ju (Everly Carganilla) ise bakıcılarının bile başa çıkamadığı, oldukça zeki, biraz sorunlu (ama kesinlikle şeytan tüyü var), diziye renk veren karakterlerden biri. Ju Ju üzerinden göçmenlik ve evlat edinme kavramları da sorgulanıyor.
Profesör Kim’in okulda boğuştuğu sorunlara derste ironi amaçlı çaktığı Hitler selamıyla bir yenisini ekleyen Bill (Jay Duplass) ise, aynı zamanda onun en yakın dostu ve platonik aşkı. Bill’in ders sırasında bu selamı verirken videosunun çekilmesi ve sosyal medyaya yüklenmesi ile hızla yayılan ve dağ gibi büyüyen Nazi karşıtı propagandalarla, olay okuldan uzaklaştırılmasına kadar gidiyor fakat onun aslında pek de umrunda değil. Bill’i derslere sarhoş getiren, hatta onu bir alkolik yapan sorunu aslında çok sevdiği eşini kaybetmesi ve çok bağlı olduğu kızının üniversite eğitimi için başka bir ülkeye gitmesi. Okuldan uzaklaştırıldıktan sonra Kim’in kızı Ju Ju’ya bakıcılık yapmaya başlıyor ve Ju Ju’yu evden kaçırmak zorunda kaldığı bakıcılardan ve birlikte vakit geçirmekten nefret ettiği büyükbabasından kurtarıyor.
Kim tarafından oldukça desteklenen ve bölümün tek siyahi eğitmeni olan Yaz McKay, oldukça güçlü ve dişli bir karakter. Hakkını her zaman savunan ve potansiyelinin farkında olan, öğrencilerin dilinden anlayan, genç ve dinamik eğitimci Yaz ve artık çağ dışı kaldığını bir türlü kabul etmek istemeyen Profesör Elliot arasındaki çatışma, Elliot’ın sınıfının hiç kayıt almaması ve sınıflarının birleştirilmesiyle zirve yapıyor. Ama bu başarılı eğitimcinin de yoluna döşenen taşlar var; ten rengi ve cinsiyeti.
Dizinin ikinci bir sezonu olacağı kesin değil. Netflix’in açıklamasını beklerken küçük bir eleştiri getirmek gerekirse ikinci sezonun çok daha akıcı olmasını umuyorum. Lakin konular temelde çok ilgi çekici ve bölümler kısa olmasına rağmen dizi bazen enerjisini kaybedebiliyor. İzleyenler varsa yorumlarını bekliyorum. 🙂
Kapak Fotoğrafı: Netflix
İlginizi çekebilir: Sine Magger’dan Netflix’te Bu Ay Neler Var?
Bir günde bitirdim; bence başarılı bir dizi. Üniversite camiasını bilen biri olarak aynı zamanda çok da gerçekçi buldum. Öte yandan dediğiniz gibi bazı anlarda temposunu kaybedebiliyor. Bazı bölümlerin daha uzun olmasını beklerdim, keza konu ortada kalıyor ve yeterince işlenmemiş hissi veriyor. Bir de üniversite ile çok ilişkisi olmayan, bölüm içi ilişkileri ve tartışmaları bilmeyenler için çok da ilginç gelmeyebilir. Dediğim gibi bu durumları yakından bildiğim için ilgiyle izledim.