60’lar, 70’ler, 80’ler… Çoğumuza göre en güzel müziklerin ortaya çıktığı yıllar, öyle değil mi? İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra sanatta yapılan reformlardan müzik de payını aldı ve bize birbirinden güzel müzik grupları bahşetti. Önce psychedelic (psikedelik) dönem, hemen ardından gelen progressive (progresif) rock ve ne zaman doğduğu hala tartışmalı olsa da, 70’li yıllarda Genesis ile birlikte başlayan neo-progressive tınılar… İşte o neo-progressive rüzgarının öncüsü olan bir müzik grubu bugün sizlerle. J. R. R. Tolkien’in orta dünyayı anlattığı ”The Silmarillion” adlı romanından esinlenen ve telif hakkından ötürü romanın ismini kısaltarak kullanan Marillion karşınızda!

marillion
Marillion, Hogarth Dönemi | Fotoğraf: marillion.com

Marillion’un Müzik Sahnesinde Belirmesi

1979’da İngiltere’de kurulan (Kuzey ülkelerinden kötü müzik çıkma olasılığı var mıdır, istatistikçiler bir el atar mısınız?) Marillion’un tarihi, kendi içinde ikiye ayrılıyor. 1989’a kadar Fish’in solist olduğu Marillion’da, o tarihten sonra dengeler değişiyor ve günümüze kadar Steve Hogarth solistlik yapıyor. Yani kısaca Marillion demek Fish ve Hogarth dönemi demek. Grupta önceden yer alan başka isimler olsa da, kemik kadro 80’li yıllardan günümüze kadar geliyor. Ülkemizde de 2010 yılında İstanbul’da konser vermeye gelmişler. Maalesef konser akustik gerçekleşmiş, ”Akdeniz Akşamları” bile çalmış olabilirler… Üstelik gidenlerin yazdığı yorumlara göre ”Chelsea Monday” çalınmamış. Bence Mor ve Ötesi’nin ”Bir Derdim Var”ı ya da ”Re”yi çalmaması ile eşdeğer bir durum. ”Hogarth, şarkının sözleri Fish’in diye mi şarkıyı seslendirmedi acaba?” diyerek azıcık fitne fesat çıkarma vakti…

marillion-fish-donemi
Marillion, Fish Dönemi | Fotoğraf: classicrockworld.org

Dünya çapında 15 milyondan fazla albümü satılan ve sadık bir hayran kitlesine sahip olan Marillion için, Iron Maiden’ın gitaristi Janick Gers şu sözleri söylemiş: ”Marillion hakkında en çok sevdiğim şey, çok sessiz ve güçlü pasajlara sahip olmaları, güçlü kısımlar ise gerçekten keskin ve ağır. Fish iyi sözler yazdı, beraber iyi müzik yaptılar ve zahmetsizce bir araya geldiler.” Fish, Marillion’da solistlik yaparken pek çok sanatçıdan etkilendi. Joni Mitchell, The Who, Pink Floyd, John Martyn, Led Zeppelin, The Beatles, Roy Harper, Yes örnek aldığı isimlerden bazılarıydı. Geçmişten günümüze dek Marillion’da gitarist olarak devam eden Steve Rothery’de ise; Jimi Hendrix, Carlos Santana ve David Gilmour gibi ünlü gitaristlerden izler bulmak mümkün. Solist Steve Hogarth kendi müziklerini Pink Floyd ve Radiohead’in karışımı olarak nitelendirmiş. Ben ikna oldum Hogarth abim, dinleyip yorumlamanız için buraya canlı bir performans ekliyorum.

youtube play youtube play

Marillion’un Müziği: Nedir Bu Neo-Progressive?

Adından anlaşıldığı üzere progressive müziğin alt dalı olan neo-progressive, Marillion ile birlikte Genesis ve Camel gibi gruplar sayesinde canlanan bir tür. (Hatta Marillion ilk çıktığı yıllarda, Peter Gabriel’li Genesis ile çok fazla kıyaslanmış) Özellikle Marillion’un 1983’te çıkan Script for a Jester’s Tear (Chelsea Monday’in yer aldığı albüm) albümü, neo-progressive’in öncüsü olarak kabul ediliyor. Diğer albümlerinin hepsi için neo demek tabii ki yanlış. Ancak çıkış yaptığı dönemde bu türe kayması, müzik tarihinin tozlu sayfalarında kült neo-progressive gruplar arasında yazılmasına neden olmuş. İngiltere’de ortaya çıkan neo-progressive; dramatik şarkı sözleri, sahnede ve albümlerde dikkat çeken görselliği, melodik ve elektrogitar soloları, new age ve punk gibi türlere yönelmesiyle aslında progressive seven herkesi memnun etmeyen ve arada kalan bir türdü. O dönemde yaşanan müzikal gelişmelerden çoğu sanatçı büyük ölçüde etkilenince, haliyle bu yeni stil bulunduğu kaba sığamaz oldu ve -neo ön ekiyle başka bir ruha büründü.

Şu anda da fark ettiyseniz, müzikte geçmişe müthiş bir geri dönüş var. Anadolu rock, progressive, psikedelik gibi türleri harmanlayarak yaptıkları müziklerle adından sıkça söz ettiren müzik grupları ve vokaller bulunuyor. Altın Gün, Congulus, Journers, Gaye Su Akyol, dinledikçe dünyaya sepya filtreyle bakmamızı sağlayan retro pop ikonu Gökçe Kılınçer… Progressive türünün ihtişamlı albüm kapaklarını aratmayacak nitelikte çıkan illüstrasyonlar… Barış Manço, Selda Bağcan, Cem Karaca, Erkin Koray, Hardal, Fikret Kızılok gibi daha adını sayamayacağım pek çok ismin yeri ayrı olsa da, günümüzde çıkan şarkılar da umut vadediyor.

Chelsea Monday

youtube play youtube play

Gelelim yazıyı yazma sebebim, aşık olduğum parçaya… ”Progressive” türüne düşmek zaten apayrı bir bataklık ve dinlediğim 10 dakikalık parçaların süreleri dahi zamanla kısa gelmeye başladı. Bir de kendimi, yeterli nota olmadığı gerekçesiyle diğer müziklere söylenirken buluyorum ki bu durum oldukça saçma. Sanki hiçbir şarkı progressive kadar kendini tam manasıyla ifade edemiyor, fırsat verilmiyor. İşte Chelsea Monday de bu düşünceler ekseninde saygı duruşunda durduğum parçalardan biri. Dinlemekten bıkılmayan, zamansız (aslında gece dinlemek daha güzel) ve hemen biten bir şarkı yapmış Marillion, iyi ki de yapmış. Umarım bayılarak dinlersiniz!

Kapak Fotoğrafı: nostalgiacenter.com

İlginizi çekebilir: Ayça Yenigün’den Herr Mannelig